İnsan sevdiği bir
dizide, sevdiği çiftin ayrılma aşamasına gelmesine sevinir mi? Ben
sevindim.
Yakın oturduğumuz için
her Pazar olamasa da bazı Pazar günleri kuzenimle birlikte seyrediyoruz diziyi.
Bu hafta birlikte seyrettik. Farklı mesleklerden olsak, farklı seyir
zevklerimiz olsa da birbirimizin sevdiği şeyleri birlikte seyredebilen iki
arkadaşız da aynı zamanda kuzenimle. Ceylin boşanma dilekçesini verdiğinde
ikimizin de tepkisi aynıydı ama. Dünya kupasını tutan Messi'yi görmüş gibi
sevindik ikimiz de.
Neden mi?
Çünkü bu diziyi
seyretme nedenimiz, Türk dizi tarihinin gördüğü en iddialı, zeki, kendi
düşünceleri, kendi inançları, kendi doğruları ve yanlışları olup, bunlar için
kim ne tepki verir aldırmadan savaşan tek kadın karakterimiz Ceylin'di.
Ceylin'in katılın veya katılmayın adalet ile ilgili kendi düşünceleri ve
inandıkları oldu hep. Hiçbir zaman adalet için savaşırken kendi doğru gördüğü
mevziden ayrılmadı. Bunu Metin'in suçunu ihbar etmesi gerekirken affederken de
gördük, Engin'e 7. bölümün sonunda yaptığı o muhteşem konuşmada da gördük. Tek
derdi bir erkeği memnun etmek olmayan, o erkeği memnun mesut yaşatmak için
kendi doğrularını ve karakterini unutmayan bir kadın gördük Ceylin ile.
Karşısındaki adam ile kendi düşüncelerini çekinmeden konuşup savunan bir
kadın...
Üstelik Ceylin diziye
öyle bir alev ateş bir avukat olarak girmişti ki, daha ilk sahnede karaktere âşık
olmuştuk.
Fakat o çok sevdiğimiz
Ceylin, Ilgaz bir yanlışını görür de onu bırakır diye olduğundan başka
davranan, korkunun onu yönetmesine izin veren, her davranışını telaşla
açıklamaya çalışan bir kadın haline gelmişti. Bu avukatlığını bile etkiler hale
gelmişti. Derya ile davasında bile kendini sorgulayan bir Ceylin gördük. Haklı
olduğu halde Ilgaz'ın onun yerine Derya'yı savunması ile şüpheye düştü. Bütün
bunlar sevdiğimiz Ceylin'e uzak davranışlardı.
Sadece Parla olayı
özelinde değil, genel olarak Ceylin'in bu ilişkide "Ceylin" olarak
kalabilmesi için silkinip kendine gelmesi gerektiğini düşünüyordum. Bunu
yazımın ilerleyen kısımlarında yazacağım. Tabii bu bölümün Ceylin'ini de
yazacağım mutlulukla. Fakat önce Parla olayı ile ilgili de yazmak istiyorum.
Öncelikle Ilgaz'ın
içine ne kaçmıştı bilen var mı? Ekrana zemzem suyu, kutsal su filan
fırlatacaktım.
Ailesinden iki kişiyi
kaybetmiş, ailesinin en genç bireyinin hayatı söz konusu olan bir kişiye,
hayatımda gördüğüm en "ben merkezli", sadece kendisini gören
konuşmalarını yaptı. Üstelik ağır saçmaladı da.
Mesela ihanet konusunu
alalım. Ah Ilgaz ah... Hayatında hiç gerçek ihaneti tatmadığın öyle belli ki...
Bunu Ceylin gibi gerçekten sevdiği insanların ihanetine uğramış birine
söylerken çekinmedin de. Ama yine de ele alalım.
Öncelikle Av.
Ceylin'in söz konusu davaya bile bakmayan Savcı Ilgaz'a o türden dürüstlük
borcu yok. Avukat Savcı ilişkisinin dinamiğinde böyle bir sadakat aranmaz.
Avukatın yükümlülüğü müvekkilidir. Gelelim karı koca olarak sadakat ihanete...
Ilgaz o mail geldiği anda sadece savcı olarak davranıp, Ceylin ile konuşmadan
Pars'a gönderdiği andan itibaren bir koca, bir eş değildi. O maili Ceylin ile
konuşmadan Pars'a gönderip onun ailesinin kuyusunu kazarken, bir yandan da
Kapadokya'da Ceylin ile tatil yapıp onunla sevişirken öpüşürken Ceylin'i
kandırmıyor muydu? Ceylin ona yalvarırken Ilgaz çoktan onunla konuşmadan Pars'a
göndermişti videoyu. Bu ihanet değil miydi? Hangi ihanetten bahsediyor ki şimdi
Ilgaz? Kim ailesi söz konusu iken bunu yapar? Sonra da Ilgaz bu kararı Ceylin'e
dikte etti. Kabul etmesini bekledi. Kendine yalan söylenmesine de kızmayacak o
halde. Çünkü böyle birine yalan söylenir. Hem de çok söylenir. Kimse
önemli konuları ona anlatmaz, güvenmez. Onun dayattığı durumlarda da kimse de
"oh ne dürüstsün" demez.
İhanet ne miydi?
İhanet, Ceylin'i başsavcı karşısında suçlu çıkarmak için, onun hayatını ve
mesleğini düşünmeden suçlamasıydı. Ilgaz yanlarında bile değildi. Yanlarında olmadığını
söyleyebilirdi. Zaten ona soran da yoktu. Ama Ceylin suçlansın diye elinden
geleni yaptı. İşte asıl ihanet buydu. Babasının suçunu örten ve mesleğe devam
etmesine göz yuman, dava satan Neva'nın suçunu örten ve hakimliğe devam
etmesine izin veren, dava satan Pars'a suçüstü yapıp başsavcılığa devam
etmesine izin veren Ilgaz, Ceylin'in hayatını düşünmeden kendi karısını sattı.
Hiçbir kanun ve hukuk, kimseye böyle bir durumda eşine ihanet edip, onu
ispiyonlamasını söylemez.
Peki Ilgaz'ın düşünce
sistemi ile değerlendirirsek ihanet neydi? Buna göre ihanet, Ceylin'in babasını
öldürenin kendi kardeşi olduğunu ve babasının bunu sakladığını öğrendiğinde,
Ceylin'e anlatmak yerine, Ilgaz'ın önce mevkisinin ve görevinin nimetlerini
kullanarak babasının ve Çınar'ın kendi kendilerine gelmesini sağlamaya
çalışmasıydı. İhanet, Ceylin'in gerçeği can düşmanı Yekta'dan öğrenmesine izin
verecek kadar saklamaktı. İhanet, Ilgaz'ın Çınar'ın kaçtığını öğrenmesine
rağmen, yine görevini mevkisini kullanarak peşine resmi olarak polisi takmak
yerine, arkadaşlarıyla gizli gizli Çınar'ı arayıp, bu kaçışın üzerini örtmeye
çalışmasıydı. İhanet Ilgaz'ın kendi kardeşine bu ayrıcalığı yaparken, Ceylin'in
yeğeninin peşine terörist yakalıyormuş gibi ekiple gitmesiydi. Bunların hepsi
Ilgaz'ın kendi standartlarına göre ihanetti.
Peki Ilgaz neden sorgu
sırasında orada dikildi? Neden Parla'nın susma hakkını kullanmasına bile engel
olmaya çalıştı? Sen kimsin ki 16 yaşında bir çocuğu, sana yalan söylenmesinin
öfkesiyle, hukuki hakkından mahrum bırakmaya kalkıyorsun Ilgaz? Sen kimsin? Ilgaz'ın
hukuk diplomasından da şüphe duyuyorum. İnsan savcı olup nasıl bu kadar
avukatlık konusunda bilgisiz olur?
Bu bölüm Ceylin ile
hiç konuşmadan maili Pars'a gönderip, o videoyu Ceylin'e seyrettirmeden Pars'a
gönderip, sonra karısından dürüstlük bekleyen Ilgaz'ın öfkesinin sevgisinden,
insanlığından ve mantığından büyük olduğunu izledik sadece. "Masanın
üstüne çık orada da tepin istersen Ilgaz" dedim izlerken. Öfkesi öyle
büyüktü ki, Defne bile korktu. Çocuk o yaşta Ilgaz'ın başı beladaysa gidilmesi
gereken son kişi olduğunu anladı. Defne o evdeki çoğu şeyi Ilgaz'dan daha iyi
biliyor. Defne babasının bir suç işlediğini, o suç için hapis yatması
gerekirken Ceylin affettiği için yatmadığını biliyor. Çınar ve babasının yine
Ceylin'in babasına bir şey yaptığını ve Ceylin'in sonunda onları affetmesi ile
tekrar aile olduklarını biliyor. Bunu Ilgaz'dan daha iyi görüp anladığı kesin.
