Deha’da bir
bölümü daha geride bıraktık. İnşallah, maşallah diyerek başlamıştık bu yeni
hikâye aksına. Yeni bir dizinin bir buçuğuncu bölümünü izledik desek yanlış
olmaz. İnsanın gözü eskiyi arıyor ama bir kere olan oldu artık. Önümüze
bakacağız, yapacak bir şey yok. O zaman… Perde…
Cennet
Mahallesi’nden bir kesit olmaya aday kebapçı dükkanımıza Kuduz ve Cesur’un
girişiyle bitirmiştik önceki bölümü. Cesur…Cesur…Cesur… Bu bölümün yine yıldızıydı kendisi. Bu
karakter zekâsı hafife alınabilecek bir karakter asla değil. Ne yapmış bu çocuk
size? Gören de annesini vurdu sanacak. Sanki onun yüzünden kız kardeşi kaçırılıp
zehirli gazlar yemiş. Ne etti bu çocuk size de aranıza sığdıramadınız? Bir
çocuğun ruhu bir kez ölünce onun geri dönüşü olmuyor. Cesur bunun en büyük
örneği. Onun ruhunu öldürenler peki? Onlar ellerini kollarını sallayarak
dolanıyorlar ama. Devran’a söylediklerinde haksız olsa belki Devran bu kadar
delirmezdi. Ama haklı. Bunca şeyden sonra öyle ya da böyle babasıyla yan yana
duruyor günün sonunda. Devran ne kadar inkâr etmeye çalışsa da babasını
affetmek istiyor. Çok seviyor çünkü. İnsanın babasının yerini kimse tutmaz,
tutamaz. Çünkü çocuklar, hele de erkek çocukları en çok babalarıyla oynamayı
sever. Babası tarafından büyütülen Devran olmadı. Cesur oldu. Onun da içten içe
bir hırsının, babasını Cesur’a kaybetmenin öfkesinin olduğunu düşünüyorum
Devran’da. Devran için bir lütufken babasıyla olmak, Cesur için bir ceza. Ben
Cesur’u simsiyah yazmazlarsa bir yerden sonra Devran'la ikisinin kardeşliğini
izleyeceğimizi düşünenlerdenim. İkisi de aynı taraftan farklı darbelerle de
olsa yara almış iki karakter. Bir yerde yolları kesişecektir.
Mekanını da
açtı “by Cesur” diye yanlarına. Cesur karakterine kavuştuk hiç değilse iki
bölümdür. Ne güzel diyor “Ne kadar konuşacağıma ben karar veririm.” diye. Küçük
ejderham benim, kendisi için herkesi yakar. Bizim bir Karga da olacaktı onu da
sipariş verebilir miyiz, kendisini özledik? İhsan amcanın adamlarını da aldı
yanına. Fırtınalar kopacak gibi. Biraz daha arttıralım şu aksiyon dozunu.
Anlıyorum yeni bir yol, hemen olmuyor ama zamanımız yok, ölecek bir eskilerin
vicdan perisi, yenilerin tornavidayla kaporta çizicisi var. Karakteri zaten zar
zor evrilme kıvamına geldi, her an başa dönebilir. Çocuk çocuk hareketler.
Susayım, susayım diyorum da. Sırada ne var Cesur’un saçını mı çekecek?
*Yeni
saltbaemiz yargı dağıtırken. *
Kuduz karakteri
gelmiş, tekrardan hoş da gelmiş. İyi ki de gelmiş. Diziye biraz hareketlilik
geldi sayesinde. Yoksa biz vicdan da vicdan diye biraz daha dolanır dururduk.
Onca insanın arasında hemen silahına davranınca bu silahın bir yerde
patlayacağı belliydi. Son sahneye kısmetmiş. Hareketleri çok öngörülebilen bir
karakter olmayacak gibi geldi bana. Biraz deli dolu birisi. Devran bir şekilde
tasmasını takıp kendisini zapt etmenin yolunu buldu ama kolay kontrol
edilebilecek bir karakter değil. Nitekim öyle de oldu. Bam. Bam. Bam.
Diğer
karakterleri de hikâye içinde görebilmek çok güzel. Toplu sahneleri, orda
herkesin birbiriyle iletişim kurmasını izlemeyi seviyorum. Aysel’in 90
yaşındaki amcayı aşka getirmesi peki? Ceylan İmre unuttuğumuz bir ikiliydi, ben
eski hallerine de yakında döneceklerini düşünüyorum. Ceylan, Gülce’yi de şoka
soktun be kızım. Kebapçıya çok da tıkmayalım herkesi. Aysel ve İmre 7/24 oraya
tıkılıp kebap çevirecek insanlar da değil, o kadar da abartmayalım şimdi.
İskender’in
şeytan tüyü mü yoksa içimizdeki Uğur Polat sevgisi mi bilemiyorum beni her
türlü gülümsetmeyi başarıyor. Her an kazık atma potansiyeli mevcut. Abilerin de
hikâyeye dahil olduğunu gördük sonunda. Babalar ve oğulları.
Beni bu bölüm
en çok etkileyen Devran’ın yalnızlığı oldu. Bu hastalık olayından dolayı Devran
gerçekten çok acı çekiyor. Dalgaya alıp umurunda değil gibi davranmaya
çalışıyor, sürekli olur olmaz şeylere gülüp o maskeyi takmak istiyor ama herkes
gibi aslında o da sadece yaşamak istiyor. Hastalığını, iyi olmadığını herkese
haykırdı. Hem de defalarca. Ama kimse duymadı, sesini kimseye duyuramadı.
Sürekli ‘6 ay’, ‘sürem dolduğunda’, ‘zamanım yok’ gibi ifadeler kullandı ama
boşuna. Hastalığını saklamak isteyen birisi mi bunları söyleyen? Sanmam. Bana
yardım edin. Lütfen birisi bana yardım etsin. Çok yalnızım. Ve ölüyorum. Annesi,
kardeşleri, babası, babaannesi… Sadece hesap soruyor herkes. Neden diye,
nasılsın diye soran yok. Aslında birisi sordu. Tek bir kişi sordu.
Söylediklerine, yaptıklarına tek bir kişi dikkat etti. O da en beklemediği kişi
Devran’ın. İmre. “Sen kendinden başkasını düşünür müydün?” İlk sorduğunda
gerçekten merak ettiğine inanmamıştı. Yine sorgulayınca ne yapacağını bilemedi.
Şaşırdı. Korktu. İçi o kadar dolmuş ki Devran’ın o gözyaşının akmasına engel
olamadı. Hani hep diyoruz ya İskender, İskender’in kara sevdası diye. İmre’nin
içindeki o ateş İskender’le yarışır düzeyde. Ne oldu, nasıl oldu da bu kadar âşık
oldu belki bir gün detaylıca anlatır, biz de dinleriz. Nasıl oldu bilmiyorum
ama bu kız gerçekten çok aşık. Cesur’un “Bu kıza düşmem diyordun.” lafından
bile incinecek kadar aşık. Devran’a, söylediklerine, yaptıklarına, bakışlarına
her şeye o kadar dikkat ediyor ki bir terslik olduğunu ilk ve tek o anladı.
Devran’ın İmre’nin gözlerine bakamama detayını her seferinde görüyoruz. Yanına
oturduğunda bile ilk yaptığı şey başını çevirip başka tarafa bakmak oluyor.
İmre’nin ilk söylediği şey ise “Gözlerime bak.” Devran için de gerçekten
dengesini bozan bir şey bu, bakışlarından İmre’nin her şeyi anlaması durumu.
Bakışlarını saklamaya çalışıyor ama İmre bu, yine de anlıyor. İmre gerçekten
zeki bir karakter. Detaylara dikkat eden ve Devran gibi unutmayan bir karakter.
“Sürem dolduğunda dedin.” “Neden 6 ay?” Devran’ın yine bir şekilde dengesini
bozdu -bu sürekli böyle ayılıp bayılacak mı sayın senarist- sorularıyla.
Devran’ın gözyaşını o da gördü, kendi gözleri de doldu ama silemedi, o hakkı
kendinde göremedi. Daha önce de söylediği gibi onun sözlerine bu sefer de
kanmadı. “Peki.” dedi ama bakışlarından ne kadar inanmak istese de işin farklı
olduğunu anladı. Haklı da çıktı. Devran için gitti “Ananla ye yemeği.” dediği
hasta bakıcımsı kişiyle yemeğe çıktı. Amacına da ulaştı. İmre sonunda Devran’ın
6 ay ömrünün kaldığını öğrendi.
Yazı devam ediyor...