Rüzgarlı Tepe: Bir fırtınanın ortasında kayboldu sevdaları

Rüzgarlı Tepe: Bir fırtınanın ortasında kayboldu sevdaları
‘’Sevginin kök saldığı yerde, şüphe filizlenirse gönüller ayrılığa mecburdur…’’

Yanlış anlaşılmalar... Bir kelimenin eksikliği, bir bakışın yanlış yorumu ya da bir sessizliğin fırtınaya dönüşmesiyle, bir aşka en derin yaralarını açabilir. Halil ve Zeynep’in hikayesi de tam burada başlıyor; aralarındaki sevginin büyüklüğüne rağmen, kelimelerinin birbirine ulaşamadığı, gözlerinin bazen gerçeği göremediği o kırılgan noktada. Çünkü yanlış anlaşılmalar, aşkın en güzel bahçesine bile zehirli tohumlar ekebilir; bu tohumlar zamanla büyür ve bu bahçeyi harabeye çevirir. Önemli olan, bahçe harabeye dönmeden bu zehri temizleyecek cesareti bulabilmektir.


 
Halil bir fırtınanın ortasında kaybolan sevdasını ararken, Zeynep fırtınanın içinden söküp aldığı sevdasından kalan acıyla savurdukça savurdu benliğini.  Ve bu savrulmuş aşka rağmen, her ikisi de içinde bir yerlerde, bekleyen bir huzur aradı durdu. Halil’in gözlerinde Zeynep’in eski ruhunu bulma çabası devam ederken, Zeynep’in içindeki yangın sönmek bilmeden büyüyordu. Kısasa kısas yaptıkları her zıt hamlede birbirlerinden daha da uzaklaşırken, inkâr etseler de kalplerinin kökleri aynı toprakta kök salmaya devam ediyordu. Ancak, yalanlar ve yanlış anlamalar onları her defasında birbirlerinden daha öteye savurdu. Halil, Zeynep'in gözlerinde hem yuvasını hem de kaybolan huzurunu ararken; Zeynep, her vedada yüreğindeki sevgiyi susturmaya çalıştı. Aslında onların aşkı, bir fırtınada savrulan yapraklar gibi uzaklara dağılmış, fakat kökleri hep aynı yerde, aynı umutla beklemekteydi…


 
Zeynep ve Halil, sevdalarını kurtarmak için çabalarken her adımlarıyla inatlarını, hırslarını biraz daha beslediler ve birbirlerinin kalbine verdikleri yaralar daha da büyüdü. Tutkularının pençesinde, aşklarını korumak yerine onu kendi egolarının gölgesinde yitirdiler. İkisinin de suçlu olduğu kadar güçlü ve arsız tavırlar sergilemesi, aralarındaki aşkı bir savaş muharebesine çevirdi. Her ikisi de sevmenin ağırlığını taşımak yerine, birbirlerini suçlamayı tercih etti her fırsatta. Hal böyle olunca bu hikâyenin yananları da biz izleyiciler oldu. Çünkü onların her yangınında bizim umutlarımız ve aşkın masumiyetine olan inancımız kül oldu…
 

An'da kalabilirdik be Halil...

Halil'in en büyük ve belki de tek artısı, her şeye rağmen sevdiği kadına olan bağlılığıydı. Yanlış anlamış olsa bile, Zeynep’in yaptığını düşündüğü ve inandığı tüm kötü olaylar onun aşkını asla eksiltmiyordu. Çünkü Halil için sevda, zorluklar karşısında şekil değiştiren bir duygu değildi; tam aksine, zamanla kök salıp güçlenen bir inançtı. Her ne kadar kendince kalbi kırılsa da Zeynep’e olan sevgisi bir nefretle gölgelenmiyor, aksine onu koruyup sahiplenme arzusuna dönüşüyordu. Halil’in yüreği, yanlış anlamaların ve acıların içinde bile sevdanın izlerini taşımaktan asla vazgeçmiyordu.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER