Kurtlar Vadisi PUSU: İsmiyle müsemma!
Yemeği beğenmediğimde ben.
Geçen bölüm Polat’ı dışarıda namlunun ucunda bırakmıştık. Yorumlarda herkes Asya ile buluşacağını ve bu sayede vurulmaktan kurtulacağını yazmıştı. Eğer seyircilerin çoğu izlediği hikayede bir sonraki hamleyi tahmin edebiliyorsa bana göre orada bir başarısızlık var demektir. Zira yine bana göre iyi bir hikayeci herkesin hemen aklına gelmeyen bir yol bulabilmelidir. Bu açıdan Asya’yı görünce epey keyfim kaçtı. Polat’la da her şeyi konuştular ama esas beklediğimiz yüzleşme gerçekleşmedi.

Tam bu anda herkes yoluna gitmişken Polat’ın Yusuf’a arkadan yaklaşması bütün olayı adeta ipten aldı. Öncelikle Yusuf gibi muazzam eğitilmiş birine o şekilde yaklaşabilmesi boynuzun kulağı henüz geçmediğini gösterdi ki bu çok keyifliydi. İyisin, hoşsun, gençsin, kuvvetlisin ama bir Polat değilsin. Ayrıca sahne beni geçmişe götürdü ki nostalji sever Kurtlar Vadisi Pusu seyircileri olarak bunlara bayılıyoruz. Uzun zamandır Polat gidiyor, dağıtıyor ve çıkıyor. Eskiden böyle enteresan şekillerde, enteresan yerlerden çıkar bizi şaşırtırdı.

Bak oğlum simidin iyisi pastanede değil, sokakta satılır.

Baba oğul yan yana oturduğunda Polat’ın silahı hafifçe eline vurması güzel bir ayrıntıydı. Daha dakika bir ama “n'apıcam ben bu çocukla” der gibi bir izlenim aldım. Yine de çok güzel konuştu. Gün geldiğinde kulaklarını da çekecektir ama önce tatlı tatlı konuşmalı. Yusuf da daha baba diyemeden ardı ardına nasihatleri yedi. Babalar hep aynı galiba. Her babanın nasihati değerlidir. Polat’ınkiler de bu açıdan değerliydi. #GönlünüPusulaYapKendine dedi, "rehberini doğru seç" dedi, "doğru yolda olduğuna inanıyorsan tereddüt etme" dedi ve Yusuf’u resmen dağıttı.

Yusuf, İstanbul’da ne sota yerler biliyormuş öyle yahu! Baraj kenarı mıydı, neresiydi anlamadım ama güzel yerdi. Adamın o tarz bir araba kullanmasına anlam veremiyorduk ama meğer kendini dağa bayıra vuruyormuş. Yusuf’u içerken görmek şaşırtıcıydı doğrusu ama hoşuma gitti. Bu dizide bir bölüm önce Kur’an okunuyordu bir bölüm sonra içiliyor. Üstelik bir bölüm önce camiye sığınan adam içiyor. Bakın bu muazzam bir manzara. Doğrusunu, yanlışını tartışmıyorum ama bu biziz yani.

Uzun zamandır birbirinden koparılmaya çalışılan iki tarafımızın aynı bünyede olduğunu görmek bence çok değerli bir mesaj. Daha açık anlatmak gerekirse eskiden alkol alan adam da, camiye giden adam da toplum içinde bugünkü kadar ayrışmamıștı. Bu konularda daha fazla hoşgörü vardı. En azından halkın nazarında bu böyleydi. İkisi de kabullenilir ve bu tercihler keskin bir ayrım yaratmazdı. O günleri hatırlamaya çok ihtiyacımız var. Bunları hayatı boyunca ağzına bir damla içki sürmemiş biri olarak söylüyorum.

Böyle annem olsa ben de içerdim. (Çok mu ağır oldu?)

Yalnız şişe kareydi Yusuf, öylece kafaya dikmek hiç iyi fikir değil. Zira bira gibi hafif bir şey olmadığı kesin. Yusuf'un gaza yüklendiği anlar ise açıkçası bana en ufak bir heyecan, ne bileyim korku hissettirmedi. Polat Alemdar’ın mayasından gelen adam öyle kolay vazgeçmez. Bu kadarından eminiz.

Neyse ki alkol sayesinde Murali’yi tanıdık. Yusuf kendine sakin bir liman buldu diyebiliriz. Yine ney çıktı karşımıza ki Vadi’de başka bir şey çıksa şaşırırdım. Ney ile özdeşleştik artık. Murali karakterine hayat veren oyuncu hakkında henüz fikrimi belirtmeyeceğim ama karakterinin güzel yazıldığını düşünüyorum. “Kuyudaki Yusuf mu, zindandaki Yusuf mu, saraydaki Yusuf mu?” sorusu çok güzeldi. Vadi seyircileri olarak çok severiz bu tarz soruları.

Fehmi rahatlığıyla beni şoktan şoka sokmaya devam ediyor. Yusuf’un peşinden adam yollamıyorsun ama haberini merakla bekliyorsun. Yusuf geliyor “erteledim” diyor, “doğru karar” diyorsun. Madem karar doğru neden yanlış yapmasını bekledin? Gecenin bir yarısı gelinin olacak kız "gideceğim" diyor ve bıraktırmak için ısrar dahi etmiyorsun. Fehmi’nin kesin Yusuf’a bir kastı var. Yakında kokusu çıkar.

Uzun zamandır beraberiz, Vadi Aklı'nın söylediklerini hep beraber çözmeye çalıştık. O akıl genelde bizim bir şekilde bildiğimiz konulara farklı bir pencere açmaya çalışırdı. Anlattığı şeylere hep aşina olurdum fakat bu çin tuzu tam bir sürpriz oldu. Vallahi hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Anadolu hocam “bütün fast food’larda var” derken “neyse ki tavuk döner seviyorum” dedim içimden ama artık dönere de koyuyorlarmış. Bir döner zevkimiz vardı onu da mı elimizden alacaksınız yahu? Hayır, benim bildiğim döner evvelden daha leziz olurdu. Bu nasıl bir lezzet katıyormuş öyle bilemedim. Yine de fast food çocuklarına güzel uyarı oldu. Fakat döner olmaz. #DönerimeDokunma

Hamburger diyeceğim ama kızarsın şimdi sen... 

Abbas’a da değinmeden olmaz. İştahı ve abi geldiği andaki bakışı hiç hoşuma gitmedi. Aslında iştahlı adam severim ve karşılaştırdığımda en ufak bir benzerlik dahi yok ama aklıma mapusta Çakır’ın yanına giren Berdan Mardini’nin kahvaltı yapış şekli geldi. Seyirciye bir şüphe verildi. Hemen ardından Cahit’in evi daha bir hafta önce yolda tanıdığı adama emanet etmesi de şüphenin üzerine tuz biber oldu. Bu ne rahatlık yahu? Herkesi anlarım da Cahit gibi çift taraflı oynamış, karşıda nerelere yükselmiş bir adamın kocca Polat Alemdar’ın evinde birini bırakmasına inanamıyorum. Gel de şüphelenme…

Öktem yeni Aslan Akbey olmaya çalışıyor galiba… Sabah sabah Yusuf’a ulaşmasının başka bir izahı yok. Numara ezberletiyor, çok uzun bir yolun başından bahsediyor. Bunlar hep Aslan Akbey hareketleri ama o iş olmaz. Yusuf’un önünde iki seçenek var. Ya Kuzuzade kalıp sağlam bir güce yön verecek ya da biyolojik babasının izinden gidip dünyayı yönetenlere yine dünyayı dar edecek. Kuzuzade kalmayı seçerse Öktem’le zaten bir işi olmaz. Babasının izini seçerse bunu Polat’dan ayrı yapamaz. Polat da asla Öktem’i bu işlere sokmaz. Öktem’in yerinde olsam doğal güzelliği bol, kışları ılık, yazları serin bir kasaba falan bulurum. Zamanı geldi...

Azra -Yusuf arasında bir soğukluk olduğu, çift olarak çok da inandırıcı olmadıklarına dair yorumlar yapılmıştı. Bu bölüm adeta tüm bunlara cevap verdiler. Azra ve Yusuf arasında evet bir soğukluk var. Aslında Yusuf en başından beri bunu dile getiriyordu ama demek ki seyirciye geçmiyordu. Bu bölümde verdiği hediyeyle Azra son noktayı koymuş oldu. Kimin aklına geldiyse epey romantikmiş doğrusu. Bu çifti daha fazla eleştirmemek gerek. Yusuf’un Azra’ya tamamen döndüğünü anladıktan sonra tekrar değerlendiririz. Bu arada Azra’ya da üzülmüyor değilim. O kadar duygusal bir hediyeyi güzel bir paketle verdi ama Yusuf’a kendi ailesinin verdiği hediye siyah kutudaydı. Ben böyle depresif sülale görmedim. Partileri eğlenceli değil, yüzlerde sürekli bir hüzün, hediye paketleri siyah… Vallahi insanın ruhu daralır.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER