E-5
kalabalık sahilden gel!
Bence onu da yapar. Babalarla (birken iki
oldular, evet) uğraş Poyraz, Begüm’ü kurtar Poyraz, Ayşegül’e sahip çık saçma
sapan işler yapmasın Poyraz, Meltem’i basın danışmanın yap Poyraz, Sadreddin’in
kıçı kurtarmaya çalış Poyraz, Sinan’a pizza yedir Poyraz, İsa’nın ödevleri yap
Poyraz. Bi’ de müsteşar teyze var onu hiç katmadım dikkat edersen.
Dur oralara gelecem de önce bölümle alakasız
değinmek istediğim bir mevzu var. Şu Altın Kelebek hikâyesi. Törenin ve
sonuçların ne kadar tırt ve can sıkıcı olduğundan bahsetmeye gerek yok, göz ve
izân sahibi herkes anlamıştır zaten. Ama ben bizim ekibe bakarım. Ödül
töreninde bile duygulandırıp göz yaşartan ekip. Ekip demeye bile dilim varmıyor
çoktan aile olmuşsunuz çünkü. Elimizde olsa da Emmy’lere filan göndersek,
Kelebek neymiş ya. Bu dizi bu ekranlara fazla zaten yapacak bişi yok. Hele dizi
açısından oldukça kesat olan bu dönemde. Her şeyin kötü gittiği bu zamanlarda,
maalesef sevgisizliğin, kavganın, düşmanlığın, savaşın ve ölümün normalleştiği
bu memlekette böyle bir sevgi olayı yarattığınız için emeği geçen herkese
tekrar teşekkür ediyorum bu vesileyle. Belki de bizi her türlü hatasına rağmen
Poyraz Karayel’e bağlayan bu yitirilmiş masumiyet, naiflik ve temiz
duygulardır.
Evet, bölüme dönüyorum. Begüm kapıyı açıp
içeri nasıl girdi filan sorgulamadık da, çocuğu tek kişilik yataktan kaldırıp
taa Maltepe’ye kadar götürürken nasıl uyudunuz o kadar sevgili AyPoy? Neyse ki goyunlu
pijamasını yediğim Sinan’ın kafa basıyor da, ucuz atlatıldı. Aynı bölüm içinde
çiroz olarak betimlenen Poyraz’ın otel odasının kapısını tek seferde kırması
bahane Şebnem Hassanisoughi’nin oyunculuğu yine şahane. İyileşsin artık şu
kadın. Artık bir aşk da ona mı bulursunuz ne yaparsınız bilmem. Her tarafımız
çift oldu zaten, bize koymaz.
Zülfikâr’la Sefer arasında müthiş bir bromance
yok mu? Scrubs’daki J.D. ve Turk, Chuck’taki Chuck ve Morgan bromance’i
yanlarında halt etmiş. Zaten bu iki erkek arasında dostluk-kardeşlik müessesesi
bizim kültürde olan bir şey olmasına rağmen nedense yurdum senaristleri böyle
hikâyeler yazmıyorlar. Aşk-entrika filan daha cazip geliyorsa demek. Bizim
bro’lara dönersek, hatırlarsınız daha
evvel de Sefer, Zülfikâr’ın elinden silahı almıştı son anda saçma bir şey
yapmadan. Aynı bölümde “Bi’ gün bi’ delirecem göreceksiniz delirmenin ne
olduğunu.” da demişti. Hakkaten gördük. Neyse ki Zülfikâr ve Taşkafa hiçbir
masraftan kaçınmayıp Pascal Nouma ve Recep Çetin’i getirerek kardeşlerinin
yüzünü güldürmeyi başardılar. Düdükle bile küfretmeyi başaran Sefer’e de ben
çok güldüm.
Bu arada bir süredir değinmek istediğim bir
başka mevzu da Beşiktaşk. Beşiktaşlılık iyi güzel hoş, ben de çok iyi
Beşiktaşlıyım yanlış anlaşılmasın da bu sahnelerin ayarı biraz kaçtı mı sanki? Beşiktaşlı
sahneleri biraz aralıklı yerleştirsek daha hoş olmaz mı? Geçen sezon öyleydi
mesela. Sadece Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar değil, Beşiktaşlılar da
abartıldığını düşünmeye başladılar. Bilgilerinize.

İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız.
Ayşegül-Poyraz sorgu sahnesi şahaneydi. Hangi
repliği yazsak diğerine haksızlık olur. Geçen hafta Ayşegül-Poyraz hakkında
yazdıklarımı yanlış anlayanlar olmuş olabilir. Bu çifti seviyorum tabii ki. Ama
çok fazla ağdalı cümlelerine gelemiyorum. Geçen sezonki klişelerden ve vıcık
vıcıklıktan ırak ilişkilerinden uzaklaşıyorlar zaman zaman böyle olunca. Bu haftaki gibi birbirlerine takılmalarını,
hatta dertlerin ağırlığından birbirlerine patlamalarını, ne bileyim Ayşegül’ün ‘gerizekâlı
sevgilim’ gibi hitaplarını seviyorum.

Geldi
yine tipini sevdiğim.
Dafne ve Mete âkil insan olmuşlar da haberimiz
yok. Mete Sema’nın bir İbrahim Tatlıses, efendime söyleyeyim bir İbrahim Erkal
misali kurduğu fedakârlık temalı cümlelere
“Bırak da buna o karar versin.” diye karşılık verince “hah ya.” demişim gayrı ihtiyâri. Mete neyse
de Dafne ne ayaksın lan? Gece-gündüz Sefer’in peşinde yetimhanede. Neyse en
azından işe yaradı Sema’nın kıskançlığını filan hatırlattı Sefer’e. Ama yine de
senin gözün göz değil bacım, ben yemem. Bu arada Mete’nin Ayşegül’den
hoşlandığını ergen gibi Dafne’ye anlatmış olması gözlerimizden kaçmadı ^.^ Son
olarak, Sema işleri Mete’ye bırakması olayını nasıl açıklamayı düşünüyor?
Açıkladı da ben mi atladım yoksa?