Koridordaki konuşmaya
gelelim. Ilgaz bu ilişkide Ceylin’in, onun sakladığı o ilk kocaman sırdan sonra
Ilgaz'ı bırakmaması ve affetmesi nedeniyle bir ilişkilerinin olabildiğini
unutmuş. Boşanmalarında ise kolayca giden o olmuştu. Ceylin "beni böyle
bırakamazsın" diye peşinden koşmuştu. Ilgaz yaklaşık bir gün kadar acılı
bir Ceylin'e katlandıktan sonra, o durumdaki Ceylin'i bırakıp gitmişti. Akşam
da arkadaşlarıyla karavanında eğleniyordu. Ceylin'i ayarladığı bir hâkim ile
iki üç gün içinde boşayan da oydu. Buna rağmen Ceylin'di onun peşinden
çağrılmadığı tatile giden. Keşke gitmeseydi.
Ilgaz ile ilgili en
büyük sorunum ise, kendini bir tür dürüstlük ve doğruluk savaşçısı sanması.
Bkz. Pars'a bu doğruluk yolunda yalnız olduğunu söylemesi.
Hangi doğruluk, hangi
dürüstlük Ilgaz?
En başta bu kadar eşit
hukuk, kanun ve dürüstlük dersi veren birinin, babasının suçunu öğrenince onu ele
vermemiş, onu ele vermeyi bile düşünmemiş olmasının ardından, bu yaptığını hiç
unutmaması gerekir. Ilgaz'da bunu hiç göremiyoruz. Bu da yetmemiş Neva'nın
suçunu öğrenip üstünü örten, masum bir adamın başının yanmasına izin veren ve
Pars'ın suçunu örten de Ilgaz'dı. Burak soruşturmasında gelen müfettişe,
kendini kurtarmak için yalanları sıralayan da Ilgaz'dı diğerleriyle birlikte.
Hiç lafımı
sakınmayacağım üzgünüm. Ilgaz'ın seçmeli ve ikiyüzlü dürüstlüğü o kadar batıyor
ki, her dürüstlük nutkunda sadece "yine başladı" diyorum. Çünkü
karakter kendi hatalarına, kendi suç örtüşlerine, kendi değişken eşit adalet
anlayışına kör ve tam da bu noktada beni kaybediyor işte.
Bu hafta Ilgaz sadece
Ceylin'i, onun ailesini, kendi kardeşini ve arkadaşım dediği adamın kızını mahkûm
ettirmeye çalıştı. Burak sahnelerini açın izleyin, Ilgaz karısını kaçıran
katile böyle hınçlanmadı. Parla'yı Pars aramıyorken Ilgaz terörist arıyormuş
gibi peşine düştü. Olayları organize eden, silahları veren Yekta ile ilgili
kılı kıpırdamadı bile. Buna da adalet dedi. Ilgaz o kadar Yekta adına çalıştı
ki bu hafta, mahkeme salonuna girdiğinde sadece Ceylin'i cezalandırmak adına
Yekta'nın yanında gidip otursa şaşırmayacaktım. Hatta bölüm boyu Yekta'nın
planı başarılı olsun diye yaptığı çalışmaları taçlandırmış olurdu.
Son bir şey daha
ekleyip Ceylin'e geçeceğim. Sanılmasın ki Ceylin hatasız, sadece Ilgaz
hatalı diyorum. Fakat Ilgaz kendi hatalarına hep öylesine kör ki, bana düşen
onun davranışlarını ve önce kendi hatalarına kör bu halini eleştirmek oluyor.
Ilgaz bu bölüm mantıksız bir öfke ile sadece kendini görerek dolandı. Ceylin'in
etrafında aile olmuş insanlardan biri olamadı. Çünkü başta Ceylin dahil herkes
"aile" için savaşırken, Ilgaz bencilce "ben" diyerek dolaştı.
Bunun için de aileden biri olamadı yine. Ayrıca kendini hatasız ve doğruluk
savaşçısı sanma sanrısı beni korkuttu. Özellikle bu bölüm kendisini her şeyden
ve herkesten üstte tutup, sadece öfkesiyle hareket etmesi acil bir psikolojik
yardım alması gerektiğini düşündürttü.
Yazı devam ediyor...