Oğlun, gözlerinin önünde öldürülüyor. Oğlunu öldüren adamı
vurduğun için hapse düşüyorsun, dışarı çıktığında kolun kanadın kırık,
yapayalnız, eksik hissediyorsun. Sonra bir kadın çıkıyor karşına, tesadüfen.
Aşık oluyorsun. O da seni seviyor. Başınıza türlü belalar gelse de seviyorsunuz
ya birbirinizi, uzun zaman sonra ilk defa mutlusun. Ama yetmiyor, bir kaza
geçiriyorsunuz ansızın. Aylarca komada hayat mücadelesi veriyorsun, sevdiğin
kadın mı? Yok. Sanki yer yarılmış, yerin içine girmiş. Sonra gün geliyor, yine
tesadüfler sarıyor etrafını; sevdiğin kadın karşında, hem de karnında senin
bebeğin var. Ama o da ne? Seni tanımıyor. Zaman, kendini hatırlatma zamanı;
zaman Hatırla Gönül deme zamanı…
İşte böyle, Yusuf’un 9 bölümünü özetledim, geldim. 9.
bölümün sonunda Yusuf’u Ahmet ve Jülide’nin evinde, onların kavgasını dinlerken
bıraktık. Açıkçası Yusuf’un Jülide’yi aslında Gönül olduğuna nasıl inandıracağını çok
merak ediyorum. Çünkü bu haftaki denemeleri bence olmadı.
Yusuf, Hatice Anne’yi kuaföre götürdü götürmesine de o
sırada Tekin gelse ne olacaktı? Hatice Anne buhar olup uçacak mıydı?
Karşınızdaki Tekin, bilmem farkında mısınız? “Aa ne büyük tesadüf” deyip,
yoluna mı bakacaktı sanıyorsunuz yahu?
"Bağırıyor yüzüme, hatırla..." Ama Yusuf’un Gönül’ü bir nev-i can havliyle kaçırıp da
kendini hatırlatmak istemesi meselesi çok normaldi. Çünkü Yusuf o anda
şaşırmıştı, panik halindeydi, mantıklı düşünebilmeye vakti yoktu. Dokundu, sarıldı, kokladı, öptü ama kendini hatırlatmak kolay değildi işte. Gönül’ün ardında Yusuf'u bırakıp, atölyeden gidişine bayıldım! Her yönüyle enfes bir sahneydi…
Eve gidip kavga çıkarayım da Jülide vicdan azabı duysun.Jülide’nin Gönül’e oranla daha mantıklı bir insan olduğu
ortada. Jülide’nin tripleri bile tatlı değil mi? Bence tatlı. Ve oldukça
gerçek. Jülide’nin tripleri ve Ahmet’in atarlarını izlemek bana keyif veriyor.
Çünkü taş gibi karakter bütünlüğü! Jülide ve Ahmet’in ciddi bir kavgaya
tutuşacağı ayan beyan ortadaydı. Ee taş olsa çatlar, ikisinin de içinde tuttuğu
bir sürü şey varken mutlu mesut dolanmalarını bekleyemezdik. Kaldı ki, hiçbir
zaman Çelebi ailesinin huzurlu ev ortamını da görmedik. Bu bölümdeki “yoksa,
yoksa”lı kavga hem bir dışavurum, hem de Yusuf’un sinirlerini daha da yıpratmak maksatlıydı. Bence bölüm finali yine oldukça güzeldi.
Jülide’nin Ahmet’i sevme çabalarına hayranım. Jülide’nin iç
sesi, insanın içini acıtıyor. Sevmek istiyor, dokunmak, koklamak, öpmek
istiyor. Ama olmuyor, içinden bir his engelliyor onu. Ona ayrı, yatakta
sessizce uyur numarası yapıp, Jülide çıkınca bir o yana bir bu yana dönen
Ahmet’e ayrı üzüldüm. Ahmet de olsa, Tekin de, adam severken hep aynı; ıslak
gözler, buğulu bakışlar…