Muhteşem
Yüzyıl Kösem en merak edilen sorusu: Anastasia
Tsilimpiou’nun atanamamış Mahpeyker’i olan Anastasia’sı, nasıl Beren Saat’in
Kösem’ine dönüşür?
Cevap: Pat diye!
Kimine göre zekâya hakaret,
kimine göre “ben yaptım oldu”culuk. Benim içinse şöyle: çok da üzerinde durmayacağım,
çünkü devamını izlemek istiyorum, sanırım hafızamın tozlu raflarına
kaldırabileceğim bir durum bu. Hayatta da böyle davranıyorum, sevdiklerimin
görmezden gelebileceğim yönleri var. Böylece çok yorulmuyorum, yıpranmıyorum.
"Kaç yıl uyudum ki ben??"
İster Bülbül Ağa gibi “ruh-i melek gibi zemine inen
Kösem” deyin, ister “damdan düşer gibi Beren Saat olan Anastasia” deyin, bu
değişim hem saraya hem hikâyeye iyi geldi. Her şey yerini buldu adetâ. Baştan
beri beklediğim entrikalar, laf sokuşlar, hırstan için için yanışlar ve en
sevdiğim kısım gülümseten anlar, hepsine doydum. Sonunda Nadir Sarıbacak gibi
bir değerin parlaması için yeterince yeri vardı. Bülbül Ağa tatlışım, Hacı Ağa
düşmanımdır. Bu değişimin yıldızı Beren Saat gibi dursa da, benim gözümde Ekin
Koç yıldızlaştı. Neden mi? Yahu adam hem Anastasia’ya hem Beren Saat’e yakıştı,
daha ne olsun.
Çok uyuyunca ben Yataktan kalkınca ben
Hele bir de hastalığı atlatıp kaftanını savura savura
ortaya çıkınca gözlerinin gerçekten üç gün uyumuş gibi görünmesine ne demeli? Ekin
Koç’un geçen haftaki baygın görüntülerinde gerçekten uyuduğuna inanmış ve
yazmıştım ya, bu hafta biz o gözleri gördükten sonra “yok ben rol yapıyordum”
falan demesin hiç, adam gerçekten uyumuş! Mustafa’cığımın da “yataktan kalkınca
ben” saçına bayıldım. Bize bu ayrıntılarla gelin.
"Padişah benim kanımla iyileşti, benim kanım, ben!"
Kösem’in Ahmed’in iyileşmesi karşılığında, tüm
sevdiklerinin ölümünü göreceği fikrini sevdim. Uyuyan güzel masalındaki
kehaneti hatırlattı bana. Değişim sadece görüntüde değil zira, o ürkek kaçak
Anastasia’nın, atarlı giderli Kösem’e evrilmesini de bu masalsılık
açıklayabilir herhalde. Neyse, yeni bir sayfa açıp yeni bir başlangıç yaptık,
geriye dönmeyelim tekrar, memnunum ben, hadi geçelim.