Pırıl pırıl iki
insanın mutlu günlerine tanıklık etmek için birkaç günlüğüne ayrılıyorum
yaşadığım şehirden, tabii televizyonumdan da. Bunu vurgulamak önemli, çünkü
uzun zamandır yeni bölüm başlamadan evde olacak şekilde yapıyorum Cuma akşamı
programlarımı. Bu uğurda, arkadaşlarımdan erken ayrıldığım halde trafiğe
takılıp belediye otobüsü koltuğunda, cep telefonundan canlı yayını takip ederek
yeni bölümü izlemişliğim bile var, o derecede bir bağımlılık söz konusu.
Şehirden ayrılmadan
önce tüm arkadaşlarımı uyarıyorum, Kiralık
Aşk’ı konuştuğumuz sanal grupları sessize alıyorum ki bölümü benden önce
izleyenler soru ya da yorumlarıyla hem o anda yapmakta olduğum işin hem de daha
sonra izleyeceğim bölümün keyfini kaçırmasınlar.
Evde oturulup
dizi izlenecek saatte dışarı çıkan binlerce insana ve bu kalabalığı gidecekleri
yerlere zamanında ulaştırmayı beceremeyen belediyeye saydırarak otobüste dizi
izleme çabası./
Aklımda binlerce
soru ve aşk oyunun ortaya çıkacağı beklentisinin gerginliğiyle (çünkü her şey
yolunda giderken patlamalıdır saatli bomba) gidip dönüyorum. Evde internet
bağlantım olmadığından yeni bölümü izlemek için Pazartesi sabahını beklemek
zorundayım. Yorgunluğun da etkisiyle erkenden uyuyup erkenden uyanıyor ve işe
koşuyorum; kendilerine 9 günlük tatil bahşedilen şanslı emekçilerden değilim
ama Pazartesi sendromunun kırıntıları bile düşmüyor çiçekli elbisemin ve
gülümseyen gözlerimin üzerine.
Masamda, yokluğumda
çekmecemdeki bisküvilerle çılgın partiler yapan arkadaşlarımın notunu buluyorum;
fragmanların yarattığı beklenti büyüyor, yanmaya hazırım artık!