Bu bölüm en çok içimi acıtan Seher’in pavyona dönmesi oldu.
Büyük umutlarla çıkmıştı oradan, büyük sözler söylemişti. Kızına bakacak, ne iş
olsa çalışacaktı. Demek ki büyük konuşmuş. Bu laf biraz acımasız geliyor
olabilir. Yetimhaneden aldığı yarım maaşla, gece çalıştığı temizlik işiyle
Meral’i özel okulda okutamaz. Kabul ediyorum. Ama bir sorsun bakalım Meral’e,
Meral annesini mi yoksa özel okulda okumayı mı istermiş? Kader’in dediği gibi
Meral’in de tüm çocukların da istedikleri bir ev ve anne. Seher bana kalırsa
kolaya kaçtı. Meral’in yerinde olsam annemi her şeye tercih ederdim,
Meral’in de yapacağı gibi. Seher ise bunları umursamayıp, kızını bahane edip geri
döndü oraya. Elbette bu Seher içinde hiç kolay değil. Necmi’ye söylediklerinden
bu zaten anlaşılıyor. Keşke Meral’e anlatsaydı da birlikte karar verselerdi ne
yapacaklarına.
Bu kadar çok ağlayacağım söylenmemişti ama!
Gökçe Yanardağ çok iyi tanıdığım bir oyuncu değil. Sıla
dizisinden hatırlıyorum kendisini. Sesini çok beğendim. Biraz bakındım ama ses
eğitimi alıp almadığını öğrenemedim. Bilen varsa söyleyebilir mi bana? Ses
demişken pavyondaki sahne bana Çemberimde Gül Oyayı hatırlattı. Canan Cansev
adında bir karakter vardı. Pavyonda şarkı söyleyen, asıl adı Emine Ulutaş olan
biriydi. Nejat adında biriyle evlenmiş, pavyondan ayrılmıştı. Kocası öldükten
sonra pavyona döndüğü bir bölüm vardı. Sarı peruğunu takıp, kırmızı ojelerini
sürüp, kırmızı bir elbise ile konağın merdivenlerinden indiği sahne… Seher pavyonda kırmızı ojeleriyle mikrofonu
tutup, şarkı söylemeye başladığında bu sahne ve pavyon kısımları geldi aklıma.
İkisi de büyük umutlarla çıkıp yenik dönmüşlerdi oraya. Sevdiğim eski
dizilere çok atıf yapıyorum sanırım. Sevmeyenler olabilir kusura bakmayın.
İzlerken iki sahne gözümün önündeydi. Değinmesem olmazdı. İkisinde de aynı
renklerin tercih edilmesi pavyon teması filan mı acaba?

Resmen ayaklı tıbbi mucize!
Geçen hafta yaptığım ankette (son baktığımda) çoğunluk
hapishane adaletine inanıldığı yönündeydi. Ben bu konuda fikrimi belirttim.
Herkesin düşüncesine saygı duyuyorum ama Kemal hapishaneden çıkmalıydı.
İşlediği bir suç için girecekse hapsin bir anlamı olacak. Böyle girdiğinde
sadece kin tutmuş oldu. Şişleneceğini fragmandan anlamıştık zaten. Ölmeyeceğini
de tahmin etmiştim açıkçası. Malum Polat Alemdar bir, Kemal iki… Kimler kimler
uğraştı da öldüremedi ikisini de (!) Yalnız şimdiden söyleyeyim, Kemal’i on
sene çekemem. Başına gelenlerden Eylül'ü sorumlu tutuyor bir de beyimiz. Bu
Mesude Eylül'ü günah keçisi niyetine mi doğurmuş anlamadım ki. Eylül tacizi
anlattı diye şişlenmesine sebep olmuş. Be adam ona bakarsan kızı taciz etmiş
olmasan bu işler buraya kadar hiç gelmemiş olacaktı. Ben bu durumu Adem ile
Havva’ya kadar götürürdüm ya neyse!
Dikkat: Resme 10 dakikadan fazla bakmayınız. "Kemal'im yapmaz" demeye başlayabilirsiniz!
Mesude'nin Eylül'ü eski mahallesine niye götürdüğü belliydi.
Kızının gözünde kendini aklamak istiyor. Daha doğrusu Eylül'ü suçlamaya kendini
öyle bir programlamış ki Eylül’ün haklı olduğunu fark etmemek için sürekli
kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Kocasından şiddet görmüş, uzun yıllar
çocukları için o adama katlanmış sonra da kendisine birazcık ilgi gösteren bir
adama gönlünü kaptırmış. Bunların hepsine eyvallah… Ama çocukları için yıllarca
dayakçı bir kocaya katlanan bir kadın nasıl olur da o çocuklardan biri istismara
uğrarken aşkı için bunu görmezden gelir? Bu aşk ile açıklanabilir mi? Aşk, aşk,
aşk… Suyunu çıkardılar bu aşk denilen şeyin! Her şey aşk mı ya? Annelik,
merhamet gibi duygulara ne oldu? Ne zaman gömdük onları aşk denilen bataklığın
dibine? Aşk gibi güzel bir şeyi bile maske olarak kullanmak, kötülüğün üstünü
örtmek için kullanmak niye?
Eylül’ün doğum günü kutlanacağı için sevinmiştim. Malum
neşeli zamanlar epey az oluyor. Olanların da sonu facia oluyor ki bu da öyle
oldu. Mesude partiyi bastı ve Zeyno Serkan'a abayı yaktı galiba. Başa dönersek
kızlar doğum gününü unutmuş gibi davrandılar. Yakın zaman da doğum günümdü.
Arkadaşlarım bana da sürpriz yaptılar. Ama ben anlamıştım. Daha doğru ifade
etmek gerekirse o gün doğum günüm olduğu için her şeyi ona yormaya başlamıştım.
Eylül bunu hiç yapmadı. Direk unuttuklarına inandı. Öz güven ile alakalı galiba.
Eylül annesi bile ona inanmadığı için insanların sevgisinden şüphe duyuyor. En
ufak bir şeyde “Ben iyi bir insan değilim galiba.” demesi ve bu yüzden doğum
gününü kutlamadıklarını düşünmesi öz güveninin yerle bir olduğunu gösteriyor bence. Mesude şimdi farkında değil ama
Eylül’ün hayatını orta yerinden ikiye böldüğünü bir gün fark edecek mi acaba?
Hayatının eksenini oynatmasından (yetimhaneye bırakmasından) söz etmiyorum.
Psikolojik olarak ne yaptığını bir gün anlayacak mı acaba?