Bu aşk bir bahr-i ummandır
Despina Hanım yemeklerini fasıl heyeti olmadan yiyemiyormuş meğer. Zenginlik böyle bir şey işte, siz fakirler ne anlarsınız? Ulan o sahne çok samimiyetsizdi be. Ama Despina’yla Bahri bile yakıştı şimdi ne yalan söyleyeyim (Ranini duymasın ^.^).

Zülfikâr biraz fazla sululaşıyor bu sezon. Tamam komik filan da, daha üsturuplu bir komiklik bekliyorum ben kendisinden. Karikatürleşmemesi için o komikliğin ayarı da çok mühim işte. Ya değilse Zülfikâr kardeşimiz canımızdır ciğerimizdir. Büyük bir ciddiyetle anlattığı küresel sermaye hikâyeleri özlenendir ayrıca.

SefSe namına bir şey yoktu bu bölüm, ta ki bölümün sonuna kadar. Nasıl yoktu? Sema’nın halen anlam veremediğim inadı üzerine silah filan getirip Sefer’in iyice üstüne gitmesi (erkeksen çek tetiği  ne la?) filan iyice can sıktı. Sefer, acını, öfkeni, hatta klişeye kurban gidip gördüğünü yanlış anlamanı bile anlıyorum da, ‘bu kadın’ filan diye konuşmalar yakışmadı be dedem. Zaten öfkesinden iyice sağlıksız düşünüyor mala bağladı, düşman gibi bakışlar filan. İçimizi şişirdiler. Dabancasını alıp yola koyulunca aha Mete sıçtı dedim ama o Sema’nın eve gitti. Yok artık Sema’ya bir şey yapmaz herhalde derken o yine Seferliğini gösterdi ve bir tek saç telinde Sema’nın kokusunu aradı. Bize de ekran başında ah çekmek düştü. Lakin o sahnede Sefer-Sema müzüğü çalsaydı hoş olmaz mıydı? O değil de Bahri Umman’ın kızları kapı pencere kapamayı öğrenememiş hacılar, ondan emin olduk artık.


Yükselt çıtayı yükselt, arşa değsin.

Sefercim, Ak Gandalf’ım, depresyondayken takım elbise giyemeyenim, efkârından bordo pantolona (kostüm ekibi sözüm size, o adam o renk bir pantolon alır mı sizce?) kadar düşenim, lütfen bir şeyler çakozla bak rica ediyorum, kafan çalışıyordu az buçuk diye hatırlıyorum, bu şekilde ayrı-gayrı ve kanlı-bıçaklı hiç çekilmiyorsunuz. En azından Sema’nın elindeki kolye/yüzüğü gör, şu Mete saplantısını artık bırak, seni sevdiğini anla, olayın peşine düş. Sema’nın hastalığının gerçekliği konusunda hâlâ şüphelerim var ama eğer ki gerçekten Alzheimer ise, 50 First Dates filmi tadında sahneler görsek sizden süper olmaz mı? Gerçekten yıllar sonra bile hatırlanacak bir dizi çifti olursunuz o şekilde. O ışık sizde var.


Kız demiş: “Ne kadar da klasik bir erkek.”

Sado ve İpek Songül’ü yan bastıracaklar gibi hissediyorum. Sadreddin the classical man’in içinden de bir centilmen mi çıktı ne? Kız bildiğin etkilendi bizim oğlandan, kıyamayacak sanki.  İnşallah öyle olur da şeytan Songül artık cezasını bulmaya başlar. Ya bu kadın bu kadar kötü değildi, Sadreddin’den dayak yediğinde, doktora bebeğe ihtiyacı olduğunu söylerken filan üzülmüştüm bile ben kendisine. Ne ara sadece kötülük ve entrika için yaşar hale geldi? Hayır anne de oldu, hiç mi hormon filan salgılamıyor, merhamet hissini filan mı aldırdı n’aptı? Sema gitsin diye bile dua ediyor, ne alakaysa.

 
Topik

Milletvekilimiz Ekşi Sözlük ve Twitter’a çaktı, topic oldu. Ahslahdlahdsj. Ulan bizim ekşi sözlükçüler de yabancı filmlerde/dizilerde Türk/Türkiye lafı geçince heyecanlandıkları gibi heyecanlandılar. Manyak mısınız lan?
Bahri hâlâ Poyraz’a güvenmeye devam ediyor, Poyraz da hâlâ Bahri’ye yalan söylemeye. Son sahneyi anlayamadım. Sanki Sadreddin’i Poyraz vurmadı gibi geldi bana. Peki o vurmadıysa kim vurdu? Ama bu durumdan da kurtulacaktır Poyraz. Bu sebeple Bahri’yle arasının açılacağını sanmam. Sadreddin’in koltuk elinden gidebilir belki. Göreceğiz.


Kuzunun hayatından endişe etmeli miyiz?

Bir bölüm yorumunun daha sonuna gelirken Taşkafa’nın biberonla beslediği kuzu kadar tatlı bir hafta diliyorum size.
Sevgiler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER