Filinta: Hükümranlık Mayası

Ne bölümdü ama! Bu hafta Mustafa’nın yumruklarını konuşturmadığı ilk bölüm olarak Filinta tarihine geçebilir. Hiç kavga dövüş yoktu ama ne akıl oyunlarııı, ne akıl oyunları! Öyle bir kurgulanmış ki son sahneye kadar ilgimizi bir an dahi kaybetmeden, nefeslerimizi tutarak izledik. Belki de ilk defa Twitter’de “reklam istiyoruz” diye mızmızlanmadım. Filinta’nın kendine has bir alanı vardı ve o alanda en iyisiydi. Şimdi ise yeni ufuklar keşfediyor ve bunu yaparken de kaliteden taviz vermiyor. O zaman tabii alırız bir dal. 

Geçen hafta Boris’in ölmediğini iddia etmiştik. Bu hafta iddialarımız kuvvetlendi. Ya adam kırklara karıştı ki bu pek olası değil ya da kendi kendine kurtuldu. Bu da çelik yelek ihtimalini kuvvetlendiriyor. Şimdilik elimizde Ali’nin konu hakkındaki yaran espirilerinden başka hiçbir şey yok. Bekleyip göreceğiz ama Ali’ye şunu söylemeden de geçemeyeceğim “sen Karadeniz'in balığına kurban ol!"

Temiz çamaşır getirdim ama kuru köfte ve dolmaları içeri almadılar :(

Şehzade Mehmet hikayeye ilk girdiğinde o mesafeli duruşundan dolayı pek ısınamamıştık ama an be an daha fazla seviyoruz. Genelde bir karakter girer ve kısa sürede sevilip, sevilmeyeceğini; iyi ya da kötü bir karakter mi olduğunu hemen anlarız. Şehzade Mehmet’in hamurunu gözümüzün önünde yoğuruyorlar. Öncelikle dik tavrına bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. İsyankar olma ama, eğilme de… Kalbin huzurla doluysa kalbine asla ihanet etme. Karşındaki Padişah da olsa bükülme. Zira ondan da büyük Allah var. 

Şehzade Mehmet dimdik duruyor ama Mustafa’nın da tüm çabalarına rağmen öylece olduğu yerde duruyor. Oysa kötülük her zamankinden daha hareketliydi. Kenan Efendi maşallah bölüm boyunca arı gibi çalıştı. “İrin akmazsa yara kapanmaz sultanım.” Normalde fiyakalı lafları pek seven bir insan değilim ama ne yalan söyleyeyim bu söze bayıldım. Burada Yüce Efendi’nin muazzam vizyonuna bir kez daha saygı duymak gerekiyor. Anlaşılan o ki yine plan içinde plan yapmış ve Şehzade Mehmet hep esas hedefmiş. Kimin Padişah olması gerektiğinden çok kimin olmaması gerektiği üzerinde durulmuş. Zira şurası aşikar ki sorunları olan Şehzade Ahmet tahta çıksa dahi o yapısıyla fazla uzun kalamaz. Yüce Efendi Messi gibi maşallah durdurabilene aşk olsun.

Boris öldü ya, daha da durmam buralarda...

Boris’in kendi ölüm haberine insanların verdikleri tepkileri tek tek görmesini isterdim. Ona sadece Sansar’ın tepkisi nasip oldu. Mesela Garbis… Son derece keyifliydi. En çok üzülen ise Süreyya oldu. Dondu kaldı kadıncağız. Herhalde o da kendisinden böyle bir tepki beklemiyordu. Boris’in özellikle Süreyya’nın halini gördükten sonraki yorumlarını kaçırdık ya, içim gitti diyebilirim. Kim bilir, bunun üstüne neler neler yazardı. Bu arada baştan söyleyeyim Süreyya Karamürsel’den dönmedikçe daha da bölüm yorumu yazmam!… Yok yok, yazarım ama içim böyle hep bi buruk yazarım. Üzülürüm yani…

Leyla’nın bu ikinci büyük hayal kırıklığı… Oysa ne de güzel süslenmişti. Sofrayı da kurmuş, güzel güzel kuş hikayesini anlatıyordu ki kızcağızı deli bozdu. Öncelikle bir kadın heyecanla bir şeyden bahsederken bambaşka bir konu açılmaz. Bunları sana ben öğreteceğim Mustafa, tek tek yazacağım yoksa bu iş olmayacak. Hadi hepsini geçtim önce bi hanımına sorarsın günün nasıl geçti? Hastaların içinde makas, neşter falan unuttuğun oldu mu? Sonra konuyu Farah’a getirirsin. Bizimki Yüceler Meclisi mekanı basar gibi bodoslama dalıyor. 

Farah bu yemeği bir yapar, var ya parmaklarını yersin Leyla!

Mustafa bununla yetiniyor mu? Hayır… Konu ne olursa olsun başka bir kadın için eşine sesini yükseltip, dik dik konuşuyor. Kaşığı masaya vurup evden çıkıp gidiyor. Tamam, biz Leyla ile mutlu olmayacağını, Leyla’yı üzeceğini biliyorduk ama ona bu kadar da sert davranabileceğini hiç düşünmemiştim. Keza Farah’ı almaya gittiğinde o kadar öfkelenmesi? Mustafa çok belli eder oldu. Hiç tahammülü yok Farah’ın olmamasına hiç…

Tüm bunların ortasında nihayet Leyla kilit soruyu sordu, “sen hangi ara Davut Paşa’yı bu kadar sever oldun?!” Bakın şu konuda anlaşalım. Leyla son derece asil bir hanım. Hani derler ya mavi kana sahip. Bu konu hakkında Mustafa ile yüzgöz olmak istemiyor ama onun son yaptıklarından sonra her şeyin fazlasıyla farkında olduğunu bir kez daha göstermesi gerekiyordu. Bundan kellisi yüzgöz olmaya doğru gidecek. Mustafa’nın ise gidişattan pek haberi olduğunu sanmıyorum. Burada artık bir yol ayrımı var. Ya Farah’ı ayırıp Farah-Mustafa ilişkisinde vites küçültecekler ya da bizi büyük bir yıkım ve gözyaşı bekliyor. Senaryo ekibinin bu konudaki seçimini gerçekten merak ediyorum. Zira her karakteri ustalıkla yöneten senarist ekibi, iş bu karakterin aşk üçgenine gelince Mustafa ve verdiği tepkiler konusunda kararsız olduklarını seziyorum. Bu da beraberinde pek de iyi olmayan bir yönetim getiriyor.

Beni tatlı mı buluyormuş?? Ha, sahnelerimi tamam tamam..

Bölümün en tatlı anları kuşkusuz Sansar’ın sahneleriydi. Öncelikle yeni dekorasyonunu çok merak ediyorum. Sağlam terfi alan her çalışan gibi ilk işi ofisini yeniden dekore etmek oldu. Güzel bir detaydı. Yeni gelecek tablo umarım manasıyla beraber gelir. Padre ile karşılaşması ise geçen haftadan beri en merakla beklediğim sahneydi. Padre yine sessizliğe gömüldü ama bu lokmayı kolay yutabileceğini sanmıyorum. Askerliğin de bir sınırı var. Hele saçına da taktı ya, ipler iyice gerilecek. Bu adamın saçlarından ne istiyorlar anlamıyorum. Mustafa da saçlarına takmıştı. Bence Padre’yi kıskanıyorlar. Evet, evet kıskanıyorlar. Gelecek haftayla ilgili en çok merak ettiğim konu yine bu ikili arasında geçecekler olacak. Saç gider, kini kalır. Du bakalım…

Yüce Efendi bir yandan Şehzade’yi astırmaya diğer yandan halkı asacaklar diye galeyana getirmeye çalışıyor ki zaten tek kuşa taş attığı görülmüş şey değil. Sevdi bu gazetecilik olaylarını. Bir gün Kenan Efendi’nin maskesi düştüğünde Padişah şaşkınlıktan üç gün ağzını kapatamayacak. Durup durup ondan aldığı tavsiyeler ve Pertev gazetesinde çıkanlar aklına gelecek. Kaldı ki o gün bence çok da uzak değil. Daha şimdiden Filinta Mustafa, Padişah üstündeki hakimiyetini sarsmaya başladı bile. 

Verilen mahkeme kararı bu sarsıntıya en güzel örnek. Kenan Efendi hemen araya girip işi kendi kadısına yönlendirdi ama giden gitti geçmiş olsun. Zaten Kenan Efendi de bu mesajı hemen aldı ve sonraki sahnelerde çok daha açık bir şekilde Padişah’ı yönlendirmeye çalıştı. Yüce Efendi - Kenan Efendi karakterinin yönetiliş şekli gerçekten muazzam. Kırk tilkiyi dolandırıp, kırkının da kuyruğunu birbirine değdirmemek maharet ister.

Allahım sana geliyorumm!

Bekriiiiiiiii! Vallahi bu adamın ihtiyacı olan tek şey aşktı. Ben bunu nasıl düşünemedim şaştım kaldım. Zaten ben düşünemediğim için bu yazıyı yazıyorum. Ömer Genç ve ekibi düşünebildiği için Filinta’yı yazıyor. Eyvallah. Çok da güzel düşünmüşler. Bekri’ye helal olsun. Mustafa’ya ders vermesi lazım. Adam dediğin böyle aşık olur işte. Korkmaz, saklamaz, çekinmez sırılsıklam olduğunu cümle alem görür. Destekçinim Bekri, o Dadı’yı sana alacağız! Amma önce hamama… 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER