Aaah ah cumalarını büyük bir coşkuyla aşka kiralamış olan
sevgili Kiralık Aşk ailesi! Nasılsınız, iyisiniz inşallah? Bölümü izleyip de
hala yüksek dozda endorfinini salgılamamış olanınız var mı? Salgılayın,
salgılatın efenim bize mutluluklar yakışır!
2016’nın ilk yorumuna, geçen seneye tekabül eden iki hafta öncesinin
suratımıza kapanan kapısının ardında yaşanması beklenen “hayaller”i ve aslında
yaşanmış olan “hayatlar”ı ile başlamak istiyorum. Malumunuz Ömer, etrafında
çatır çatır çatlayan bir aura ve elinde aralarındaki tutkunun metaforu olan
kalem ile birlikte Defne’nin ayağına kadar gelmişti. Bunun üzerine Marc Levy de
demiş idi ki; “Geride kalan kalbinizse, mutlaka geri dönersiniz.” Tıpış tıpış
döndün hem de Ömer. O gelişin “Buradan dönüşü yoktu ama!” olsundu. Size gidip
de gelmeler, gelip de gitmemeler yakışır hayatım!
Biz daha ısınma turları atar, geçen bölümün kaldığı yerden
devam etmesinin şaşkınlığını üzerimizden atamazken sevgili Defne birkaç
bölümlük gazıyla biricik Ömüş’ümüze “Ben insanlara ikinci bir şans vermeyi,
güvenmeyi tercih ediyorum Ömer.” diyerek orta sahadan golünü attı. Dakika 1 ve
top ağlarda! Golleri karnına karnına yiyen Ömer de artık illallah ettiğinden
midir yoksa Cherie’de kurulan “Kaybeden Kadınlar İttifakı”nın ürkütücülüğünden
midir bilinmez, çekti gitti. Geride kalan yine garibim Defne oldu. Olsundu, eğer
kaz gelecektiyse tavuğu esirgeyemezdik.
Çocuklar biz annenizle yemeğe çıkıyoruz siz oturun güzel güzel çalışın e mi?
Defne ve Ömer’i bir araya getirmeye programlanmış Yasemin ve
Sinan’ı ne kadar sevdim size an-la-ta-mam! Sevdim sevmesine ama Yasemin’in
İsmail’e yaptığı kabalığı ve bundan mütevellit dertleşmeye gittiği Sinan ile
öpüşmesi beni hayretlerden çıkarıp hayretlere soktu. Sinan’ın yörüngesine
giren, duygusal olarak bir sapıtmaya başlıyor ben anlayamıyorum hakikaten.
Sinan’a şaşırdım dersem yalan olur, zira biliyorsunuz kendisinin kalbi biz
normal insanlarınki gibi 4 odacıklı değil maalesef. Beni asıl şaşkına uğratan,
Yasemin’in böyle bir şey yapmış olması. Peki, tamam hata kaza oldu diyelim. Sizin
deyişinizle sevgili Yasemin, “biraz fazla duygu yüklü” idiniz ama ya sonrası?
Böyle bir Koray’ınki gibi sağından solundan rüzgarı yemiş Aşk-ı Memnu efektli haller,
böyle bir gerilimli ambiyanslar falan.. Ya hu ne oluyor, çıldırtmayın beni! Olan
garibim İso’ya oldu, aman diyeyim Gudu Hala duymasın!
Aynı şekilde Koray ve Neriman da bu sevgimden nasiplendiler
pek tabii. Fark ettiğim bir şey var ki Neriman her ne kadar Defne’yi sadece bir
araç olarak görüyormuş gibi yapsa da aslında çaktırmadan seviyor bu safozu
bence. Defne parayı ödemeyi teklif ettiği halde kabul etmedi. Parayı alıp gayet
de bu oyundan azat edebilirdi onu ve daha müsait bir adaya yönelebilir –mesela İz-
ince ince onu işleyip emeline ulaşabilirdi (Hatta daha hızlı sonuç alırdı gibime
geliyor). Sonuçta Hulusi Dede Ömer’in Defne ile değil herhangi biriyle evlenip,
mutlu bir yuva kurmasını istiyor (Defne olsa daha çok hoşuna gider yine de
tabii). Yani “İlle de Defne” diye ısrar eden bir Neriman İplikçi itiraf etmese
de Defne’yi pek ala da seviyor işte! Kocasından gizli bir yığın iş çeviriyor
gene ama haydi hayırlısı. Necmi Amca da ilk başlarda çapkın, daha sonraları
düşünceli, mülayim bir adamdı, en son artık delirdi çıktı. Topluca kafayı
yedirttiler adama. Ee Necmi Amca, kızını dövmeyen dizini dövermiş artık ne yapabilirsin
ki? Olan olmuş, Sude annesine çekmiş işte… Bazen ben de diyorum keşke
büyümeseydim diye ama hayat işte, geldik gidiyoruz..
Ay neyse bırakın şimdi deli Necmi Amca’yla, Neriman ve onun
romantik DefÖm planlarını da Sude’ye bulduğu kiralık aşk beni benden aldı valla.
