Deha’da bir
bölümü daha geride bıraktık. Bu bölüm beni duygusal olarak çok yordu. İzlerken
yıprandım. Bir yerden sonra bölümü doğru düzgün de takip edemedim zaten. Hassas
kalpler için gerçek bir cehennemdi. O zaman perde diyelim bir kez daha…
Bu bölüm İmre
ve Devran sahneleri benim psikolojimi bozdu. Drama yakışıyorlar dedik de bölüm
başı kavga, orta kısımda vuslat -ben şok-, bölüm sonu imkânsız aşk… Bu dram
işini neden bu kadar abarttık bu bölüm? Bunu izleyenler de birer insan evladı. Amaç
neydi 21 bölüm sonra kısacık bir an kavuşturup her şeyi tekrardan bozacaksak?
Babası
tarafından ihanete uğrayan Devran’ın İmre’yi görünce kullandığı ilk kelime…Sahtekâr… İçinde
bastırdığı ne varsa daha fazla tutamadı Devran. İskender’in yetiştirdiği kıza
karşı hissettikleri zaten yeterince acı vericiydi onun için. Korktuğunun başına
geldiğine inandı onu görünce. Babası gibi o da onu bir kenara atıp terk edecek.
Yine terk edilen Devran olacak. Bu savaşı kaybettiğini ilk defa gözyaşları
içinde böyle haykırdı.
“Sen her
şeyi insanın yüreğini paramparça etmek için yapıyorsun.”
“Kazandın
say. Ben kaybettim.”
Ona olan
hisleriyle olan savaşını kaybettiğini ilk kabul edişi bu. Ona ilk yenilişi
değil ama yüksek sesle kendine de, İmre’ye de bunu ilk itiraf edişi. O
kaybetti. İmre kazandı. Babası da ona oynadı oysa ama İmre’nin ona oynamış olma
ihtimali onu sandığında daha fazla mahvetti. Bağırdı, çağırdı, haykırdı. İmre
de Devran da isteseler de istemeseler de bir yönleriyle İskender’e benziyorlar.
İkisinin içinde de ondan bir parça var. İmre için bu Devran’a daha da fazla
kapılmasına neden olurken Devran için tam tersi. Korkuyor. İnsan sinirleniyor,
ekranı, Devran’ı yumruklayası geliyor ama… Babası tarafından her seferinde terk
edilen bir insanın babasının yetiştirdiği bir kıza sonunda güvendiği o anda
yine terk edildiğini sanması bu. Zaten bu kıza hisleri olması tüm hayatını
denklemler üzerine kuran Devran için yeterince zor. Sınanmaya devam ediyor. Çünkü
gözlerindeki bakış aynı bakış.
*Bu
çarpıntı aşkın doğumudur.*
Terk edilmediği
için sevindi, İmre’ye bir kez daha inandı ama bu sefer gerçekten terk edildi.
İmre, Devran için Devran’ı terk etti. Korktuğu sonunda başına geldi. İnsan
neyden en çok korkarsa onunla sınanıyor. Hayatın kuralı bu. Tim’in vurulduğu o
anda Kuduz'la İmre’yi görünce bu sefer Devran için her şey bitti. Yine
kandırıldı. İskender tarafından değil. İskender’in yetiştirdiği o kız
tarafından. İçinde İskender’den bir parça olduğunu bile bile kandırıldı.
Kendini hislerine tamamen teslim edip içindeki o savaşı tamamen bitirdi İmre’yi
öptüğü o anda. Zaten yeterince yorgundu bu savaşı daha fazla sürdürmek için.
“Senden
nefret ediyorum.”
“Sana
dokunduğum için kendimden tiksiniyorum.”
İnsanın canı
yanıyor. İnsanın canı İmre’nin bu kelimeleri duyduğunu görünce çok yanıyor. Kız
ona olan hislerini o odada ona itiraf ettiği halde hala neden hiçbir şeyi
sorgulamıyor, nasıl bu kadar kolay inanıyor kendisine ihanet ettiğine, nedenini
neden merak etmiyor? Bu kız onun için neler yaptı. Hepsinin mi yalan olduğunu
sanıyor?
“Sana olan
hislerim hiçbir zaman değişmeyecek.”
Hepimizin
kafasında bu sorular. Bu çocuk aptal. Dahi falan değil, aptal. Aptal değil
sadece çok yaralı. Her seferinde aynı yerden yaralanıyor. Tam iyileştim derken
bir kez daha aynı yerden aynı şekilde yaralanıyor. Babasının açtığı bu yara
hiçbir zaman kapanmıyor. Kapanacak gibi olduğundaysa babası buna izin vermiyor.
