Labirent gizemli distopik bilimkurgunun sayısız
örneklerinden sadece biri. James Dashner'ın 2009'da piyasaya çıkan The Maze
Runner isimli kitabından uyarlanan Labirent: Alev Deneyleri filmine ise
kaçıştan ziyade bir 'yol filmi' demek daha çok içime siniyor. En önemlisi de
Labirent bana fena hâlde Açlık Oyunları'nı hatırlatıyor. Bu noktada kitapları
okumadığımı belirtmem gerek. Şayet okumuş olsaydım bu benzerlikler kırılır
mıydı, yoksa daha da derinleşir miydi, bilemiyorum...
Labirent: Alev Deneyleri filminin senaryosunu T.S. Nowlin
kaleme alırken, yönetmen koltuğunda Wes Ball oturuyor. Filmin başrollerinde
Dylan O'Brien (Thomas), Kaya Scodelario (Teresa), Rosa Salazar (Brenda) gibi
isimler paylaşıyor. Kadrosu çoğunlukla genç isimlerden oluşan filmde Aidan
Gillen (Janson), Thomas Brodie-Sangster (Newt) ve Nathalie Emmanuel (Harriet)
gibi fenomen dizi Game of Thrones'dan aşina olduğumuz isimler de göze çarpıyor.
Alev Deneyleri'nin öyküsü sizi cevapları bulunamayan sorular
dehlizine sürüklüyor. Bu anlamda derinlik beklemeniz hayal kırıklığına sebep
olabilir. Çünkü aksiyon ve macera harmanlanırken mantık ve karakterler bir
parça geri plana atılıyor. Zira oyuncuların çoğu şaşırtıcı bir oyun gücü
sunamıyor bizlere. Teresa'nın bir arıza çıkaracağı daha ilk kaçtıkları
saniyelerden belli oluyor. Çünkü karakterin ekiple bütünleştiğini neredeyse hiç
göremiyoruz film boyunca. Geri dönme isteğinde bükülmeler yaşansaydı, finaldeki
ihanetinin daha çarpıcı bir etki yarattığını düşünebilirdik.
Film 132 dakikadan oluşuyor.
Distopik kurgulu macera filmleri son yılların gözdesi...
Ancak filmin pek çok yerinde Lost ve Hunger Games gibi işlere göz kırpılıyor.
Aslına bakarsanız şimdiye dek izlediğim birçok filmden ve diziden izler
görüyorum bu yapımda. Yine de ikinci filmlerin birincilerin gölgesinde olduğu
ön yargısına indirilmiş bir darbe olduğunu söylemeden geçemeyiz. İlk filme göre
çok daha dinamik, hareketli, yüzeysel olsa da heyecanlı bir kurgu izledik
diyebilirim.
Öyküye John Paesano'nun başarılı müziklerinin eşlik etmesi
elbette şahane olmuş. Zira bu sayede koşturmaca sahneleri seyirciyi adrenaline doyuruyor. Efektler ise artık Amerika için çıtır çerez olduğundan bahsetmeye gerek bile görmüyorum. Fakat açıkçası yoğun efektlere maruz kaldığımız bir film değil de, yol ve yolda karşına çıkan sorunları anlatan bir film bu. Ve yolda kaybettiklerini... Bu bazen sevdiğin bir yol arkadaşın oluyor, bazense sadakatin. Filmin böyle de güzel gelgitleri var aslında. Yine de şayet üçüncüsü olacaksa bunu bir hazırlık filmi olarak saymayı yeğlerim.
Filmin IMDB puanı 7,0
Ucu bucağı olmayan alev, dünyanın bittiği sınır çizgisi ve
verilen kayıplarla hikayede bazı duygusal travmalara eşlik etmek de mümkün.
Fakat asıl ilginç olan virüsün insanları getirdiği evreler olmuş. Zombi
denilince taş olsa izleyenlerdenim ben. Dolayısıyla The Walking Dead dizisi
zombi makyajı ve öyküsünün çıtasını Everest'e dikmiş olsa da daha 'kıpır kıpır'
yaratıklar izlemek isteyenler sinema yoluna düşebilir...
Güzel günler.