İnsan en büyük rakibinin
farkına varsaydı ne dünya şimdi bu hâlde olurdu ne de biz pişmanlıklar içerisinde
yüreğimizin kavrulmasına şahit olurduk. Pişmanlık vicdanımızı en derinden
sarsan unsurdur. Zaman geçtikçe yarası derinleşir; ama yüreğimizde de ince bir
sızı gibi kalmayı başarır. Pişmanlıklarımız kayıplarımızdan ileri gelmektedir.
Her şeyini kaybeden insan bu defa kaybettiklerinin acısını çıkarana kadar
yolundan dönmez. Bu nedenle, her şeyini kaybeden Gülru, yaşadıklarının ve
yaşananların acısını Gülfem’den misli misli çıkarmak için ant içti.
Hayat akıp gidiyorken yaşamak çok ağır
Hayat garip. Yoksa garip olan
hayata karşı direnen bakış açımız mı? Öyle veya böyle, fark eder mi? Dünyada
var olduğumuz ândan itibaren yaşamımıza, nefes alma biçimimize, konuşmamıza,
yürümemize ve hattâ hangi yemekleri yiyeceğimize bile yön veren insanlar
vardır. Bizler bu insanları ya da varlıkları kendi hür irademizle belirleriz.
Olmasını istediğimiz tüm huy ve huysuzluklarımıza rol model belirleriz. Gülfem
de Gülru için böyleydi. Onun gibi olmak, ona benzemek ve cüretkâr bir biçimde
adını dahi değiştirmek. Gülru için “Gülfem Sipahi” markasının anlamı böyleydi.
Üniversitede sırf junior Gülfem Sipahi olabilmek adına moda okudu.
Yanlış anlaşılmak suç değil, yanlış anlamak kabahat
İnsanlar büyüdükçe, yaş
almaya devam ettikçe, hayattan kazık yemeğe başladıkça evrimleşir. Değişir. Bu
değişim bir bakıma zorunlu bir değişim hâline gelmektedir. Güllerin Savaşı’nda az veya çok fark etmez. Her karakter kendi
çapında değişimlere yönelmiştir. Hikâye anlatmanın amacı da tam olarak budur.
Bizlere derdini aksettirebilmek için bunu yapmak zorundadır. İnandığımız
değerlere tutunabilmek ve ona göre yol alabilmek esastır.
Yazı devam ediyor..