Yanılıyoruz. Yalnızız. ''Kime göre neye göre? '' diye bir muhabbet bile yapılamaz. Tek kişilik yalnızlıklardan değil bu. Çoğul yalnızlıklardan. Birçok açıyı izledik bu akşam. Birçok hikaye ama kesişim noktalarında kalan birkaç insan. Kimisi tek kişilik acı çekiyor kimisi ise çoğul eklemlerde boğuluyor. Bir cevap aradım ama yok. Haluk takıntılı çıktı. Tuhaf mı? Hayır. Savaş'a takıntılı çıkmıştı. Hiç anormal değil. Psikopat bir adammış. Vay be, o yine en iyi özelliği! Biz neden hep Haluk cephesinde şaşırıyoruz ? Anlamadık çünkü onu. Çok sorulu bir paragraf oldu. Geç bunu geç.
.

Onlar o kadar farklılar ki "bir baba ve oğlun binbir tonu" diye espriye girmeye çalışırken bile içimde biriken burukluğu atamıyorum. Ali yalnız... Tek kişilik... Haluk'da yalnız. Çok kişilik. Yalnızlığın yan etkisi öfke. Buyur, tek ortak nokta bu. Bir çözümü yok, temel sağlam değil. Eşinden tutalım da oğluna kadar kimse Haluk'a güvenmiyor. İnanmıyor. Pembe camlı lenslerinden bakan Güneş bile şüphesinin doruklarını yaşadı. Neden böyle, sorun kimde? Yanıtı yok, bulamayız. Bir karakter zaten öfke ile şekillenmişse onun içinden çıkamayız.

O kadar büyülendim ki boks sahnesinde bir ara gözlerim doldu, çaktırmayın. İki yalnız adam savrulursa yine birbirine çarpar. Ali sevgi görmedi mi sanıyoruz? Yok, hayır. O, sevgiyi iliklerine kadar tadıyor. Selin, onun için elinden gelen her şeyi sınırlarına dek yapar. Gerekirse kendi planlarını alt üst eder -ki etti; ama Haluk için çabalayan birileri var mı? Yok öyle bir dünya. Güvensizlik onu adım adım kemiriyor. Evliliği bile şüphe üzerine kurulu. Attığı her adımın altında bir bit yeniği var. Güneş için çabaladığı şeylerde bile şüphelendik. Çünkü konu Haluk olunca empati yapma yeteneğimiz köreliyor. Kaldır gözlükleri Güneş abla, evliliğin bitiyor.