Peki ya Ceylin?
Ceylin esneklik ve
değişim getiren kişi olduğu için o, acısını yeni hayatının içinde yürümeye ve
çalışmaya devam ederken alışmaya çalışarak yaşıyordu. Çünkü Ceylin dünyasının
değişip durmasına alışık. Değişen dünyası içinde defalarca ayağa kalkmış, devam
etmiş ve çalışmış. Şimdi de öyle yaptı. Fakat bu defa daha farklı kanıyordu.
Ilgaz döndü, tam da
boşanma davalarının olduğu gün. Babasını affetmiş, dedesini hapisten çıkarmış,
yani Kaya ailesini bile bırakmamış Ceylin'in bir tek onu bıraktığını düşünerek
geldi Ilgaz. Aslında görebilse duruşmaya gelmeyen Ceylin'in ona oyunu
bitirmemesi için bir şans verdiğini de görebilirdi. Ceylin'in o duruşmaya
gitmemek için tam da o gün o saate randevu aldığını düşünüyorum. Bilinçli
değildi. Ama boşanmak istemediği için her ikisine de zaman kazandırmaya yönelik
çalıştı aklı. Ilgaz kendi kızgınlıkları ve kırgınlıklarıyla bunu göremedi.
Fakat aslında bu Ceylin'in ona "bitirmek istemiyorsan söyle" deyişiydi.
Şu an adı koyulmuş bir
oyunları yok. Fakat yine oynuyorlar. Sadece şu an Ilgaz artık bir kural koyucu
değil. Ceylin de o kuralları değiştirme çabası içinde değil. Ilgaz ilk defa
Ceylin, Eren ile, Pars ile, Tolga ile, dedesi ve hatta babası ile yeni oyunlar
oynarken dışarıdan izlemek zorunda kalıyor. Bu da onu daha da kızdırıyor. Çünkü
Ceylin onun oyun arkadaşı.
Ama bunu da
söyleyemiyor Ilgaz. İnatla önceki seferlerde olduğu gibi Ceylin ona gelsin ve
yeniden oynayalım mı desin diye bekliyor. Ceylin'in yine yolunu kesip karşısına
çıkmasını istiyor.
Bu olmadıkça daha önce
oyun arkadaşı olmamış ve hayatındaki tek oyun arkadaşının da onu bıraktığını
düşünen, Metin Amir'in oyunsuz büyümüş oğlu hırçınlaşıyor. Hırçınlaştıkça
istediği olmadığında huysuzlaşan ve hatta acımasızlaşabilen çocuklar gibi daha
can yakıcı şeyler yapıyor. Mesela bunun Ceylin'in canını yakacağını bilerek
eşyalarını topluyor. Bizzat o tepkiyi görmek istiyor. Hala umursandığını,
sevildiğini ve hatta onun canını yakabildiğini görmek istiyor. Kendi canı
yanıyor çünkü
Fakat Ilgaz'ın
anlamadığı ve anlaması gereken şu ki, Ceylin artık onun ne istediğinden emin
değil. Aşklarından şüphe duymuyor. Hayır, sevdiğini ve sevildiğini biliyor
Ceylin. Fakat Ilgaz'ın tepkilerinden, oyun oynarken onun kurallarına uymadığı
için onu oyundan attırmak üzere başkalarına şikâyet etmesinden ve oyunlarında
artık kendi oyun alanını göremediği için onunla gerçekten oynayıp oynamak
istemediğinden emin değil. Alanı terk etmiyor ama yeni bir oyun da
başlatmıyor.
Fakat işaretlerini
veriyor o da Ilgaz'a.
Tehdit telefonunu alan
Ceylin, Ilgaz'ın böyle bir tehdidi ciddiye almayacağını biliyordu. O da ciddiye
alabilecek birine gitti. Pars da çok ciddiye almadı ama Ceylin ona yine
tedbirler aldırabilirdi. Ilgaz onu ilişkilerinin bu aşamasında hiç
dinlemeyecekti çünkü.
Ilgaz bunu böyle
yorumlamadı tabii. Ceylin'in ilk geldiği kişi olmamak tüm odağı oldu. Halbuki
Ceylin ona "senin yaptığını yaptım" dediğinde, Ceylin de Ilgaz'ın onu
korumak için yaptığını biliyordu. "Ben de seni korumak için yaptım" demekti
o. Ama Ilgaz o kadar çok Ceylin'in onu bırakmayı seçtiği düşüncesinde takılmış
ki, diğer şeyleri görmüyor. O görmeyince Ceylin ona tekrar işaret verdi.
"Kocam olmayı değil savcı olmayı seçtiğin için, ben de sana savcı gibi
davranıyorum." dedi aslında onu sadece savcı olarak tanımlarken. Ilgaz
henüz bunu da fark etmedi.
Ceylin için
"sadece savcı" olma fikrinin Ilgaz’ı nasıl hem yakıp hem buz
kestirdiğini gördük ama. Bu düşünce öylesine canını yaktı ki, daha mantıksız
şeyler yapmaya başladı. O, Ceylin'e istediği zaman savcı gibi davranabilirdi.
Ama Ceylin için asla sadece bir savcı olamazdı. Olamazdı değil mi?
Ilgaz'ın Ceylin'e bir
avukat olarak müvekkillerinin yanında yaptığı saygısızlığa kızdım. Bunu önce
belirtmek istiyorum. Olayları oyun ve oyun arkadaşı teorim çerçevesinde
anlatırken bunlara kızmadığım sanılmasın. Fakat teoriye dönersek, Ilgaz tam da
istediği olmadığı için kızgın, arkadaşı başkasıyla oynamaya başladığı için acı
hisseden ve daha da öfkelenen çocuk gibi değil miydi?
