Kan Çiçekleri: Ve seni, benim hayatıma uğratan kaderin de vardır bir bildiği

Kan Çiçekleri: Ve seni, benim hayatıma uğratan kaderin de vardır bir bildiği
"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır."
Oğuz Atay

Çok iyi tanıyordu abisini Dilan; yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve abisi bunu ona hissettirdiği ilk günden bu yana o bir şeyler kemirdi durdu Dilan'ı. Abisinin derdini anlamak için gittiği evin demir parmaklıklarının arkasından hayatının koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrendi, Dilan. Kanadından yaralandı… Evinden, ailesinden, kökünden oldu. Bir anda kimsesiz, hiç kimse oldu.   Biliyor musunuz, ben Dilan'ın Ayten Karabey'e ağzı dolu dolu ‘Ayten anne’ dediği gibi Hanife'ye anne dediğini hiç işitmedim. Ölmüş bir annenin toprağından aldığı o sıcaklığı kendi annesinden almamış olacak ki ondan her darbe aldığında kendini Ayten annesinin toprağının başında buluverdi, Dilan. Baran’a anlatamadığı çanını yakan ne varsa ona anlattı, ona ağladı saatlerce; sanki ona sarılırmışçasına.

 

Oğuz Atay: "Beni anlamalısın! 
Ben kitap değilim" der ve ekler "Yaşarken anlaşılmaya mecburum." 
İnsan sevilmekten daha çok anlaşılmayı istiyor." 

Dilan, Ayten annenin mezarının başında kimsesiz kaldım dediği andan Baran'ın sesiyle irkildi. İçi bomboş bir deniz kabuğu gibi hırçın dalgalarla boğuşurken Baran geldi, çıkardı onu kendi kıyısına; sardı sarmaladı ve kendi koyunda dinlendirdi Dilan’ı… Yalnız kalmışlığın en zirvesindeyken varlığını hissettirerek her zaman yanında olduğunu birebir yaşattı bir kez daha Baran, Dilan'a. Sorgusuz sualsiz anlamayı tercih etti yine, onu yormadan, incitmeden…

"Sarıl bana..." dünyanın en şahane cümlesi olabilir benim nazarımda ve inanın hikâyenin en başından bu yana, Dilan'ın canının yandığın her hangi bir sahnede, Baran'a "Sadece sarıl bana." Demesini o kadar çok bekledim ki... Beklediğim o şahane cümle aslında Dilan'ın en ihtiyaç duyduğu o anda geldi Dilan'dan. Sadece sarıl bana dedi Dilan ve sarıldı Baran; onun tüm dertlerini kendi omzuna almak istercesine. Tüm yaralarından itinayla öpercesine...
 
 
Ve seni, benim hayatıma uğratan kaderin de vardır bir bildiği...
Özdemir Asaf

Sakinleştikten sonra Dilan'a durup sorsanız, eminim yaşadığı onca acıya rağmen onun yolunu Baran'a çıkaran kadere binlerce kez şükrederdi. Çünkü o kader ona sonsuz bir sevgi ve sonsuz seven bir adam sunmuştu. Ve o sevgi için yaşadığı her şeye emininki değerdi. Baran'ın "Kimsenin canının yakmasına izin verme. Kimse yoksa da ben varım." Dediği yerdeyim ben. Ve yine Baran’ın ‘’Toplantım vardı, gidemedim senin yüzünden.’’ Diyen Baran’dan; ‘’Bu gün işe gitmeyeceğim. Sen ne istersen o, emrine amadeyim Dilan Karabey.’’ Dediği yerdeyim… Dilan'ın hiç kimsesi yoksa bile aslında çok şeyi var. Baran ona her şey… Baran ona çok şey... Baran ona sonsuz bir sevda… Baran ona koca bir dağ… Ve onun göğsü, Dilan'ın tüm dertlerine siper olup sarıp sarmalar, onu. Başka hiç kimseye ihtiyacı yok. "Ben seni hep bir şeyleri onarırken gördüm ama şimdi bir şeyleri yıkıp geçmek istiyorsun." Dedi Baran, Dilan’a çünkü Dilan olan biten tüm kötü şeylerin başlangıcının kendi ailesi olduğunu kabul etmiş ve hep bir şeyleri kendince telafi etme derdine düşmüştü; ta ki kendisinin de o ateşe yakılmak için itildiğini öğrenene kadar. Baran ona geçmişini geri veremez, yaşadıklarını silemez ama ona sevgi ve güven dolu şahane bir gelecek sunabilir. Annesinden kalma o albümü çok mutlu ve kusursuz fotoğraflarla doldurabilir. Bir Baran Karabey nasıl sever, en güzel örneğidir 191. Bölüm. Baran’ın sevgisini, endişesini, evhamını iliklerime kadar o kadar şahane hissettim ki bunun için Barış Baktaş’a teşekkürü borç bilirim. Bir kez daha iyi ki sen Baran Karabey’sin…
 

*Götür beni hiç bilmediğim uzaklarla ama en tanıdığımla: Seninle…*
 
İki gündür önüme sürekli üveylik konusunu ilk Dilan'ın öğrenmesine şaşıranların paylaşımları düşüyor. Bu konuyla ilgili bir kaç şey söylemek isterim: Bana göre mantıklı olan zaten ilk Dilan'ın öğrenmesiydi. Bu Dilan'ın hikâyesiydi  ve ilk onun öğrenmesinden daha olağan bir şey olamazdı. Bu ayrı bir mevzu ve fakat beklediğiniz çıkmadıysa ve şaşırdıysanız hikâye anlatıcıları ters köşe yapıp doğru yolda ilerlemiş demektir. Bunu kalitesiz senaryo diye yaftalayamazsınız. Sahne size ufak gelir onu anlarım ki bu da tartışmaya açık bir konudur ve fakat yanlış bir hamle değildir.


 
Dilan'ın gerçeklerle yüzleştiği ilk anda verdiği tepki en olağan tepkiydi. Hazmetmek denilen bir şey var arkadaşlar. Koca bir hayatın, kocaman bir yalanın üzerine kurulu olduğunu bir dakikalık kısa bir sürede öğreniyorsunuz! İzin verin, biraz şokunu yaşasın kız. Bir hazmetsin neyin ne olduğunu… Dilan bunun hesabını soramayacak bir karakter değildi zaten. Öylede oldu. Hanife’nin kendini bilmezliği tetiklese de bir nebze Dilan kırdı, döktü ve içinden taşanları; haykırdı avazı çıktığı kadar. Ve “Beni kan bedeli olarak verdiğinizde borcumun çoğunu ödedim diye düşünüyorum.” Diyerek de son noktayı koydu. Borcunun çoğunu değil Dilan, tamamını kapattın sen. Hatta alacaklısın onlarda. İçin ferah olsun güzel kızım. Üstü onlara kalsın.  Ben, Dilan’ın içinde bulunduğu cendereyi iliklerime kadar hissettim. Yağmur Yüksel, Dilan’ın o kanadı kırılmış, köksüz kalmış duygularını o kadar güzel yükledi ki ona, sanki iki yüz bölümdür bu anı bekliyormuş gibi. Kırıp döktüğün her şey helali hoş olsun sana. Çabana, emeğine, en dip duyguna kadar Dilan oluşuna sağlık.


 
Dilan üvey olduğunu öğrendiğinde bedel olarak verildiğine dair hiç sitem etmedi, dikkatinizi çektiyse. Aklına gelen tek şey annesine sığınmak için gittiğinde yediği o tokattı. Çünkü o tokat, artık gidecek bir evinin olmadığını ona gösteren en büyük darbeydi. Ve fakat Dilan için şu anda önemli olan tek şey yaşadıkları değil, yaşadıklarına kadar yaşadıklarıydı. O tokatla beraber ailesiz, evsiz, yurtsuz köksüz kalmasıydı. Evet, öz değildi; kan bağı yoktu fakat can bağı vardı kardeşleriyle arasında. Zümrüt onun kardeşi, Cevdet te abisiydi. Ve Dilan, ta o gün üvey olduğunu bilseydi yine bedel olarak o konağa giderdi; abisi için. Bu yüzden Dilan'ın üvey olduğunu öğrendikten sonra "Siz benim ailemsiniz" demesini yargılamayın. Tamam, kabul etmeyin ama onu anlamayı deneyin en azından. On yedi yıl, bir günde silinmez maalesef.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER