"Harika bi' fikrim var!"Beklediğimiz gibi Vahit ile Ertan'ın başına ters bir durum gelmedi. Yanlış görmediysem ki umarım görmemişimdir, çünkü yazdığım hikayenin tüm esprisi kaçar o zaman. Bu ikisini Fatih’in az daha korkudan ruhunu teslim ettiği zombili bölümdeki adaya bıraktılar. Bu ne demek? Bir ya da birkaç bölüme geri dönecekler demek..
"Asıl mevzu, Fatih ile Zeynep hakkında aramızda bir konuşalım.."
Hele şükür.. Mukadder her ne kadar "ekmeğinin peşinde" bir insan olsa da sonuçta ulaşmaya çalıştığı yolun sonu iyi. Zaten bugüne kadar her iki ailenin de "ayrılık oyunu" mevzusuna, nasıl bu kadar normal ve sakin yaklaştığını anlayamamıştım. Ne bir ters hareket, ne bir sorgulama doğru dürüst. Hadi Şekercizadeler bi' nebze, iyi ama Şevket ile Meryem'in de sessiz kalması. Anca dostlar alış verişte görsün hesabı bölüm başı iki dakikalık söylemler..
Ayfer'in bu duruma sessiz kalmasını dediğim gibi anlayamıyorum. Neden? Biraz açmakta fayda var sanırım.. Kendinizi Ayfer'in yerine koyun bir an için, ne yaparsınız böyle bir durumda? Gerçek ortaya çıkarsa cümle aleme rezil kepaze olacaksınız. O zaman yapılacak en mantıklı hareket, durumu kimse anlamadan ortadan kaldırmaya çalışmak. Çünkü hiçbir şey yapmazsanız, eninde sonunda bu durum bir şekilde patlayacak. Peki, gidilebilecek yollar ne? Ya kendi çocuğunuzu alıp karşınıza konuşmak ya da karşı tarafla yüzleşmek.. Ama tabii ki bunlar sizler ya da bizler gibi ortalama tepkilere sahip insanlar için geçerli. Ayfer gibi en ufak bir şeyde yeri göğü inletmekten çekinmeyen ve hatta şiddete başvuran biri, nasıl olur da hiçbir şey yapmadan susar oturur? Demeye çalıştığım bu..
"Ya Fatih çok korkuyorum ya biri görürse?"
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.. Zeynep, biri aleni çıplak gözle gördü mü bilmiyorum. Fakat güvenlik kameralarını kim takip ediyorsa, hayatının en keyifli dakikalarını geçirdi yüksek ihtimal. Tamam, anladık kanınız kaynıyor da yahu insan az dikkat eder değil mi? Yoksa yarın öbür gün "horny couple at.." öhhhhhhm! Gerçi; "atın ölümü arpadan olsun" diyen Atalarımızın olduğu göz önüne alındığında, ha keza "gaz maskesiyle gül koklanmaz" gibi özlü bir sözün olduğu topraklarda.. Aslında Fatih'in masanın altına sıkıştığı anlardan ne komedi anlar çıkar da işte kahpe kader, ortam müsait değil. Yoksa biliyorum, potansiyel var.. Gel gör ki "Sevişmek kültürümüzde yok." diye beyanat veren bir zihniyet hakimken -ki hayatımda duyduğum en mantıklı düşüncedir, bilen bilir misal ben de bölünerek çoğalma taraftarıyımdır- bu kadar sahne bile nasıl çekiliyor bilmiyorum, çünkü o bile cesaret işi..
Ayrıca belirtmeden geçmek istemediğim bir başka konu var; Zeynep zaten güzel bir kadındı, ama işe girdikten sonra giydiklerine de bi’ şıklık geldi resmen. İş ortamındaki haliyle bildiğin ateş ediyor.. Gerçi işten çıkıp eve döndüğünde normal tarzına dönüyor, ama olsun. O kadar kusur..
"Ben Ayfer'ime deliler gibi aşığım!"
Rus yengemiz belli ki nur yüzlü babamızı iyice bi' silkelemiş.. O ne riyakar ağlamadır, resmen midem bulandı. Bu keskin dönüşün altından başka bir şey çıkacağını sanmıyorum kısacası. Bu arada daha önce de sormuştum, yahu bu babanın bir adı var mı? Alçak, namussuz, şerefsiz, boyu devrilesice gibi şeyleri çok duyduk da adamın adını söylediler mi resmen hatırlamıyorum. Bilen varsa beni bi' aydınlatsın lütfen..
Aslında bu konu hakkında söylemek istediğim başka bir şey daha var.. Ne Fadik ne de Şaziment, babaları başka bir kadınla ilişki yaşarken tek kelime etmedi. Ama ne zaman ki Ayfer kalbini Haydar'a kaptırdı, ikisi de birden namus bekçisine dönüştü. Yahu bırakın da kadın mutlu olsun değil mi? Çektiği onca çilenin, eziyetin ardından belki de hayatında ilk kez kendisine değer gösteren ve gerçekten onu seven birini bulmuş işte, daha ne? Haydar da hakikaten sağlam adammış, onu da bu bölüm iyice anladık zaten.. Fakat, her ne kadar Fadik ve Şeziment'e giydirsem de bu durum bildiğin toplumsal genlerimize işlemiş. Erkektir yapar, ama kadın mı? Ne demek, kırsın dizini otursun evde! Şunun şurasında 35-40 sene daha yaşayacaksın zaten, senin neyine hayat arkadaşı! Bu değer yargısı ne zaman değişir? Herhalde ben görmem, benim torunlarım falan görür mü? Ona da emin değilim.. Zaten evlat olarak sen desteklesen bile etraftan öyle bir mahalle baskısı geliyor ki, o insanın kendi bile yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünüyor çoğu zaman. Çok değil, misal Ege'nin 200 kilometre batısında ya da Karadeniz'in 200 kilometre kuzeyinde doğmuş olsak hiç takılmayacağımız şeyler halbuki. Artık ne diyelim, kısmetse bir daha ki sefere..
Fadik ile Şaziment şimdi var güçleriyle anne ve babalarını barıştırmaya çalışacak. Ayfer istemezse de onu suçlayıp yerden yere vuracaklar. Keza baba karakteri de gayet pişkin bir şekilde, "pişmanım" demeye başladı bile. Peki, tersten düşünelim. Ya aldatan ve başkasıyla birlikte olmak için babalarını terk eden Ayfer olsaydı? Aylar hatta yıllar sonra pişmanım dediğinde, kızlar yine aynı şekilde mi karşılayacaktı? Hadi onu geç, şimdi salya sümük ağlayan adamın, öyle bir durumda Ayfer'e nasıl bir tepki vereceğini de hepimiz tahmin edebiliyoruz sanırım..
"Miyav ulan miyav!"
Özlediğimiz Fatih, Selim sahnelerine bu hafta kavuştuk sonunda. Zaten Fatih gibi Selim için deli divane olan birinin, uzun zamandır oğlunu görmeden bugüne kadar gelmesi ilginçti. Neyse ki hasret daha fazla uzamadı. O değil de Allah'ım o ne tatlı bebek(ler) öyle, maşallah.. Bizimkiler öpersin ağlar, sarılırsın kaçar. Bunu öpmek için çabalamana bile gerek yok, öp deyince o kendi öpüyor zaten..
"Ne Vahit, ne Ertan.. Bizim düşmanımız Orhan'dır!"
Fatih'in bu bomba tespitlerine, ayrıca her zaman takındığı oportünist politikaya hayranım. Ertan mı kaçırılmış, bize ne yahu, vursunlar! Adam bildiğin su gibi, girdiği kabın şeklini alıyor.. İşin şakası bir yana, Zeynep bu bölüm beni baya şaşırttı doğrusu. Her zamanki bencilliğini; her ne kadar sırf kendi uykusuz kaldı diye Fatih’i de uyutmamaya çalışarak, göstermiş olsa da hakkını vermek gerek. Sonuçta; gerek anne ve babasının başı belaya girmesin diye uğraşmasıyla gerekse de ayrılık oyununu en azından Orhan ile Selin’e açıklamayı teklif etmesiyle, en azından başkalarını da düşünebildiğini gösterdi. Gerçi bu davranışlarının temelini kaşırsan; Orhan ile Selin cephesini kazanmak kendi işine de geleceği için bu teklifi yaptı diye düşünebiliriz, zaten anne ve babası için niye öyle davrandığını açıklamaya gerek bile yok, ama artık o kadar da didiklememek gerek sanırım.. Beni asıl hayrete düşüren ise böyle bir teklifin Zeynep'den gelmiş olması, bugüne kadar bu tarz "düşünceli" hareketler hep Fatih'ten gelmişti çünkü..
Bitirirken..
Zombilerle açıp, liberal özgürlükçü görüşlerle devam ettirdiğimiz ilginç bir yazı oldu. Peki, kötü mü oldu? Bilmem, onu siz söyleyeceksiniz.. Açıkçası başlarken ben de nereye gideceğimizi tam olarak kestiremiyordum.. Birkaç haftadır bölümlerin içinde "major" olaylar olmadığı için, yazılarımı hazırlarken zorluk yaşıyordum. Sonuçta bildiğiniz gibi ben sadece bölümü anlatan biri değilim, eğer karakterlerin psikolojilerine inip neyi neden yaptıklarını irdeleyemiyorsam, izlediğimiz bölümdeki olayları geçmişle ya da gelecekle eşleyemiyorsam, yani ipuçları kovalayamıyorsam, yazdığım yazıdan tam olarak keyif alamıyorum. Takdir edersiniz ki bunları yapabilmek için de bölümlerin bu tarz verilere sahip olmasına ihtiyaç duyuyorum. Hakkını yemeyelim, Aşk Yeniden bugüne kadar çoğu kez bu tarz bölümleri bize izletti. Bundan sonra da izleteceğine inancım sonsuz.. Benim tek takıldığım yer; hikaye akışının bence eskiye göre yavaşlamış olması, ancak davulun sesi uzaktan hoş tabii. Bizim tek yaptığımız "olanı" izleyip yorum yapmak, asıl iş sıfırdan bir şeyi "olduranlarda."
Valandil..