“Yanımdasın, susuyorsun. Susuyor, konuşmuyorsun.
Bakıyor, görmüyorsun. Dokunsan donacağım. İçimde intihar korkusu var. Bir
gülsen ağlayacağım. Bir gülsen kendimi bulacağım. Depremler oluyor beynimde.
Dışarıda siren sesi var. Her yanımda susmuş. İnsanlar susmuş. İçimde ölen biri
var…”
Baştan beri
bayağı derin yazılan, ufak detaylarla ince ince işlenerek yazılan bir
dinamikleri var. Aslında başka bir yolla ilerleyeceklerdi ama tabii o kısım
sizlere ömür. Şimdi girdikleri yol bakalım nereye çıkacak. Devran çok içine
atıp çok dolmuş durumda. Bir yerde artık daha fazla dayanamayıp gözyaşıyla
sınırlı kalmayıp hıçkıra hıçkıra ağlayacak gibi geliyor. Kolay değil bir
insanın hayatının birden bu denli alt üst olması. Daha ne kadar dayanacak, İmre
ile yüzleşince ne olacak izleyip göreceğiz.
Bu ikilinin
sonu ne olur bilemiyorum ama aralarında her ne yaşanırsa yaşansın mutlu bir son
olmayacak gibi. Bu işin sonunda ikisi de çok acı çekecek. Gül bahçeleri
göremiyorum burda. Aysel, İskender ve özellikle Gülce’nin bakışları da pek
hayra alamet değildi zaten. Bu cephede de ciddi sıkıntı çıkacak gibi.
Sürekli aynı
şeyi söylüyorum ama İmre’yi Devran'la kısıtlamaya da gerek yok. Onu buraya
hapsetmek gerçekten karakterin potansiyelini çok gereksiz harcıyor. Aksiyona,
mafyatik işlere yakışan bir karakter. Her şeyden öte İskender’in yetiştirdiği
bir karakter. Buraya hapsedip tek odak noktası Devran gibi davranmak bir yerden
sonra karakterin çok yönlülüğünü elinden almak oluyor. Onu bence artık biraz
aksiyona sokun. İskender’le sahnelerini özledim. Bu dünyayı en iyi bilen
kişilerden biri dizideki. Bunu kullanmamak hata olur. Ne yapacak kebapçıda sürekli camdan mı bakacak. Camdaki kız. Bunun dizisi
yapıldı sanki. Tamam, anladım, baştaki her şey karman çorman oldu, her şey
uçtu, yeni bir yola girildi ama İmre hala aynı İmre. Artık onun da kendi yoluna bakması ve
Devran tarafının bir şekilde tetiklenmesi ve biraz atağa geçmesi gerek. Kadın
tarafını gördük, inandık, yeterli. Döne döne “Sen iyi ol.” diyerek kedi yavrusu
gibi bakan Devran’dan sonra, yolladığı güllerle “Yenge.” diye etrafına
adamlarını salan Kuduz ilaç gibi geldi. Görür görmez nasıl bir beğenme,
nasıl bir göz koymadır bu? Kuduz gerçekten de kuduz gibi geliyor. O gülleri
yine kibarca reddetti. Ben tek tek yedirir diyordum. Biraz artık bir şeyler
olur herhalde bu cephede. Devran’ın tepkisi Kuduz’un bu depara kalkmış halini
görünce ne olacak göreceğiz. Tabii yazılmaya bu hızla devam ederse o tümör bu
çocuğu öldürünce anca.
*Bana sadece merdiven
basamağı saysan illegal için yeter demişlerdi ama. *
Finalde Cesur
yine oyunu kurdu, Kuduz’a muhbiri öldürttü. Yine bir ölüme sebep oldun Cesur.
Senin gri tonunu seviyoruz biz, aman dikkat. Devran’ı da köşeye sıkıştırdı.
Polis sirenleri. Bir ceset. Bir silah. Altınlar. Ve Devran Karan. Görelim
bakalım ne kadar dâhiymiş bu çocuk.
Herkesin eline
sağlık. Sahne geçişleri bu bölüm bana biraz garip geldi. Birden böyle pat diye
bir orda, bir burda. Bir de dizinin fragmanlarını çok geç veriyorsunuz bence.
Bölümün olduğunu unutacaktım az daha.
Bu bölüm de
yine bir önceki bölüm gibi, Devran’ın üniversite sahneleri hariç, kendini
izleten bir bölümdü. Ama şu Devran’ın altın işi sanki biraz fazla kolay oldu
gibi. İllegale öyle hemen girebilinebiliyor mu yani? Bir içime sinemedi de
neyse. Girilmiş bir yol var, değişen bir hikâye, biraz da zamana ihtiyaç var
gibi. Sonu nereye varacak göreceğiz. Yine de hep tetik, hep tetik.
Haftaya
görüşmek üzere. Kalın sağlıcakla.