Deha’da bir
bölümü daha geride bıraktık. Geçen bölümle birlikte ivme biraz daha artmaya tam
başlamıştı ki yine çok şeyler oldu ama hiçbir şey olmadı. Aslında bölüm güzel
bir yerde bitmişti. Oradan alıp yürür diyordum ama yürüyemedi. Yine iki ileri
gittik, hop, bir adım geri geldik, emeklemeye döndük. Siz ana hikayenizi yiyip
bitirdiğiniz için, maalesef geri dönüşü olmaz bir şekilde bazı şeyleri yok
ettiğiniz için, sizin artık geri adım atma lüksünüz kalmıyor. Yeni bir aksa
girdiyseniz de o yolda ilerlemeniz gerekli. Bu aksta da bol aksiyon ve daha
karanlık bir esas oğlan olacağını ifade ediyorsunuz. O zaman biz neden Breaking
Bad 1. sezon 6. bölümü izledik? Açın bakın, birebir aynısı değilse beni de
şuramdan vursunlar. Profesörmüş...
Aslolan her
zaman hikâye. İzleyici de bunun için izliyor. Dizideki bu yeni hikâyenin
oturması için biraz daha zamana ihtiyacı olmasını anlıyorum ama yazacağınız
şeyi yine yazmıyorsunuz. Yine korktuk. Karakterleri kullanabilebilir miyiz?
Lütfen. Aksiyon, olaylar, karakterlerin
çatışmaları her zaman iş yapar. Bu kadar korkmayın ya, yazın, ısırmayız.
İzlediğim bölümde ben artık şaşırmak istiyorum. Bazı şeyleri tahmin edememek
istiyorum. Ters köşe olalım. Başından sonunu bildiği bir şeyi kim, niye
izlesin? Son 5 dakika dışında bu dizide neden şaşıramıyoruz? Son 5 dakikadaki
merakı, heyecanı, bölüme yayabilseniz bence sorun ortadan kalkacak. Geçen iki
bölüm bence bu konuda çok daha iyiydi. Hele geçen bölüm bayağı iyiydi. Aksiyon
vadediyorsanız, aksiyon severleri ekran başına çekmek istiyorsanız o zaman da
iki altın fırlatmakla olacak iş değil bu. Neyse, en azından ‘vicdan’
kelimesinden kurtulduk, buna da şükür.
O zaman...
Perde...
En son Devran’ı
bir ceset, bir silah ve altınlarla birlikte depoda bırakmıştık. Tamam, kafası
birazcık çalışıyormuş ikna olduk. Ama yeteri kadar çalışmıyormuş ki ilaç
kutusunu düşürdü. Oradan çıktı, altınları da çıkardı. Ama şunu anlayamıyorum.
Mesela bu olaylar gece oluyor. Sonra neden birden her seferinde gündüze
geçiliyor? İstanbul’da mesafeler uzak ama bir gece de sürmez sanki o kamyonla oradan
çıkmak. Bu bir tek bana mı çok mantıksız geliyor?
İskender
mesela. Onu da bence tam olarak bir türlü kullanamıyoruz. Baba oğul sahnelerini
izlemek keyifli. Gerçi İskender’in her sahnesi keyifli. Hiçbir şey yapmasa bile
oturur izlerim kendisini. Ama olaylara bence onu da ana karakter olarak biraz
daha sokmak lazım. Devran. İskender. Cesur. Mahşerin bu üç atlısının kendi
kendilerine bir at koşturmaları gerek. Devran'la çatışamıyorlarsa -bir şekilde
umarım bir şeyler olur da tekrar çatışırlar- kendi bağlantıları aracılığı ile
onun da oyun kurduğunu görmek isterim ben. Oradan da bir aksiyon akar. Biraz
fazla pasif kalıyor gibi bu sektörü Devran’dan kat be kat iyi bilen birine
göre. Karakter bundan daha derin. Yaman'la olan sahnesi güzeldi. Ben günün
sonunda tüm evlatları ile ilişkisinin bir şekilde düzeleceğini, bir bağları
oluşacağını düşünenlerdenim. Yaman’a olan ilgisine de biraz şaşırdım açıkçası.
Beklemiyordum. Her evlat hem babasını sevmek, hem de babası tarafından sevilmek
ister. Cesur’u neden sevemedin bir türlü be İskender? Hem de âşık olduğun
kadından olan çocuğun Cesur’u neden sevmedin?
Bu bölüm
aksiyon ve olaylar olarak beklediğimizi alamadık ama İmre Devran cephesinde
sonunda bir şeyler olabildi. Burası sonunda ilerleyebildi. Onlar açısından dolu
dolu bir bölümdü. Her bölüm bozulan bir karakter özüne dönüyor. Buna da şükür.
Darısı diğerlerinin başına. 5-6 bölümdür kendisi yok hükmünde gibi olan İmre
karakteri sonunda geri döndü. Açıkçası bu hastalığı öğrenince yine saçma sapan,
kendisine uymayacak şekilde yorganın altına kapanıp gözyaşları, dramlar,
‘Devran ölme.’ diye kızı dolandıracaklar diye çok korkuyordum. Çünkü
biliyorsunuz her an yapabilirler. Öyle olmadı. Olsa zaten anlatılan karaktere
uymazdı. Sanki yazılan her şey, her karaktere uyuyor da benimki de laf. İmre
karakterini izlemeyi gerçekten seviyorum. Sanırım burada en büyük övgüyü Melis
Sezen hakkediyor. Daha önce de belirtmiştim, kendisini ilk defa izliyorum ama
hani bazı karakterler bazı oyuncular içindir. O karakteri ondan başka kimse
oynayamaz. İmre karakteri bence öyle. Melis Sezen için yazılmış sanki.
Özellikle dram sahnelerinde izlemekten aşırı keyif alıyorum. Gözlerinden bütün
duygularını okumayı seviyorum. İmre aşık bir kadın. Ve bu aşk konusundaki
öğretmenleri çok iyi. İskender ile Aysel. Cesur, İskender ve Devran’ın kesişim
kümesinde bir karakter yaratıp sonra onu tamamen aksiyondan, olaylardan
uzaklaştırmak çok saçmaydı. Kendisi de dedi ne yapacaktı, gidip kebapçıda mı
oturacaktı? Umarım bu başlangıçtır ve eskisi gibi diğer olaylara da girer
Devran’ın yanında gözlemci olmak yerine. Kızı diziye ne diye getirdiniz sonra neye
çevirdiniz…Onun o cıvıl cıvıl, herkesi kendine hayran bırakan, zekasını da her
şeye kullanabilen, mafyatik işlerde Karga’yı kendine hayran bırakan, Devran’ı
afallatan, onunla zekasıyla savaşan, yeri gelince de lafları bir güzel yüzüne
çarpan haline kapıldık biz. Sonra çok kötü şeyler oldu. Bazı şeyleri keşke
hafızamızdan silebilsek. Karanlık dönemlerdi.
*Son
Devran kudurtucular*
Devran'la hemen
yüzleşmesine sevindim. İmre’nin Devran’a o kadar içi gidiyor ki... Elini uzatıp
yüzüne dokunmak istedi. Geçen bölüm gözyaşlarını nasıl silmek istediyse bu
sefer de yüzüne dokunmak istedi ama yine yapamadı. Bunu, Devran bir adım atana
kadar da hiçbir zaman yapmayacak gibi. Devran’ın gözlerinde bir şeyler görüyor,
kendisine bir şeyler hissettiğinin farkında ama hala aşkını karşılıksız
görüyor.
Devran inatla inkâr
etti ama sonunda o da bu yükü birisiyle paylaşmak zorunda kaldı. Onun
yalnızlığı geçen bölüm bana çok dokunmuştu. İmre’nin gözyaşlarına anlam
veremedi. Veremedi ama gözyaşlarını görünce o da dayanamadı. Devran’ın
omuzlarından bu yükü sonunda atıp birisiyle paylaşabildiği için ben de
rahatladım. Güzel ve ince yazılıyor bu ikili. Senaristin hakkını en fazla
teslim ettiğim konulardan birisi -tabii bir yerde sapıtmıştı her şey de, neyse-
bu ikilinin dinamiklerinin yazımı. Devran hala İmre’nin kimseyi sevemeyeceğini
düşünüyor. Oysa biraz aklını kullansa dahi çocuğumuz anlayacak da, bu ikilide
erkek karakterimiz zorlu. Yapacak bir şey yok.
“Neden? Ben
kimseyi sevemem mi?” İmre senin bakışlarından her şeyi anlıyor oysa. “Neden?”
diye sorana kadar keşke sen de onun bakışlarında gördüğün şeye inansan.
Bakışları söylüyor aslında sana âşık olduğunu ve bunu hala anlamadığın için ne
kadar kırgın olduğunu. İmre’nin gözlerinin içine artık daha rahat bakabilen bir
Devran var. Bu da iyi bir detay. Gerçekten de sırf eğlenmek için senin kalan 6
ayını seninle geçirmek istediğine mi inandın? İlaçlarını da tıp bilimine olan
merakından içmeni istiyordur kesin. Bu kız sana değer verdiğini daha nasıl ilan
etsin? Devran’daki güvensizliğin temelinde İskender var.
İskender’in
yetiştirdiği İmre konusundaki bu güvensizliğine yer yer hak versem de önemli
olan öz diyen de sensin be Devran. İmre sözünü tuttu, bütün bölüm her ne olursa
olsun onu yalnız bırakmadı. Devran’ın öleceğini kabullendi, bu konuda yataklara
düşüp ağlayıp sızlamak yerine onu ilk gördüğümüz andaki İmre ne yapacaksa onu
yaptı. Devran’ın kalan tüm zamanına talip oldu.
*Biz
buna şey diyoruz ‘karma’ ya da Türkçesi keser döner sap döner gün gelir hesap
döner*
Kuduz karakteri
dizide en sevdiğim karakterlerden oldu. İyi ki gelmiş. İzlemesi eğlenceli
birisi. Bir kibarlık, bir kibarlık. Herkese hır, İmre’ye mır. Önce Kuduz’un
İmre’ye gül aldığını öğrendi, bozuntuya vermedi. Manita sorusuna göğsünü gere
gere “Hayır.” demişti demesine de Kuduz ve İmre’yi görünce böyle kıskanıp
kurulacağını tahmin etse muhtemelen yanıtsız bırakırdı bu soruyu. İmre zeki bir
karakter. Devran’ın kıskandığını, bu durumdan rahatsız olduğunu kesinlikle
anlamıştır. Biraz da keyif alması bundan gibi. Devran gitgide daha da gıcık
oldu duruma. İmre güller için teşekkür edince “Git artık.” diye yollamaya
çalıştı. Çekirdekten aldı hırsını. İmre’nin
Kuduz’a attığı kahkahaları gördükçe kuruldu da kuruldu. Onlara bakmaktan sahte
altınını doğru düzgün yapamadı. En son sokak çocuklarını azarlıyordu. Çocuklar
İmre yenge dese neler olurdu acaba? Sen hislerini kabullenip bir şeylerle
yüzleşeceksin diye bölümlerdir bekliyoruz. Az bile sana yapılanlar. Kız hüzünlü
kek oldu. Sabrını taşıran son damlaysa Kuduz’un ceketi omzunda olan İmre’yi Kuduz'la konuşurken görmek oldu. Bölüm boyu
yanında gezdirmek istemediği İmre’yi Kuduz’dan ayırmak için tuttu
belinden -neydi o, sahiplenici erkek tutuşu muydu- çekti, aldı. Sonra tabii ben
ne yapıyorum diye görüş alanından çıkınca o eli indirdi indirmesine de o el bir
kez oraya kondu. “Şovun bitti mi?” “Hangi şov?” Devran da Kuduz’a karşı yaptığı
şovun farkında, İmre de. Sanki ilk baştaki, her şeyin bozulmadığı bölümlere
dönmüşüm gibi hissettim biran. Karakterlerin beyin hasarına uğramadığı, güzel
bir hikâye olabilecek o güzel zamanlar. Suç ortakları oldukları, bir yandan
didişip birbirlerini sınarken, bir yandan da ufak ufak birbirlerinden
etkilendikleri zamanlar.
Yazı devam ediyor...