Bunu hep unutuyoruz. İmre’ye bu kadar kötü davrandığı için ondan nefret
ediyoruz zaman zaman. Tamam, her zaman ediyoruz, yalan yok. Ama ailesinin
babası rolünü üstlenen bu yorgun adam sonunda bu bölüm kısacık bir an da olsa
dinlenebildi. Yüzünde aşkla tanışan o küçük oğlan çocuğunun sırıtışı, içindeki heyecanı,
eliyle pırpır atan kalbini tutması, İmre’yle konuşurken ne yapacağını bilemez
halleri… Bu içi pırpır eden oğlan çocuğunu düşünün. Şimdi de onun bu en mutlu
anındayken o masada babasının yaptığı gibi terk edildiğini düşünün. Şimdi yine
aynı yalnızlık. Aynı tek başınalık. Devran’ın kelimelerine kızıyoruz, kafasına
pat pat vurasımız geliyor ama onun da İmre’siz kaldığını unutuyoruz. O da
İmre’yi kaybetti. Aynı travmayı ikinci kez yaşadı. Her şeyin bir yalan ve oyun
olduğunu sanıyor. Bunca şeye rağmen mi diye kızacak gibi olursanız babasının ne
kadar iyi bir oyuncu olduğunu hatırlayın siz de onun gibi. Babasının bir
yansıması olan İmre neden bunu yapmasın? Hanım hanım bu çocuğun güven
problemleri var. Tamam, kesinlikle katılıyorum bu kız çok çekti, Devran’ın
artık çabalaması gerek onda sıkıntı yok. Ve ben eminim her şeyin paralelini bir
şekilde yazan, replikleri bir yerlerde bağlayan senarist o kapıya Devran’ı
getirtecek. Umarım her şey için çok geç olmaz.
Melis Sezen Hanım
sizi İmre olarak izlemeyi daha fazla kaldıramayacağım. Yok, gerçekten daha
fazla yapamayacağım. Hassas ve narin kalbim buna dayanamayacak daha fazla. Bu
bölüm daha da iyi anladım. İmre’yi izlemek benim kalbimi çok kırıyor. Ne etti
bu İmre size? Gözleri… Bütün duyguları bağırıyor ya… Hayal kırıklıkları, aşk
acısı, yalnızlığı, terk edilmişliği, çaresizliği, mutsuzluğu, kimsesizliği… Hiç
kimse gözleriyle bu kadar bağırmamalı yaşadıklarını. Hiç mutlu bir duygu
sayamadım. Oysa çok isterdim bu kızın tanıdığımız halindeki kişi gibi,
hayatımıza girdiği kişi gibi cıvıl cıvıl devam etmesini. Senaristler biz
kadınları neden sevmiyor? Bazen de düşününce diyorum ki o zaman ne anlamı
kalırdı? Bir insan aşkı keşfedince değişmeyecekse, o ateşle yanarken
dönüşmeyecekse aşk diye bir kavramın da bir anlamı olmazdı. İmre oynaması zor
değil, çok zor bir karakter. Çünkü ya çok seveni var ya da nefret edeni. Nefret
edenleri bilmem, ilgilenmem, iyi günler der geçerim. Zevkler, renkler, bundan
bana ne? Aynı sevenlerden size ne olduğu gibi. Bana gelinceyse ben kendisini
sevenlerdenim. Belki de bundan bu bölümün kalbimi bu kadar kırması. Devran’ın
güven problemleri zaten kız için yeterince yorucu. Yetmiyor, geliyor hala “Benim
sana söyleyecek hiçbir şeyim yok.” diyor. O da yetmiyor, o kadar ağır
konuşuyor ki taş olsa çatlar. İmre’nin önümüzdeki beş bölüm falan ağlamasını
mümkünse yasaklayalım. Bu kızı üzgün görmeye dayanamıyorum artık. İmre’yle
ilgili en sevdiğim şey Devran’a koşulsuz şartsız duyduğu aşk. Her şeye ve
herkese rağmen. Devran’a rağmen. Aklıma hep aynı roman kahramanı geliyor
İmre’yi görünce. Kamelyalı kadın.
“Beni benim için sevdiğini anladım da ondan,
diğer insanlar beni maalesef ki hep kendileri için sevdiler.”
Yazı devam ediyor...