İyi, kötü ve manyak

İntikam soğuk yenen bir yemektir.

Meltem’in dilemmasını biz de yaşıyoruz bu dizide ara ara. Hani neden seviyoruz bu mafyatik insanları sorusu. Tamam biliyorum, mafya lafından pek hoşlanmıyor Bahri Umman, kabadayı denmesi daha münasip. Ama sonuç olarak nasıl geçindiklerini bile tam olarak anlayamadığımız (Tamam uyuşturucu değil. Çek-senet tahsilatı? Silah ticareti?), sebebi ne olursa olsun bolca adam öldüren, işkenceler yapan, hatta bunları yaparken yeri geldiğinde eğlenen adamlar bunlar. Fakat aileden biri gibi oldular mı? Oldular. Zira gösterilen sebeplere ve sonuçlara inandık bir şekilde sevgili manyak kardeşlerim.

Evet bu bölümde kim iyi, kim kötü sorguladık tekrar. Ama manyaklar konusunda hiçbir şüphemiz yok, zira neredeyse her karakterden defaatle duyduğumuz üzre: Hepsi manyak bunların. Sadece manyaklık seviyeleri bölüm bölüm farklılık arz ediyor. Bir de her bölüm farklı bir karakter manyaklık sınırlarını zorluyor. 


Manyaklık

Bu bölüm and the manyaklık Oscar’ı goes to Begüm Özbakan. Geçen bölümde ne kadar sevimliydi Poyraz’la konuşurlarken halbuse. Bipolar mıdır, borderline mıdır bilemem. Zaten bence o psikolog müsveddesi de bilmiyor. Kendimi evde daha iyi hissedecem dedi diye böyle bir manyak salınır mı hemen yahu? Para karşılığı kendini dövdürmek eylemini de görmüş olduk sayesinde. Yalnız dayak atan tinerci on numaraydı. Yaptığı saçma sapan plan tutmayacaktır tabii ama Begüm ecnebice ifade etmem gerekirse tam bir ‘pain in the ass’ olmaya devam ediyor, hem Poyraz hem Ayşegül, hem de zavallı Sinan için. 


Kendi kazdığı kuyuya düşmek

Diğer evil manyağımız Songül Umman, nasıl bir pozisyonda buldu kendini öyle? Ahshdahdsh. Müstahak sana bunlar, pislik be. Yalnız bu bölüm iyi sevişildi, iyi temas edildi. Daha evvel bu mevzuda eleştirilerimiz olmuştu zaten. Ama itiraf etmem gerekirse bir an Sefer’le Zülfikâr bromance’i de boyut değiştirecek diye çok korktum ^.^ Kendi bıyığını, sakalını görmeyen Taşkafa ve Sefer’in Zülfikâr’ın bıyıklarına laf atması da ilginçti doğrusu. O üçlü zaten çok dalgalı bu aralar. Sema’ya en aşk adamı şekilde ‘gözlerimin içine bak’ diye yalvaran Sefer bir anda hödükleşiyor, Zülfikâr efkârlıyken bir anda şiveli komiklikler yapan bir adama dönüşüyor, Taşkafa İstanbul sakatatçılarının yarısıyla arkadaş bir insanken bir anda bir kuzuyla duygusal bağ kurup vejetaryen oluyor filan. Belirtmeden geçemeyeceğim, oyuncuların gerçek hayattaki yakınlıkları sahneleri sıcak ve samimi yapıyor ama bu bölümdeki ocakbaşı sahnesinin gösterdiği üzere fazlası da diziye zarar verebiliyor. Ben orda gereğinden fazla neşe hissettim, hatta gülüşler bile karakterlerin değil oyuncuların kendi gülüşleriydi sanki. Zaten hikâyenin gidişatına göre o kadar gülüp eğlenmeleri bile saçmaydı bir de kendi neşeleri eklenmiş gibi olmuş. Keza “Burçin kim ya?” sahnesi. Onun “İlker kim ya?” versiyonunu görmüştük geçen sezon. O olmuştu. Ama burda doğaçlamışlar mı ne yapmışlarsa, olmamış. Oyuncular gerçek hayatta da birlikte diye çok mutlu olan shipper’lar vardır ama bence gereksiz bir yapaylık olmuş şahsi kanaatimce. 


Ergenlik

SefSe olmadan dizi bildiğin eksik kalmıyor mu yoksa bir tek ben mi öyle hissediyorum? Neyleyim ben Semasız alelade bir magandadan farkı kalmayan Sefer’i afedersin? İlk sezonda çift bile değillerdi ama en ufak sahneleri bile heyecan kaynağıydı. Sefer Sema’nın kendisini sevmediğinden eminken bile vazgeçmemiş, Sema kovmasına rağmen kapısından ayrılmamıştı. Keşke böyle apar topar nişan düğün ayrılık filan olacağına yine sindire sindire bu kez Sema’nın tarafından görseydik bu ilişkiyi. Baştan beri söylediğim bu. Dafne de sadece Sema’nın sevgisini anlamasına destek bir eleman olarak yerini alsaydı illa ki diziye yeni karakter lazımsa. Bildiğin yenge adayı filan dediler iki günlük kıza. Nasıl can sıkıcı belli değil. Bir de bu Dafne hani özgür ruhlu gecelerin kadını bir tipti? Niye sürekli teyzesiyle takılmaya başladı ki? Evet bildiniz, Despina’ya Bahri’yi gömerken kendisi Sefer’e yanaşmak için her fırsatı kolluyor da ondan. Görünen o ki Sefer de o sergiye gidecek. Zaten yetimhanede çocuklara hocalık yapmaya devam etmesi de sırf Dafne’yle görüşebilsin diye değil mi?

Asıl can sıkıcı olan şey tabii ki Sema’nın hasta edilmesi. Hâlâ bi’ katakulli olmasını bekliyor ve diliyorum. Sema’ya hastalığını saklama hususunda ben de kırgınım ama Sadreddin’e “Artık o evde kalamam.” dediğinde Beşiktaş Sporting’den on dakikada üç gol yediğindeki gibi içim acıdı. Ne kadar heyecanlıydı Sefer’i eve ilk kez getirdiğinde. Pöff. Mete de Despina gibi naif midir nedir, hapisten kurtardığı kişilerin mafya mensubu olduğunu bilmiyor muydu da şimdi yan çiziyor? Sırf Ayşegül’le bağlantılı pasif bir şahsiyet değildir herhalde. Daha Bahri Baba ile babasının tanışıklığı var, kardeşinin ölümü var. Sema’nın ilaçlarını isterken de hafif bir kıllanmadım değil. Şüpheleniyoruz zaten ama sezonun sürprizi Mete de olabilir. 


Sırdaşlık

Sadreddin aşık olmuş. Canım ya. Sema’yla dertleşirken ne sevimliydi öyle. İlk defa kafayı çalıştırıp İpek’i takip etti onda da tünelin ucu bombok bi’ yere çıktı. Kızın kendisine oyun oynadığına mı üzülsün yoksa abisini sevgilisi sanacağı için sinirlensin mi? Bi’ de o abi de engelli ya da hasta mıydı sanki? Sahiden hayaller Oğuz Atay hayatlar Kemalettin Tuğcu olacak bu gidişle. Dram içinde kaldık.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER