“Kendini inşa etme” kavramına her zaman bayılmışımdır. Olmayı
beklediğin ile olmayı düşlediğin arasında kendine bir hayat yaratma olayı.
Bazılarımız uçlarda geziyor, bazılarımız ise -bendenizin de dahil olduğu grup-
ikisinin arasında bir denge sağlamaya çalışıyor. Düşe kalka yara bere içinde
kalarak ilerlenen bir yolculuk. Hem toplumun içinde hem de kendi dünyanda
yaşayabilme çabası. Doğrusu ne? Kim bilir? Açıkçası pek de umurumuzda değil.
Üzerimize oturmayan doğruların sızısını çok çektik. Bundan sonra Sertab gibi kendi
doğrumuzun peşine düşme vakti. Yani kendini kendi dilinde inşa etme. :)
Aslı Kızmaz benim duruşuna hayran olduğum, bu yazıyı bana
yazdıran “kendini inşa etme” kavramında kendime rol model seçtiğim insanlardan
biri. Yıllardır takip ediyorum ve onun izin verdiği kadar bir alandan adım adım
ilerlediği yolculuğuna şahitlik ettim, hâlen de etmekteyim. “Benden Ne Olur?”
ve “Olmasa da Olur” kitaplarını da çıktıkları zaman tabii ki hemen almış köşeye
koymuştum. Bana iyi geleceğini, ihtiyacım olabilecek gücü bana sağlayacağını bildiğim
için öyle bir zamanı beklemiştim okumak için. Gerçekten de o zaman geldiğinde
onlardan beklediğim işlevi yerine getirdi ve yeniden ayağa kaldırdılar beni. “Sen
yapabilirsin!” diye adeta haykıran bir üslubu var çünkü. “Nasıl hissettiğini anlıyorum
ve senin yanındayım ama şimdi çok da tatava yapma, bal gibi de bunun üstesinden
geleceğini biliyorsun sen de.” diyen, yargılamayan ama haddinden fazla anlayışlı
davranıp da seni iyice geriye pısmaya teşvik etmeyerek habire itekleyecek
bir üslup. (Benzer bir hissi bana “Workin’ Moms” dizisi de veriyor, onunla ilgili
de bir yazı yazmıştım. Yazar profilimde mevcut, ilginizi çekerse
bakabilirsiniz.)
Aslı Hanım adına bu üslubun hayatı yaşayış tarzına da
yansıması yani hikâyenin sahici bir tutarlılığa sahip olduğuna kolay ikna olmak
bana çok iyi gelmiş ve ilham vermişti. Bu yüzden filminin çıkacağı haberini ilk
duyduğumda -hele bir de kadroyla beraber duyduğumda- aşırılı sevinmiştim. Hazal
Kaya’nın Sertab rolünü dönüp dolaşıp yine kendisinin oynaması için evrene yolladığı
enerjiler misali ben de vizyon tarihini hayali iplerle kendime doğru çekiyordum
kiii hayatın hoş sürprizleri neticesinde benim filmi vizyondayken izlemem bir
türlü mümkün olmadı. O yüzden filmi bünyesine katarak içimin kırık taraflarını
onaran Disney+’e buradan kocaman kalpler yolluyorum. ♥
Filmle ilgili en heyecanla beklediğim şey Emel Sayın’dı. Kendisi
benim çocukluğumdan beri âşık olduğum bir hanımefendidir. Şarkıları huzur
köşem, her birini defalarca izlemiş olduğum filmleri can suyumdur. (İlkokuldayken
bir doğum günümde Emel Sayın şarkılarından bir CD yapıp çalmış ve beğenmeyen
zevksiz arkadaşlarım halay müziği açıp halay çekmeye başlayınca fenalık
geçirerek içeri gidip küsmüşlüğüm vardır. Sonrasında ben onlarla muhatap olmayı
reddedince gitmek zorunda kalmışlardı, te o zamandan bir klas sahibiydim yani, kapa
parantez^^) Heyecanla bekliyordum, olacak mı olmayacak mı diye.
Maalesef
pandemi koşullarından ötürü haklı olarak set ortamına girmek istememiş kendisi.
Burada tam karaları bağlayacakken mükemmel bir hamleyle karakterin Enis Arıkan’a
dönüştürüldüğü haberi geldi. O kadar şahane bir fikirdi ki!.. Emel Hanım’ı
hayranlıkla izleyecektik, Enis Arıkan’la ise adeta seyirci olarak filmin içine
girmiş olduk. O Sertab’la maceradan maceraya koşarken biz de onun ağzından
çıkanlara “Konuuuş!” tepkileri vermekle meşguldük. Mükemmel bir seçim olmuş.
Buradan gıyabında hem şahane performansından ötürü kendisini hem de bu fikri
bulanları tebrik ediyorum.
Hazal Hanım'ın güzel gülüşü ♥
Hikâyeyi bilmeyenler için:
Hikâye; Sertab isimli karakterin (Hazal Kaya), hayatının
tepetaklak olduğu bir dönemde kendine beyaz bir sayfa açma gayretiyle başlıyor.
İş, aile, arkadaş grubu üçlüsünün içinde savrulurken bir de üzerine genç
kızların sevgilisi meşhur aktör Soner Güler’e (Onur Tuna) âşık olması işleri
kendisi için epey bir karıştırıyor. Ve toplumdaki rolünü aramaya başlıyor
Sertab. Ondan ne olur, üzerine hangi kalıp oturur? Hep birlikte bunun peşinden
gidiyoruz.
Yazı için bazı bilgileri teyit ederken filmin çok sert
eleştiriler de aldığını gördüm. Birçoğu zorlama bir şekilde romantik komedi
izlemiş kişilerdi. :) Çünkü gerçek romantik komedi severler kalbiyle izler,
hissetmeye ve nihayetinde güzel duygularla ayrılmaya odaklanırlar. Filmi
izleyenler anlayacak, bence filmin tek ciddi falsosu romantik komedi vaadini
yerine getirmek için verdiği bir karardı. O kısım daha farklı olabilir miydi? Belki…
Ama nihayetinde iyi gelen, iyi hissettiren, hem bir kalbi hem de bir derdi olan
mis gibi bir film izledik. Su gibi aktı. Oyunculuklar şahaneydi, kurulan dünya
çok güzeldi, film için yapılan şarkı da gayet hoştu. Önce uyarlandığı kitabı, sonra
filmi izlediğinizde çok daha zevk alacağınız tatlış bir film önerisi olarak
şuraya şöyle bırakmak isterim♥
Senaristlerimiz Aslı Kızmaz ve Müge Öztürk ile yönetmenimiz
Murat Şenöy başta olmak üzere tüm ekibin emeğine gönlüne sağlık efendim.
Normalde Disney+e geldiği zaman izlediğim hâlde bir “karmaşa
hâli” içerisinde olduğumdan ancak şimdi tamamlayabildiğim yazımın sonlarına
gelirken; “kendimiz” olarak var olma cesaretini gösterebileceğimiz hayatlar
dilerim. Yara bere içinde de kalsak, kırılıp dökülmekten paramparça da olsak
nihayetinde kendimizi inşa etmemizin, kendi yolumuzda kendi tarzımızla
yürüyebilmemizin değeri paha biçilemez. Başkalarının hayatından zaten var, bize
biz gerek, bizimki gerek. İyisiyle kötüsüyle. Biricik.
Çokluklar arasında kaybolmaya yüz tutan sesimiz kendini
duyursun. Şu üç günlük hayatta keyfimizce yaşayalım, kendi seçimlerimizin
sorumluluğunu alalım ki sonrasında güzel sonuçları da bizim olsun.
Hâlen izlemeyen son üç beş kişiyi Disney+’e yolluyor ve
kaçıyorum!.. :)
Elif.