Ben defter konusuna gerekli özeni göstermediklerini düşünürken soluğu Abdullah’ın mekanında aldılar. Maşallah Esat Paşa öyle bir yazmış ki Oak Adası’nın altında yatan lanetli hazineye daha kolay ulaşılır. Mustafalar ayrıca Şehzade ve Boris arasındaki yazışmaları getirdiler. Adam bir bakmayla sahte olduğunu anladı. Açıklaması da gayet mantıklıydı, zamanlar uyuşmuyor ama yine de üzerinde çalışılmasını istediler.
Hala neyin ispatına çalışıldığını anlamış değilim. Zamanlamanın uymaması zaten başlı başına dev bir kanıttır. Bu konuda kafam karışık. Esat Paşa’nın defterine dönecek olursak Ali’nin “defter ne alemde yalamaya devam mı?” repliğine attığım kahkahayı benden ancak bir İngiliz komedisi izlerken duyabilirsiniz. Ali’nin modern bilime verdiği tepkiler şahane! Hani bir zaman makinasıyla alıp günümüze getirsek aklını yitirir.
Gel gelelim Üsküdar kadısına… Yüceler Meclisi’nin adamı olduğunu biliyorduk ama bizzat kendilerinin yetiştirdiğini öğrenince epey şaşırdım. Zaten geçenlerde bir tarihçi "Osmanlı’nın son dönemlerinde 50 altın veren istediği yere kadı oluyordu" demişti. Anlaşılan o ki müessesenin ilk bozulmaya başladığı dönemlerdeyiz. Neredeyse Şehzade’nin boynuna ilmiği de kendi geçirecekti. Öyle bir aşkla görevini yaptı ama Şehzade’nin de eli armut toplamıyor. Mevcut şartlar altında verebileceği en iyi karşılığı verdi ve Mustafa’yı kendine vekil istedi. İşte bunlar hep akıl oyunları…
-:Valla bence yazan haklı. +: Bence de haklı.
Duruşma bir gün ertelendi ama kimse oturup beklemedi. Tekrara düşmüş olacağım ama kanıtın babası elindeyken Mustafa hala başka kanıt aramakta ısrar etti ki gerçekten de zayıf bir kanıt buldu. Her şeyi bırak o konudan dolayı rüşvet yediğini nerden bileceğiz? Yüce Efendi ve Sansar ise çoktaaan keyifle sonrasını planlamaya başlamış bile. Burada güzel gibi görünen bir öğüt yakaladık. “Sizi zafere götüren yolu asla tekrar denemeyin.” Laf güzel ama futbola aşık bizlerin mottosu “kazanan 11, doğru 11’dir asla bozma.” olunca yerine ulaşmadı ne yazık ki...
Günün sonunda Mustafa ve Kenan Efendi’nin tekrar Padişah karşısında buluşması resmen ibretlik oldu. Kenan Efendi yine bastırdı ama Mustafa elini açık etmedi ve ne hikmettir ki Padişah delilleri açmasını istemedi. İşte o anda, o söz kulaklarımda çınladı “Allah oyun bozanların en hayırlısıdır.” Mustafa çok da sağlam bir şeyler bulamamış olabilir ama elini saklamış olması ona bir gün sonra muazzam bir avantaj olarak geri dönecek. Gerçek hayatta da işler bu ufak gibi görünen dokunuşlarla yolunu bulur.
Feriha Nur’un konuya nasıl dahil olacağını merak ediyordum ama bu kadar zor bir yol seçileceğini düşünmezdim. Resmen gitti Davut Paşa’nın düşmanlarına teslim oldu. Tabii Yüce Efendi bu fırsatı kaçırır mı? Farah’ı ve dolayısıyla onun üzerinden Mustafa’yı vurmak için bunu bir fırsat olarak gördüğü çok açık. Bu da beni korkutuyor. Babasını kaybettikten sonra annesine de kavuşamadan ayrılacaklarını sanmıyorum ama yolun epey zorlu olacağı açık. Tek iyi yanı Feriha’nın yazarken artık kendi adını kullanacak olması. Bu ipucu Farah ve Mustafa’ya yetecektir.
Valla halacım kimse bana benim evimde laf sokamaz! Sen hariç tabii..
Yukarıda bol bol Mustafa’ya salladık ama Farah da az değil hani. Eşlerin fikir ayrılığına düştükleri bir ortamda hele ki senin konumunda biri hafiften ağzının payını vererek Mustafa’yı korumaya kalkıyorsa niyetini sorgularım. Sonuç olarak ne oldu? Aynen Davut Paşa’nın evine yollandı. Olan Mustafa’ya oldu. Artık akşamları Farah’ı göremeyecek. E Mustafa bunun acısını senden çıkartır Leyla demedi deme sonra…
Hani Şehzade Mehmet’in hamurundan bahsetmiştik ya, işte o hamur bölüm sonuna doğru kıvamına geldi. Bölümün açık ara en etkileyici sahnesiydi. Bu adam bir sürü haksızlığa, ithama uğradı. Belli ki inanılmaz sevdiği Padişah tarafından redde uğradı ama hiç mi hiç gıkını çıkartmadı. Sesinin tonunu dahi yükseltmedi. Fakat gözünün önünde bir askerin, mahkum edilmiş bir başka askere dipçikle vurmasına tahammül dahi edemedi ve haykırdı!
Haydaaa şimdi nasıl oldu da iş bana döndü ki?
Kendisine gelen her şeye eyvallahı olan bu adamın başkasına yapılan zerre zulme dahi tahammülü yok. İşte bu hükümranlık mayasıdır arkadaşlar. Yüce Efendi’nin de Şehzade Mehmet’de korktuğu asıl şey akıl ve vasıflarından ziyade bu haykırışıdır. Belli ki daha önce de bu ses kulağına gelmiş. Bu, bir daha asla duymak istemediği bir ses. Bu, imparatorluğun dört bir yanında yankılanması gereken bir ses. Gaza mı geldim ben ya? Neyse işte öyle aferin Mehmet.
Nihayet şahitlerin dinleneceği celse açıldığında Mustafa’nın bulduğu zayıf delil Kadı’nın tüm maskesini düşürdü. Burada telgrafların zamanlarının uymamasından kaynaklı delili senaryo ekibinin neden kullanmak istemediğini net olarak anlamış olduk. Zira Kadı’nın reddedemeyeceği bir delil hem onun kimliğini saklardı hem de Mustafa sadece Kenan Efendi’den hazzetmeyen haliyle kalırdı.
Fakat Mustafa şimdi iplerin ucunu çok hızlı ve basit bir şekilde birleştirecek. Onları, o kadıya kim yönlendirmişti?… Bu işin peşini bırakmaması için Mustafaya bu kadarı yeter de artar bile… Bölüm boyu avcı geçinen Kenan Efendi artık av olacak. Mustafa ise henüz bilmese bile Yüce Efendi’ye ilk kez temas edecek. Bu Yüce Efendi’nin hiç mi hiç hoşuna gitmeyecek.
Kadı'ya Filinta şoku!
Şimdilik Mustafa’nın bangır bangır reddi kadı arzusuyla Yüce Efendi panik içerisinde. Kendi başına ördüğü çorabın farkında değil. Yolda linç girişimi ayarlamış ama darbeye kalkan, sonunun zindan ve ölüm olabileceğini bilen, eli silahlı adamları durduran Mustafa bir grup öfkeli adamı mı durduramayacak? Rüzgar tersine dönmüştür arkadaşlar. Yüce Efendi’nin kum saatinden ilk zerre düşmüştür. Bundan sonrası sadece zaman ve kısmet meselesi. Boris’e mi yar olacak yoksa Mustafa’ya mı hep beraber göreceğiz.
Son olarak Sansar Efendi’nin çapkınlık turlarını büyük bir merakla bekleyeceğim. Sansar, karakterinin yeni halini çok güzel taşıyor. Şuana kadar çok ciddi ama ara ara görüyoruz ki o kendine has espirili hali Boris’e karşı takındığı bir rol değilmiş. Son rol dağılımından sonra Garbis ile diyaloglarını merakla izliyorum. Bu bölüm çok azdı ama Filinta bu malzemeyi asla atlamayacaktır.
Haftaya görüşürüz.