Erşan Kuneri’nin yayınlanmasını heyecanla
bekleyen Cemseverler, filmle ilgili birbirinin zıttı olabilecek
değerlendirmeler yaptılar.
Kimileri diziyi bir fiyasko
olarak görürken, kimileri Cem Yılmaz efsanesinin bittiğini ilan ediyordu, kimi
ilk bölümü bile bitirmeden peşin hükmü veriyor dizinin ‘berbat’ olduğunu
dillendiriyordu, kimi diziyi çok katmanlı ve zekice buluyordu, kimi dizinin bir
başyapıt olduğunu söylüyordu, kimisi dizinin küfür ve müstehcenlik açısından
bir intihar olduğunu haykırıyordu. Kısacası Cem Yılmaz yine her kafadan bir
sesin çıktığı bir filme imza atmış oluyordu.
Aslında sosyal medya çağında,
burger asrında, plaza ikliminde insanların derinlikli işlere tahammülü ve sabrı
da yoktu. Güldürürse iyi, değilse tu kaka idi. Küfürler de yerli ve milli aile
atmosferi için ciddi tehdit idi. Entelektüel camia için Cem, yine vasatın çok
altında kalmış, apolitik bölgeden, konfor alanından hedonist şarkılar
söylüyordu.
Gülten Akın,
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya” derken tam da dizi için verilen
tepkileri dillendiriyor gibiydi sanki.
Türkiye’nin politik, sosyolojik
ve ekonomik olarak en hareketli zamanlarına tanıklık etmiş bir insan olarak Cem
Yılmaz, üzerinde durduğu sanat ve sinema noktasında konuşmayı en çok hak eden insanlardan
biridir kuşkusuz. 1973 Fatih doğumlu Yılmaz, kaybolan bir rüyanın son demlerine
tanıklık ederken, kendi çocukluğundaki, gençliğindeki Yeşilçam sinemasına bir
anı belgesel olarak imza atma ihtiyacı hissetmiş olmalıdır.
Erşan Kuneri dizisini Yeşilçam
anısına dikilmiş bir anıt olarak da değerlendirebiliriz aslında. Cem Yılmaz dizide,
entelektüel refleks, yaranma, politik ve sosyal mesaj kaygısı gütmeden kendi
ruh aynasına yansıyan bir sanat ve sanat piyasasını, komedi, zaman zaman
melodrama kayan bir boyutta somutlaştırmıştır diyebiliriz. Bu noktada onun
hesap verecek bir hedef kitlesi, patronu, partisi, otoritesi yoktur. O sadece
kendisi için bir sanat eseri üretmiştir diyebiliriz. Gösterileri ve bazı
filmlerine yapılan eleştiriler doğrultusunda da benzer değerlendirmeler
yapmıştır. Kısacası Cem Yılmaz, kendi kişisel sinematografi müzesine isteyenleri
davet etmektedir.
Devam edelim.
Cem Yılmaz, Erşan Kuneri’de, 1980
Türk sinemasının tarihi, polisiye, dini, mistik, oryantalist, toplumcu-
gerçekçi, arabesk, melodram klişelerinin yanı sıra Hollywood özentili
korku-gerilim ve bilim-kurgu ve süper kahraman klişelerini masaya yatırmak ve
buradan adeta bir hafıza tazelenmesi çıkarmaktadır. Filmlerde yer yer komik,
ironik bazen de melodrama kayan bir nosyon kullanmaktadır.
Cem Yılmaz, müstehzi
isimlendirmelerle ve çılgın çağrışımlarla dolu olan “Kuru Murad, Ebenin Avı,
Kooperatif Kemal, Kötü Mal, Faqbâdi, Blue Box, Er-Man, Doyamadım” isimli
filmlerle 1980’ler Türk sinemasının kronolojik bir fotoğrafını da çeker. Türk
Sineması 90’lı yıllara vardığında arabeske teslim olmuştur. Bilindiği gibi bu
dönemin kült Filmi 1988 yapımı Arabesk filmidir. Ertem Eğilmez, bu filmi hasta
yatağındayken odasına gelen görüntüleri izleyip ekibini yönlendirerek
çekmiştir. Cem Yılmaz, dizisinin
finalini Ertem Eğilmez’in Absürt komedi olarak nitelendirilebilecek bu filmine
gönderme yaparak kronolojisini tamamlamıştır.