Tövbe ya rabbim, var mı öyle ilk bakışta aşık olan ya? Ayrıca bu çocuk hani
fakir ama gururluydu? Böyle bir şeyi para için kabul etmesi bana biraz garip
geldi. Sude’ye her şeyi patır patır dökülüvermesi ise daha da garip geldi. Bütün
perspektifim yerle bir oldu. Defne ve Ömer’e bambaşka bir noktadan, bambaşka
bir açıyla bakmaya başladım. Ya Defne de en başından anlatsaydı? Haydi en
başını geçtim otelde sarhoş olduğu gece, ya her şeyi söylemiş olsaydı?
Ö: "Aşık olduk, birbirimize" D: "Aşık mı olduk? .s"
Açmaya zeytinsiz, çaya şekersiz, hayata da Ömer’siz
katlanamayan bir adet Defne Topal, bir gece ansızın kendisini özel olarak cennetten
getirttiğimiz ve bir eşini daha bulamayacağınız, “seni uzaktan sevmek aşkların
en güzeli”nin cılkını çıkartmış Ömer İplikçi’nin kapısında bulabilir. Arkasına
saklanacağı duvarı geç, bir tanecik tuğlası bile kalmamış olan bir adet Ömer
İplikçi ise kir ve pas tutmaz gardını indirmiş, bütün sınırlarını çizdiği kumu
bir adet kızıl Defne Topal fırtınası ile savurup silmiş olabilir. Ama ne yazık
ki sevgili müstakbel İplikçi ailesi, aranızda hali hazırda kiralanmış ve kontrat süresi hızla tükenmekte olan bir aşk varken, değil 1 kez isterseniz 86 kez
yeniden tanışabilir ve hiçbir şey olmamış gibi yapmaya çalışabilirsiniz. Ancak
siz de çok iyi biliyorsunuz ki “aşk bir milatmış” geriye dönmeniz, eskisi gibi
olmanız ne mümkün artık bu saatten sonra? Ay içimi şişirdiniz ha, böyle oyuncak
bebek gibi kafanızdan tutup birbirinize itmek istiyorum sizi! Birbiriniz için
yaratılmışsınız işte niye diretiyorsunuz? Madem silmeye hazırsınız her şeyi,
silin gitsin işte. Ömer tut şu silgiyi, sen Tranba olayını ve geri kalan bütün
tutarsızlıkları siliyorsun. Defne sen de sana güvenmeyen Ömer’i siliyorsun. Haydi bakayım! Sonra bir olup birbirinizi yeniden çiziyorsunuz, eskisi gibi bırakıp
gitmeyecek!
Haydi Defne’yi geçtim artık, nasıl olsa yanlış anlamada
kendisi bir Nirvana adeta orası malum da, Ömer’in Defne’nin ondan uzaklaşmak
istediğini ve hatta uzaklaştığını düşünmesine ne diyeceğimi bulamamıştım ki
Neriman İplikçi imdadıma yetişti: “Kalp kendini sevenin huyuna çekermiş!” E pes
yani Ömer! Sanırsın Defne bırakıp gitti seni. Tamam vakti zamanında bırakıp
gitmiş hatta bir parça senden vazgeçmiş görünebilir ancak sen o zaman da
sormadın ki “Biz niye böyle olduk?” diye. Ha pardon, sormuştun. Ama atını alan
Üsküdar’ı çoktan geçmiş, Defne soruların cevaplarını buruşturup çöpe atmış idi!
Yani lafın kısası sanki siz hep geç kaldınız birbirinize. Birinizin sorulacak her
soruya acı tatlı mutlaka bir cevabı varken, bir diğerinizin o cevapları duymaya
cesareti yoktu. Biriniz dinlemeye hazırken, ötekinizin artık anlatmaya mecali
kalmamıştı. Hiç aynı anda uçamadınız siz birbirinize, birinizin kolu kanadı hep
kırıktı. Tabii bir de kahrolası “gurur”unuz var. Yanında eşantiyon bir de “önyargı”
vermişler maşşallah tadından yenmiyor. Aah
ah mahvettiniz beni sevgili DefÖm ve bir o kadar müstakbel İplikçi çifti…
Yine de şunu söylemeliyim ki her şeye rağmen, ben ve benimle
beraber birkaç milyon kişice de birlikteyken şahanesiniz. Nasıl olmayasınız ki?
Yani ne bileyim sanki ben biraz fazla abartmışım gibi geldi bu “güvenmiyorum”
meselesini. Güveninden, şusundan, busundan ziyade aşk belki de “özen”di. Çayını
şekerli mi şekersiz mi, şayet şekerliyse kaç şekerli içtiğini bilmekti... İnsan
güvenmeden de sevebilirdi en nihayetinde ve arada sevgi varsa en temkinlisinden
dahi olsa aşkını doyasıya yaşayabilirdi ve yaşamalıydı da. Uçuruma son sürat
ilerleyen aracın içinde yalnız başına kaybolmaktansa, birinin elini tutarak
düştüğünü bilmek her zaman daha iyiydi tabii.
Siz gene uçurumdan atlamaya hazır ola durun, bizim bu ikisi de birbirinden saftirik Defne ve Ömer’imiz
aralarında sürekli patlamaya hazır volkandan ötürü bir türlü çalışamadılar bildiğiniz
üzere. Ancak ikisi de nedense çalışamamış olmaktan hiç rahatsız değillerdi.
Aksine yalnızca ve yalnızca kavga edip küsmemiş olmaktan ziyadesiyle
mutluydular. Araları iyiydi ya varsın yansındı gerisi, Allah’ın şaşkolozları. Yandık
zaten eyvallah, hep alev aldı buralar!