Sevdanıza bir çok şeyi dahil etmişken, izninizle ben birkaç
bir şey daha ilave etmek istiyorum sevgili DefÖm çifti. Sevdiği kadına
sarılırken gözlerini kapayan Ömer’den sonra bir de o kadının gözyaşlarından
öpen Ömer’i de hunharca bu listeye dahil etmek istiyorum. Ay böyle aldılar iç
organlarımı çamaşır sıkar gibi burgu burgu ettiler sağ olsunlar. Bence de mutlu
ve birlikte olmayı hak ediyorsunuz Ömer ama bu kız nasıl söylesin aranızdaki
engelin ne olduğunu? Durun şimdi Defne empatisi geliyor hazır olun!
Ben böyle durumları, yani daha doğrusu yapmaktan ya da
söylemekten korktuğum şeyleri diş çektirmeye benzetirim. Dişinizin ilk
sallanmaya başladığı an içinize gelir bir şey çöreklenir. İster istemez diliniz
sürekli o sallanan dişe gider ve zamanla daha çok sallanmaya başlar. Çekilmesi gerekiyordur
bilirsiniz, arkadan gelen bir yenisi vardır çünkü ama dişçiye gitmekten ya da
tutup çekmekten korkarsınız o dişi. Psikolojik bir eziyettir aslında bu. En son
kendinizi dişçinin kapısı önünde bulduğunuzda sadece bir kez acıyacağını
bilirsiniz. Çekecek ve bitecek. Defne de aynen bu vaziyette. Söyleyecek ve
bitecek. Üstünden büyük bir yük kalkacak ama belki de sonrasında Ömer’i
kaybedecek. Ama bu bir kez olacak. Bir kez acıyacak ve bitecek.
Ömer “Sorun neyse beraber halledelim” diyor çok da hevesli
aslında ama nedense artık güvenemiyorum kendisine bu konuda. Sonuçta “Ayrılmayacağız,
bırakmam seni merak etme” deyip de Defne’yi terk eden de yine kendisiydi.
Verdiği sözleri tutmakta en az Defne kadar çuvallıyor beyimiz. O nedenle, Defne
eğer kiralık olduğunu söylerse o engelleri el birliği ile kaldırmaya eskisi
kadar hevesli olur mu işte onu bilmiyorum. Ancak eskisi gibi de değil Ömer,
bunu da görebiliyorum. Pişmanlığını dile getirmekten çekinmiyor. Sınırları bir
hayli esnedi. En azından artık “böyle olmak istemiyor”.
Bilinçaltına kurban Ömer'in Defne'si, hınzır seni soymuşsun gene beni! Şimdi size bölümün en sevdiğim parçasını anlatacağım: Defne’nin
rüyası. Ben hayatımda böyle güzel rüya görmedim. Ömer’inkilerden sonra Defne
sağ olsun aldı çıtayı Everest’e taşıdı. Evli, mutlu ve bir de çocuklu İplikçi
ailesinin sinyallerini aldık biz siz hiç merak etmeyin! Yalnız şöyle bir durum
var ki, eğer olur da evlenirlerse (İNŞALLAH AMİN) ve bir de çocukları olursa (İNŞALLAH
AMİN x2) vay benim Ömer’im İplikçi’min haline! Defne’nin “çocuk”luğu
yetmiyormuş gibi bir tane de can parçası olacak etraflarında. Mmhıhıhı sana
çocuk bakmalar yakışır Ömüş’üm!
Velhasıl ben o rüyayı gördükten sonra bir miktar uçuşa
geçtim. En az Ömer’in evlilik teklifi ettiği an kadar güzeldi. Ömer’den sonra
Defne de hayallere dalıp gerim gerim gerilmeye başladı maşşallah bunun sonu ne
olur artık bilemiyorum sevgili Kiralık Aşk ailesi. En nihayetinde güzelinden
bir ayakkabı da çizdiler çok şükür. Sonra Defne yine her fırsatta yaptığı gibi
kar kış dinlemeden çıkıverdi dışarı.
Gökyüzünde senin göremediğin ama Defne’nin
gördüğü ne olduğunu ben söyleyeyim sana Ömer.
"Mutluluk, kalbimizle dilesek gerçek olur mu acaba?" Ö: “Sen bana bakıyorsun ya sanki böyle bir rüzgar çıkıyor, bizi
hiç bilmediğimiz daha önce gitmediğimiz bir yere alıp savuruyor öyle..”
D: “Orada mutlu muyuz bari?”
Ö: “Çok..”
O mutlu olduğunuz yer vardı ya hani, hiç ayrılmadan savrulup
gittiğiniz, kendi mutlu baloncuğunuzun içinde rahatça nefes alabildiğiniz, en
güzel deyişle ve senin olmaktan deli gibi korktuğun şekliyle “iki kişi”
olabildiğiniz hani... Sadece ikiniz oradasınız gökyüzünde. Belki de üçünüz…
Belki de sonsuz aşkınızın ilk yıldızı parlıyordur karanlık gecede,
kim bilir?
Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…