Cem Yılmaz’ın, Erşan Kuneri’de
inanılmaz detaylara imza attığını söylemeliyiz. Dolayısı ile yapım,
seyredilmekten çok okunmalık, hatırlanmalık, kafa yormalık bir dizidir
diyebiliriz. Filmden zevk alabilmek için izleyicinin bir ‘Yeşilçam Geçmişi’nin
olması elzemdir. Zira filmdeki her detay bu görkemli göndermemelerle doludur.
80’li yılların sinemasını
bilmeyenler için film doğal olarak oldukça sıkıcı gelecektir.
Yayın dünyasında çıkardığı cep kitapları
ile bir devrim yapan ünlü yönetmen Ertem Eğilmez’in cep kitapları işinde
batınca Türkiye'nin ilk langırt makinelerini getirttiğini, bu işten kazandığı
parayla sinema sektörüne yatırım yaptığını; kazandığı bozuklukları saymaktan
bıkar hale gelince paraları kovalarla tartmaya başladığını; langırtın oyun mu,
kumar mı olduğu, hatta akıl hastalığına yol açıp açmadığının uzun süre tartışıldığını
bilmeden Erşan Kuneri dizisinde Mami’nin getirdiği atari sonrasında gelişen
olayları anlaması mümkün değildir.
Yine dönemin parlak
şarkıcılarından Taner Şener’i bilmeyenin, Taner ve Şener adındaki ikiz
kardeşlerle yapılmak istenen espriyi anlaması mümkün değildir. Bu örnekleri
çoğaltmak mümkün tabii.
Onlarca belirgin gönderme ile
dolu olan filmi anlamak için biraz ‘eskiler’ hakkında bilgi sahibi olunmalıdır.
Yeni neslin filmde aradıklarını bulamamasının temelinde bu göndermeleri
anlamaması yatmaktadır.
Yeşilçam’ın tarihi filmlerine,
uyuşturucu ve silah kaçakçılarıyla mücadele ile geçen polisiyelerine, Ali Baba
ve Kırk Haramiler gibi Oryantalist nosyonlu yapımlarına, Dünyayı Kurtaran Adam gibi
bilim kurgularına, Yılanların Öcü gibi toplumlu gerçekçi filmlerine selam çakan
Kuneri filmlerinde ancak eskiye vakıf olanlar görebilirler Cüneyt Arkın’ı,
Sadri Alışık’ı, Ayhan Işık’ı, Türkan Şoray’ı, Filiz Akın ve diğerlerini…
Bu boyutu ile Erşan Kuneri
dizisini anlamlandırmak için mesaj kodlarını mutlaka çözmek gerekmektedir,
yoksa film derinliksiz bir fanteziden öteye gidemez.
Filmin en çok eleştirilen kısmı
ise küfürler ve aşırı müstehcenlik vurgusudur. Pornoculuk yaftasından
kurtulmaya çalışan eski bir seks filmleri emekçisi ve sektör mensubu diğer
kişilerin küfürlü ve müstehcen imalarla konuşması hayatın olağan akışına
uymaktadır. Eski bir pornocudan bir salon adamı tavrı beklemek abesle iştigal
gibi durmaktadır.
Tüm bunların yanı sıra senaryoyu
beğenmeyenler de dâhil olmak üzere herkesin üzerinde ittifak ettikleri nokta dizinin
sinematografik başarısıdır.
Cem Yılmaz, Zafer Algöz, Ezgi
Mola, Çağlar Çorumlu, Nilperi Şahinkaya, Uraz Kaygılaroğlu, Merve Dizdar,
Bülent Şakrak gibi dev bir kadroyla ortaya konan dizi, her şeyden önce müthiş
oyunculuk performansı ile büyük bir alkışı hak ediyor. Cem Yılmaz’ın nerdeyse
tüm filmlerinde birlikte rol aldıkları Zafer Algöz, Özkan Uğurlu gibi
oyuncuların yanına yeni eklediği genç oyuncularla göz doldurduğunu
belirtmeliyiz. Adı bir şiddet olayına karışan Ozan Güven için düşünülen rollere
Çağlar Çorumlu’nun getirilmiş olması oldukça zekice bir hamle olarak görülmektedir.
‘Kardeş kontenjanından kadroya dâhil olan Can Yılmaz’ın performansının en sönük
performans olduğunu da belirtmek lazımdır.
Cem Yılmaz, dönem dizisi çekmenin
zorluğunu, başarılı dekor, kostüm, müzik, mekân ambiyansları ve diyaloglarla
başarılı bir şekilde aşarak avantaja döndürmeyi başarmıştır.
Film hakkında daha söylenebilecek
çok şey olmasına rağmen sözü burada kesip, Cem Yılmaz ve ekibini kutlayalım.