Hangisi daha zor, bilemiyorum. Sevdiğin için dünyayla
savaşmak mı yoksa sevdiğin için sevdiğinle savaşmak mı? Hangisi daha zor,
göremiyorum. Zamanın olduğu bir dünyada hiçbir şeyi bir saniye öncesine almak
bile mümkün değil. Ama belki yavaşlatmak mümkün. Peki her şeyi olduğu gibi
duymak? İşte onu istiyorsan, sessiz olmak gerek. Duymak için yalnızca
sessizliği dinlemek gerek.
Yılın ilk gününde Karagül'ün bol karmaşalı seyrine koyulduk.
Bol ekşınlı diyemem fakat duygu düzeyi yine Everest'e ulaşan bir bölüm oldu.
Var olan çatışmalar güçlendirildi, yeni çatışmaların ise tohumları ekildi.
Karagül'ün hikayesi tükendi sandığımız noktada en canlı hâliyle filizlendi.
Sırrın ortaya çıkışının diziye sağlam bir ivme kazandırdığının da altını çizmek
gerekir. Geç oldu ama hiç olmamasından iyidir. Daha yolumuz uzun.
Tavanında titrek lambalı hastaneler, hastane sahnelerimiz...
Ebru ve Narin'in savaşında biri terazisinde yıllarını öteki
çaresizliğini tutuyor. Fakat kilit nokta Ebru'nun hiçbir zaman sağlam bir
argümanla tartışmayı sürdürememesi. Onun kırılgan yapısı kendini savunmasına
engel oluyor. Evet, yanlış duymadınız. Ebru güçlü görüntüsüne rağmen oldukça
zayıf bir karakter. Mesele Narin'in vurguladığı güller ya da iş girişimleri
filan değil. Ebru'nun dolu dolu gözlerle ve şaşkın bir ifadeyle olan biteni
izlemesi.
Narin ''Bu olanların sebep sensin'' derken Ebru'nun ''Hanım
hanııım sen aklını mı çıldırdın?'' diyemeyişine kızıyorum. Çünkü buradaki
masumiyeti Baran ve Ebru eşit olarak paylaşıyor. Fakat Ebru'ya kızmak mümkün
değil. Elleri villasının bahçesindekinden başka toprağa değmemiş bir kadındı o.
Hikayenin güzelliği de buradan geliyor. İşler giderek gelişiyor. Ebru durur mu?
Farkındayız ki o da yavaş yavaş değişiyor.
Baran ve Ayşe'nin tepesinde bir uğursuzluk bulutu dolaşıyor
ama bu 'yeni kız' onları ayıran değil birleştiren güç olacak. Çünkü aşk her
zaman böyledir. Ortak felaketlerden birlikte kurtulmuş iki aşık böyle minik
sarsıntılarla yıkılmaz. Aksine yapıdaki çatlak noktaları bulur ve onarır. Yine
öyle olacak. Tabii biraz zamanla...