Kırgın Çiçekler: Her ölüm erken ölümdür
Aslında şiirlerle arası olan biri değilimdir. Bildiğim şiir sayısı da iki elin parmaklarını geçmez. Roman severler grubundanım. Lisede edebiyat dersinde şairleri incelerken iki üç şiiri okumamı sağlayan bir hocamız vardı. Cemal Süreya’nın "Üstü Kalsın" şiirinden bir dize (başlık) yıllarca aklımdan çıkmadı. O zamanlar da anlamı üstüne çok kafa yormuştum. Hepi topu 7 mısralık bir şiir haftalarca oyaladı beni. Ölüm… O zamanlar hiç karşılaşmamıştım bu kavramla. Ölümü bile anlamıyorken erken olup olmadığını nasıl anlayabilirdim ki? Birkaç yıl sonra ölümle tanıştım. Sevdiklerimden biri gitti. O zaman bu mısra tekrar geldi aklıma. Artık anlıyorum ne demek istediğini.

Ölen yirmi yaşında da olsa seksen yaşında da olsa insan aynı üzülür sevdiğinin ardından. Seksen yaşında olan biri için teselli vardır ama. Yaşamıştır o. Hayatta yarım bıraktığı çok fazla şey kalmamıştır. Ölen yirmi yaşında bir olduğunda aynı Emine Hanım gibi onun daha yaşanacak günleri vardı diye ayrı üzülüyor insan. Arkasında yarım bıraktığı hayalleri, umutları, sevdikleri…

Cemal Süreya’ya hem katılıyorum hem de katılmıyorum aslında. Evet, her ölüm zamansızdır. Yaşamaya doyulur mu hiç? Ama yaşayan ve yaşayamadan ölen bir olur mu sizce?

Kırgın Çiçekler’de herkesin favori çiftleri var. Buradan çok dile getirdim. Hatta Ayfer Akay ile bu konuda hiç anlaşmadık. Ben bu dizide en çok Cemre ve Gökhan çiftini seviyordum. Gökhan’ın hoyratlığı zaman zaman yorsa da hiç değişmedi bu fikrim. Emine Hanım, Gökhan ve Cemre öyle güzel duygular uyandırıyordu ki bende. Geçen hafta Gökhan’ın kaza yaptığı sahnede kaldığında bu haftaki bölümü zamanında izleyemeyeceğimi bildiğimden meraklanmıştım. Son anda kandırırlar, ölmez yine diye düşündüm.

Ders çalışmak için Twitter'a bile bakmadığım anda arkadaşım Ayfer’den gelen mesajla Gökhan’ın öldüğünü öğrenene kadar sürdü bu. Bölüm sonuna kadar hatta bölüm bittikten bir iki gün sonra Birgül Ulusoy, Furkan Andıç’a veda niteliğinde bir şeyler yazana dek inanmadım desem yeridir. Hala daha mantığım almıyor. Seyircilerin ağlaması ve üzülmesi dışında bu gelişmenin senaryoya ne katkısı var anlayamadım. Oyuncu kendi isteği ile mi ayrıldı yoksa senaryo gereği mi öldü onu da bilmiyorum. Ha bu noktadan senaryoyu döndürürler ise ve Gökhan ölmemiş olursa da helal olsun senaristlere diyeceğim. Anlayacağınız hala şüphelerim var. Ne de olsa Türkiye’de öldü denilen nice karakter geri döndü değil mi?

Karadeniz müziklerini çok mu sık kullanyorlar sanki? (Bundan oldukça memnunum ama merak ettim.)

Şüphelerimi bir tarafa bırakıp sahnelere geçiyorum. Oyunculuklara hayran oldum. Birgül Ulusoy ve Hazar Motan adeta oynamamış yaşamışlar sahneyi. Daha sonra gelen yorumlara baktığımda birçok insanın benim gibi düşündüğünü fark ettim. Ama özellikle Emine Hanım'ın “Oğlum” diye feryat ettiği sahnede tutamadım kendimi. Üstelik bir çocuğum yok. O feryadın bir anneye neler hissettirebileceğini sadece hayal edebilirim. Kardeş Payı’nda bir sahnede Sezai “Çocuklar ana babalarından önce ölmesin” demişti. Sanırım en iyi bu açıklar o sahneyi.

 
Necmi niye yoktu acaba?

Allah hiçbir ana babaya evladımın üstüne toprak atmayın cümlesini kurdurmasın. Gözünden bile sakındığın yavrunu kara toprağın bağrına bırakmak nasıl bir acıdır? Hangi anne kabullenebilir ki? Emine Hanım'a sorsalar ömründen ömür vermez miydi oğluna? Bir annenin oğlu yerine camı okşamasına, gece üşümesin diye mezarına battaniye sermesine neden olanlar utansın!



Nazan Hanım Gökhan’a çarptığı zaman kaçmasa her şey daha farklı olabilirdi belki. Ne kadar pişman olup dönse de Gökhan’ın yaralanması da hastaneye zamanında gidememiş olması da onun suçu. Toprak dedi ya “İnsan kediye çarpsa yardım eder bunlar nasıl insan” diye sonuna kadar haklı. Kendini düşünüp bir insanı ölüme terk etmek nasıl bir kifayetsizlik acaba? Yıl olmuş 2016 hala suçların gizli kalabileceğini mi düşünüyorsunuz? Tabii burada ad (basit) suçlardan bahsediyorum. Nazan'ın bu kazayı yaptığı er ya da geç ortaya çıkacaktır. İnşallah uzatıp da delirtmezler bizi. Çünkü ben herkesin yaptığının yanına kar kalmasından çok sıkıldım. Defne’nin söylemeyeceğini tahmin ediyorum ama kamera görüntüsü filan bulunsun. Nazan da cezasını çeksin. Küçümsediği hayatlara yakından baksın bakalım nasılmış.

Bir de yüzsüz yüzsüz hastaneye gitti "neye ihtiyacınız olursa" edebiyatı yapıyor. Benden bir tavsiye, vicdan dediğin parayla temizlenmiyor Nazan Hanım. Emine Hanım'ın bedduaları ona en güzel yanıttı. Senaristlere çok teşekkür ediyorum. Nazan "belki kazadır" laflarıyla kendini aklamaya çalışmadı. Hani izlerken öyle bir sahne olsa patlayacaktım herhalde. En azından sustu! Eee, ne demişler, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Umarım yaptıkların çocuklarından değil senden çıkar Nazan Hanım!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER