Ben Asiye. Yaşımın bir önemi yok, önemli olan yaşadıklarım. Hikayeme gözü değen, kulağı kabaran herkes bilir: Mutlulukla aram hep şeker renktir benim. Çocukken hiçbir şeyi anlamaz bilmezken aralarından su sızmayan; ama şimdi bir o kadar uzak iki eski dostuz biz onunla. Teneke kızıyım ben. Hani şu sizin kıyısından geçerken dahi midenizin kalktığı, yok saydığınız ancak haber bültenlerinde denk geldiğiniz ve belki de en fazla 5 dakika tahammül edebildiğiniz mahallelerden... Annesizdim ben; bilmedim kokusunu, kırmızı kurdele göğsümü şenlendirdiğinde koşacağım biri beklemedi beni evde. Ölümüne maviye boyalı kapımızın arkasındaki ses babaannemin sesiydi ve biliyordum ki annemle hiçbir alakası yoktu bu yorgun kadının. Gözlerindeki bitip tükenmek bilmeyen keder bağlamıştı hepimizin elini ayağını. Babam az biraz biz annesiz büyümeyelim diye, çokça da karısız kalmamak için Pervin karısını getirdi eve. İşte o vakit sığamadım dört duvar arasına... Yıldızların parlaklığının; yoksulluğun, belanın sardığı karanlığı aydınlatmaya yetmediği gecelerde sokaklarda geçti çocukluğum. İyi şeyler de vardı tabii. Mesela mahallenin ağır ağabeyleri çok severdi beni. En çok da sevdiklerine mektupları gizli gizli götürdüğüm zamanlar artardı sevgileri. Ben de severdim onları, özellikle de Sırtlan ağabeyi. Teneke'nin belalısıydı. Kırmızı bir kamyoneti vardı ve arkasında yazan cümle, öğretmen ''Etrafınızda okuyabildiğiniz cümleleri defterinize yazın.'' dediğinde benim tek ortalı çizgili defterimi işgal eden cümleydi: ''Bir köpeğin dostluğu, bir dostun köpekliğinden iyidir.'' anlamını ders çıkışında''Sen bunu nereden buldun?'' diyen sınıf öğretmenimden öğrendim. Neden Sırtlan dediklerini bir türlü öğrenemediğim o ağabeye ne zaman anlatsam kahkahalar atardı bu anıya. Çok hoşuna gitmiş olacak ki her gün bir cümle daha ekledi kara kaplı not defterime.

Babaların günahını kızları mı çeker?
Ben Asiye. Sevgisizlikle, mutsuzlukla kavruldu ömrüm. Yetimlik her defasında bıçak gibi kesti kahkahalarımı. En çok babamı sevdim, en çok babamı bekledim ve en çok babamdan yaralandım. Bir baba elini uzatırsa kızları onu cehenneme kadar takip eder, derler. Ben kaç kere uzattım elimi bilmiyorum ama kaç kere en ümitli yerlerinden kırıldı hayallerim biliyorum. Ben kor ateşlere, dipsiz kuyulara babamsız yürüdüm hep. Şaştı rotam, aklım, en çok da gönlüm... Ben en yakınımı sevmekten vazgeçtim. ''Doğuştan kalbine nakşedilmiş sevgiden nasıl vazgeçer insan?'' derseniz de sayfalar dolusu kırgınlıklar dökerim önünüze. Her sayfada ince ince yaralandı sevgim, soysuzlaştı nefretim, zaptedemedim.

Ben Selen. Öyle yazıyor şimdi önümdeki pembeye boyanmış kağıtta. Değişen beş harf bir ömrü de değiştirmeye yeter mi, bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum aslında. Koca bir boşluk var içimde, beni de yutmasından korktuğum. Surlar ördüm etrafıma en kuvvetli topların dahi yıkamayacağı. Güçlü görünmek için çabaladım hep. Belki de bundan kaybettim. Evet evet güçlü olmadım ben hiç, yalnızca maskeydi taktıklarım. Sevgi nedir bilmemişim ben, aşk nedir tatmamışım. Nerden anladınız derseniz Çetin'i görünce anladım. Hani şu ''Yolların gidişine kızların duruşuna hasta olduğu'' Çetin'i.
Bir anne neleri feda etmez ki evladına?!
Ben bir anneyim. Solmuş yapraklar gibi sarardı baharım. El oldu evladım. Bilmedim kokusunu. Ceza mı bu, yoksa imtihan mı bilemedim. Ben teslim oluyorum hayat. Kaçacak saklanacak gücüm yok. Kırgınlıklarımı, düşmanlıklarımı, nefretimi bir şişeye doldurup okyanuslarca öteye yolladım. Bir canım kaldı geriye. O da her gün pişmanlıklarla ince ince derilmekte. Tek korkumun Mine'yle eteklerimizi kıvırdığımız düğünlerde babama yakalanma korkusu olduğu günleri özlemekle geçiyor ömrüm. Uçurum kenarında başlayan bir hayat nihayetinde bir uçurum kenarında son bulacaktı biliyorum. Benim uçurumum bana inanmayan babamdı, sırt çeviren kardeşimdi belki de hiç hak etmediğim bir sevgiyle beni seven Çetin'di.
Benim lügatımda aşk Çetin'di..
Dur demek lazımdı artık. Yalanlarla dolmuş taşmış bir ömür, tek doğruyla düzelmez biliyorum. Ama nefes aldığımız sürece umudun var olduğuna da inanıyorum.. Tüm günahlarımdan arınamadım, bırakamadım demir parmaklıkların arkasında ama artık daha güçlüyüm. Çünkü bir ailem var ve en büyük mutluluğun seni sevdiklerinle dolu bir hayatta gizli olduğunu biliyorum.