Bölüm boyunca Ceylin
için herhangi biri olma düşüncesinin onu nasıl yaktığını, canını acıttığını
gördük. Ceylin'e uzaktan bakıp izlemek zorunda kalan kişi olmadı Ilgaz daha
önce. İlk bölümden Ceylin'in evden ayrıldığı 49. bölüme kadar ne yaşıyor
olurlarsa olsunlar, kardeşi Ceylin'in kardeşinin katili olarak tutuklanmış da
olsa, kardeşi ve babası Ceylin'in babasının katili ve cesedini saklayan kişi
çıkmış da olsa, sonra Ceylin gerçek katilin peşinde ama boşanmış da olsalar hep
Ceylin'in hayatının en ortasındaydı Ilgaz. Şimdi değil. Ceylin birini beklerken
kimi beklediğini bilmiyor. Bu nasıl olabilir diye soruyor kendine.
Ceylin'in gün içinde yaptıkları hakkında hiçbir fikri yok. Ceylin, bir yerlere
gözünün önünde gelip giderken Ilgaz sadece izliyor. Bu sadece izleyiş ve
bilmeme hali de onun için bir işkence.
Oyunda ceza almış
köşede bekleyen, oyuna girmek için işaret bekleyen ve oyun arkadaşının oynadığı
oyundan gözünü ayırmayan bir çocuk gibi bekliyor.
Bu işareti öyle çok
istiyor ki, Ceylin onu ofisine çağırdığında böyle olduğunu düşündü. Olmadığını
gördüğünde ise, yani Ceylin'in onu sadece üşümesin diye çağırdığını gördüğünde
ise Ilgaz, aşka ilk yenilgisini yaşadı. En sevdikleri oyunu oynamak istedi.
Günü Ceylin'den uzak ve "artık onun için sıradan bir savcı mıyım?"
düşüncesiyle geçirmenin tüm ızdırabını, en sevdikleri oyun dindirsin istedi.
Ceylin de yorgundu, üzgündü ve aşıktı. Reddetmedi o da, reddedemedi.
"Isıt o
zaman" deyişi "Gidene dur demem" diyen Ilgaz'ın, aşka
yenilişinin o ilk çatırdama sesiydi. Aşk acısı öğreticidir. Ilgaz için de
öğretici olacağını düşünüyorum.
Çünkü üstteki şiirde
de dediği gibi ona yenildiğini kabul etmek, o aşka yeniliş haline teslim olmak
ve yine de ve yine de sevmektir aşk. Onun yokluğuyla savaşırsan kaybedeceğini
kabul ediştir aşk. Ona kaybetmek, ona yakalanmak ve bundan mutlu olmaktır aşk.
Ilgaz'ın da bunu öğrenmesi gerekiyor.
Ceylin ise Ilgaz'ın
yokluğunun onun için ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Ilgaz'a da anlattı
defalarca. Fakat Ceylin onun yokluğunu kafasında ihtimaller dahilinde geçiren,
kurallarına uymadığı için onsuz bir hayatı düşünebilen bir Ilgaz ile de
yaşayamayacak kadar aşık. Çünkü aşk karşısındakinin de onun kadar yandığını
görmek ister. Bunu göremezse, bu da ayrı bir ızdırap olur. Ceylin bu ızdırap
ile boşanmak istedi. Şimdi oyun alanında bekliyor o da. Bu defa emin olmak
istiyor. Hayatındaki varlığı ve yeri sorgulanmadan oynamak istiyor Ilgaz
ile.
Bilinçli bir sınav
değil Ceylin'inki yanlış anlamayın. Ceylin o dilekçeyi verdi ve yüksekliğini
bilmediği bir boşluğa bıraktı kendisini. Yere çarpar ve paramparça olursa buna
da hazırladı kendini. Ama umut ediyor Ceylin. Ilgaz da onun yokluğuyla
savaşamasın ve aşklarına yenilsin istiyor. O boşluktan düşerken onu tutsun
istiyor. Ilgaz'ın kafasında onunla yaşamaya dair hiçbir şüphe olmasın, Ilgaz da
onsuz yaşayamayacağından emin olsun istiyor.
Bunun için bekliyor
Ceylin de...
Ilgaz'ın aşkları söz
konusu olduğunda Ceylin'den başka seçimi olmadığını ve savcı kimliğinin
kendisini tanımlayan birinci sıfat olmadığını anlaması, bu aşkta o yeni oyunu
başlatacak. Çünkü sadece savcıyı ön planda tuttuğu an; duyguları, tutkuları ve
doğruları yanlışları ile insan ve erkek Ilgaz'ı yok saymış oluyor. Bu en çok
onlara haksızlık. Savcılık Ilgaz'ın sahibi olmamalı. Savcılık, Ilgaz'ın sahip
olduğu unvanlardan sadece biri olmalı. Ilgaz aşkının gücünü kabul ettiği
ve Ceylin’siz bir yaşamı düşünemeyeceğini kendisine ve ona söylediği an,
kendini de kurtaracak.
O zaman başlatacakları
yeni oyunu da merakla bekliyorum. Roller değişecek mi, yoksa roller aynı kalıp
kurallar ya da dinamikler mi değişecek? Bunu da yeni oyunları
başladığında göreceğiz.