Televizyon en büyük eğlencemiz. Diziler, filmler, yarışmalar... Az haber, az belgesel.. Ne bulsak izliyoruz çünkü ekran dünyasının içine girdiğimizde iki saatliğine de olsa, yaşadıklarımızı
unutuyoruz. Hatta bazen seyirci olduğumuzu bile unutuyoruz. Ekrana müdahale
etmekle kalmayıp, oyuncuların özel hayatlarına da karışıyoruz. Sahi biz ne
yapıyoruz?
Hayran olduğumuz isimler var elbette.
Onları, dizilerdeki/filmlerdeki rolleriyle, canlandırdıkları karakterleri sebebiyle sevmeye başlıyoruz. Çok seviyoruz, içimizden biriymiş gibi hissediyoruz ve öyle davranıyoruz. Adeta annelik içgüdüsü ile onları
koala gibi sarıp sarmalıyor, savunuyoruz. Allah korusun hayranı olduğumuz oyuncuya hoşumuza gitmeyen bir laf, bir eleştiri mi geldi? Amaan! Ölüm timi harekete geçiyor, klavye savaşları başlıyor ve savunmaya geçiyorlar.
Kabul edelim ki haklı olunan durumlar kadar olayı saptırıp
farklı boyutlara taşıyanlar da var. Maalesef ki savunma yaparken çirkinleşen
üsluplar, bozuk para gibi saçılan hakaretler de var. Ancak bunları hayranlık adı altında genellemenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Her şey saygı, sevgiyle ve dozunda yapılırsa güzel! Aksi
halde "Kendi kendine gelin güvey oluyor" durumundan öteye gidemeyen, yersiz öfkeli kalabalıklar
söz konusu oluyor. Acaba bu tür davranışta bulunanlara "kendini fan zannedenler" mi desek?
Seviyorsanız, sevdiğinize laf gelmesine kıyamazsınız. Ancak hangi oyuncu, en küçük olayda diğerine hakaret eden, saldıran, ağzını bozan birinin onu sevdiğine inanabilir ki? Bence sadece o kitleden utanır. "Sizi sevenlerin hali tavrı, sizin de çapınızı belirler" der büyüklerimiz. Haksız değiller..
Takipte çığır açıp sahaya inmek: Yakalarsan mucuk!
Güzide ülkemizde ne kadar çok James Bond, Müfettiş
Gaget potansiyeli olduğunu anlamak istiyorsanız herhangi bir
ünlünün sosyal medya hesaplarına girip yorumları okumanız yeterli. Maşallah bazen
öyle fanlar görüyorum ki değme dedektiflere taş çıkarır mübarek! Yabancıların "stalker" dediği bu tür yemeyi içmeyi bırakıp oyuncular ve
set ekibinin yemek yedikleri yerleri, alışveriş yaptıkları marketleri, evcil hayvanlarının tüy dökme mevsimine kadar her şeyi biliyor, takip ediyorlar. İyi
bir fan elbette hayranı olduğu ünlünün hayatı ile ilgili gelişmeleri bilmeli,
takip etmeli ancak gittiği manavda nöbet beklemek de biraz tuhaf!
Özel
hayat merakı: Kedidir, kedi...
Evet, işte burası oldukça hassas bir nokta.
Çünkü burada gerçekten haddimizi bilmemiz gerekiyor. Açın sosyal medyaya bakın, şaşkınlıktan küçük
dilinizi yutacağınız, "Bu kadar olur mu, hey onlar dizi kurmaca” diye sarsmak
isteyeceğiniz bir milyon insan bulacaksınız. Bu tip insanlar (burada hayran
kelimesini kullanamayacağım çünkü bu artık hayranlığı geçiyor.) gerçek
hayatlarındaki mutsuzluklarından mı yoksa egosal sorunlardan mı bilemeyeceğim
ancak oyuncuların hayatlarını zorlaştırıyor.
Dizideki esas kadın ve erkeğin özel
hayatlarında da sevgili olmaları gerekiyormuş gibi, davranıyorlar. Elbette dizide tutan kimya çok önemli ancak unutmayalım ki o kimya özel ışık, filte, kadraj, kılık kıyafet, uygun dekor ve yazılmış repliklerle de kugulanıyor. Düşünsenize sırf ünlüler diye hayatlarını, seçimlerini taciz
edecek gücü kendimizde bulabiliyoruz. Meslekleri oyunculuk. İşlerini yapıyor, rollerinin gereğini
yerine getiriyorlar. Sırf ekranda görebiliyoruz diye özel
hayatları üzerine ahkam kesebileceğine inanan bir grup insan var ki ben
onlardaki bu cesarete inanamıyorum! Elbette gönül bu, bazı ekran çiftleri bu kimyayı özel hayata taşıyor diye her ekran çiftinin sevgili olmasını beklemek mantıklı mı sizce? Bu konuda ileri gidip saygısızlık yapan, hakaret
eden, taciz edenler de var. Onları "hayran" kelimesi adı altına almıyorum bile.
Hastalıklı boyutlara varan bir sendrom
olabilir onlarınki çünkü hayran olan, hayran olduğunu üzmeye kıyamaz.
Sosyal
Medya: Yavaş gel!
Nereden başlamak gerek karar veremiyorum çünkü konu sosyal medya olduğunda tam bir çılgınlık hali söz konusu. Kendisini tutkuyla diziye ve oyuncuya bağlayan yetişkin
bir fan, set ekibindeki makyözün, sevgilisinin dayısının kızına kadar uzanan
bir stalk gücüne sahip. Oyuncular, yapım ve set ekibinin, tweetleri ve
fotoğraflarının altındaki yorumlara beş saniye bakınca, insanların nasıl
hesaplarını kapatmadığını düşünüyorsunuz. Bir de setten fotoğraf paylaşılmışsa
amaan başlasın sonu gelmeyen, bitmek tükenmeyen teoriler.
Bir oyuncuya hayran olup da farklı isimlerle hesaplar açarak hayran olduğu oyuncuya sövenleri de görmedik diyemeyiz. Kaç dizi varsa o kadar hesap açıp, hepsine övgüler düzen ya da hakaret edenleri de... Hayran olduğu oyuncunun adıyla hesap açıp, dizi bitince ya da daha çok hoşlandığı bir dizi ve oyuncu ortaya çıkınca hızla adını, avatarını değiştirenler de... Bu tür davranış sergileyenlere elbette biz fan demiyoruz. Organize olmuş kaliteli fan grupları da onları aralarına almıyorlar. Onlar kendilerini nasıl adlandırıyorlar, merak ediyorum.
Ne yazık ki bazı mecralar da fan gruplarını harekete geçirmek için yalan yanlış haberler yaparak gazlıyorlar. Olmayanı yazdıkları gibi, olanı abartarak aktarıyorlar. Onlara diyecek sözümüz yok. Azalarak bitsinler. Unutmayın ki siz bu mecralara prim vermez, attıkları linki tıklamaz, yaymaz ve konuşmazsanız ya da en azından yalan haber ürettikleri ortaya çıktığında takibi bırakırsanız onlar da kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalmazlar mı acaba?
Hayran olunan ünlü ile iletişime geçmek: You can touch this!
Fanlar genelde kendileri ile sıcak ilişki
halinde olan ünlüleri daha çok seviyor. Bir grup fan da derinden bir
tutku ve sükunetle hayranı oldukları ünlülerden sosyal mecrada yaşam belirtisi
görmeyi umuyor. Bazıları ise hayata geliş amaçlarını hayranı oldukları
ünlü ile iletişime geçmek üzerine kurmuş. Yahu dizi ile ilgisi olmayan bir
paylaşımın altına bile "Takip et n’oluur", "Bir fotoğrafımı beğen abicim/ablacım" yorumları mı dersiniz, senaryo
hakkında yorumlar ve çok ağır bilmişlik içeren tavsiyeler mi dersiniz, olaylar olaylar; istekler bitmiyor, bitmek
bilmiyor. Şimdilerin yeni modası ise Periscope yayını istemek ya da selfie
atmaları için hastag başlatmak. Bunları düşününce sosyal medyada daha
az aktif olan ünlülere hak vermemek elde değil. Sen dur bir düşün fan kardeş,
her fotoğrafının altına olur olmadık yorumlar gelse sen ne yaparsın?
Fan deyip de geçmemek lazım. Elbette hayranlık
duymak, sevmek, takip ettiğimiz ünlülerin başarısını istemek, reytinglerin
yüksek olmasını en az ekip kadar heyecanla beklemek çok güzel hareketler. Bu ilgi alakanın yapımcıları,
oyuncuları mutlu ettiğine de şüphe yok. Düşünsenize hayatında belki de hiç
göremeyeceği, konuşamayacağı insanlara derinden ve içten bir sevgi ile bağlanıp, onların
iyiliğini istemek ne güzel, ne yüce gönüllü bir davranış. Ancak bütün bunlara
rağmen o çok önemli sınırı saygı ile örülmüş tellerle korumak şart!
Önce saygı
ve sevgi olsun. Olsun ki bu güzel insanlar da işlerini daha büyük coşku ve sizden aldıkları güçle yapsınlar. Çirkinleşmenin haddimizi aşmanın, saygısızlığın ve en önemlisi
de kalp kırmanın hiç lüzumu yok. Biz izleyiciler sevdiğimiz işlere, isimlere destek olmalıyız. Yani “Ey seyirci
bazen sadece seyirci kalman gereken durumlar var. O sınırı aşma e mi?” diyor,
takipçisi olduğu dizi ve oyunculara saygı ve sevgi ile bağlanan tüm fanlar kalp ben diyorum!