Eylül ve Büşra kardeşler ne yaparsa yapsın Kemal ölmüyordu, Mesude "Kemal'im yapmaz" demeye devam ediyordu.
Evet, gelelim bu bölüme. Önce başlığa değinmek gerekirse "deliler kervanının yolcuları" dedim. Çünkü dizideki birçok kişinin ruh sağlığı normal değil. Çok ağır travmalar yaşıyorlar. Bunları da her biri farklı şekillerde dışa yansıtıyor. Dün bu kervana Büşra’da katıldı. O evde bu kadar dayanması bile mucize ya neyse. Ona hiçbir şey anlatılmasa da ablasının evden gitme nedeninin Kemal olduğunu anladı. Zaten çocukları fazla küçümsüyoruz. Onlar sadece çocuk, zihinsel bir engelleri yok ki. Birçok durumu biz büyüklerden daha çabuk, daha olgunlukla karşılıyorlar aslında. Gerçi Büşra olgunlukla karşılamadı. Sorunu ortadan kaldırmayı denedi. Ama yavrucum ablan ve kızlar bunu denedi olmadı. İşin zor yani ben söyleyeyim.

Ufacık çocuk ne yaratıcı fikirler buldu Kemal’i evden göndermek için. Boncuk fikri güzeldi. Ama bende bir kez ışık açıkken ampul takmıştım. Tek ampul olduğu için anlayamadım yanıp yanmadığını. Kemal’e olduğu gibi de uçmamıştım hani. Islak elle filan mı tuttu ampulü anlamadım ki? En son Kemal zehirlendi; "Tamam" dedim Eylül suçu üstlenecek, yine başı belaya girecek. Meğerse dokuz canlı Kemal’in bitmeyen canlarından birini de sahte rakı almış. Eylül bıçakladı, çocuklar göle attı, Banu dövdürdü, Gökhan dövdü, Büşra önce boncuklarla ayağını kaydırdı, sonra elektrik çarpmasına sebep oldu. Eee, kaç canı kaldı şimdi bu adamın?


Evet, bu saçmalığı da yaptığımıza göre önemli maçlara bakalım...

Songül’ün ölmeyeceğini zaten tahmin etmiştik. Ama kalbi atmaya başladığında yaşadıkları sevinci izlemeye değdi. Eylül ve Meral özellikle etkiledi beni bu sahnede. Bir de Meral bilmeden annesine sarıldı ya. Bir süre göremeyiz bu sahneleri iyi oldu. Songül’ün kalbinin atmaya başlamasından sonra 15 gün ileri gittik. En azından Songül’ün yanlarına ilk girişlerini ya da hastaneden çıkışlarını görseydik. Güney -Songül'ü kaybetme korkusu da etkili olmuş sanırım- tam bir romantik prense dönüşmüş. Songül’ün hediyelere uyuzluk ettiği kesin ama Güney’de abartmamış mı biraz? Pelüş oyuncağı anlarım da o ayı ne evladım? Ayıcık demek bile hakaret ona. Kocaman bir şeydi. Sonrasında gelen hediyeleşme faslı ise özlediğim Songül ve Güney’i hatırlattı. Hastane sahnelerinden sonra iyi geldi açıkçası. Ne yalan söyleyeyim özlemişim.


Bunlar sahalarda görmek istediğimiz hareketler :)

Bilen bilir, benim favori çiftim Cemre ve Gökhan’dır. Hatta dünkü sahnelerinden sonra bir arkadaşım “Koş koş itiraflar havada uçuşuyor diye tweet bile attı bana.” Ben daha sürünürler diye düşünüyordum. Allah'tan Gökhan’ın içinden beyaz atlı prens çıktı da ben de beklemekten kurtuldum. Kırk yıl düşünsem Gökhan’ın böyle bir sürpriz hazırlayacağını hayal edemezdim. Parka kutu bırakmak filan daha önce gördüğümüz hareketlerdi. Açıkçası Aktar'ın ada çayını duyunca “Sen Cemre misin?” demesi daha güzeldi bence.  Lunaparkta Cemre, Gökhan'a şaka yaptığında korktum yalnız. Gökhan "sen zaten küçükken de benimle dalga geçerdin" diyerek kavga çıkaracak diye beklemekten gerim gerim gerildim. Cemre gençliğin heyecanı mı desem bilemedim söylediklerini tartmadan konuştu. Düşünse asla söylemezdi Gökhan’a yakışıklı olduğunu. Bu saatten sonra gelsin CemGök sahneleri. :)
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER