Hiç durmadan her şeyden kaçan Ceylin’in tek durulduğu ve
ağlayabildiği yer her zaman Ilgaz’ın yanı oldu. Cenaze günü evin önünde daha
iki yabancıyken sarılmalarıyla başlayan o huzur ve güven duygusu, babasının
İnci’yi dövdüğünü öğrendiğinden elinden tutup sorgu odasından çıkardığında,
evden kovulduğunda yıkılıp kaldığı kapı önünden onu kaldırdığında, Tilmenler’in
İnci’yi öldürdüğünü hissettiğinde, katilin Engin olduğunu öğrendiğinde, “Nereye
gideceğim ben? Arkadaşım yok, ailem yok. Kimsem kalmadı” sorusuna “Yalnız
değilsin. Ben varım” diye cevap verdiğinde, Engin’i öldürmenin sınırından
döndüğünde Ilgaz’ın “Korktum” demesinde, Ceylin hata yapmasın diye Ilgaz’ın onu
demirler arkasına hapsettiğinde hep güçlenerek arttı. Onu besleyen ve ayakta
tutan öfkenin yerini Ilgaz’ın sevgisi aldı. Öyle büyük bir sevgi haline
gelmişti ki bu, Ilgaz’ın babasını suçsuz yere hapse atan adamın oğlu olması
bile onu yok edememişti. Hatta Metin amirin üst katındaki yemyeşil bir kanepe
onun yıllardır aradığı huzurun ta kendisi olmuştu:
“Odama girdim, yatağıma oturdum. Her şey birden o kadar
yabancı geldi ki… Benim odam, benim yatağım ama sanki hiç oraya ait değilmişim
gibi hissettim. Sonra burada geçirdiğim o zamanı hatırladım. İçimdeki o güven
duygusunu, o aidiyet hissini. Bütün arayışlarımın şu kanepede bittiğini
hatırladım. Sanki doğduğumdan beri olan o boşluğun burada sona erdiğini
hissettim. Şimdi de geldim buradayım.”
Hayranınım Ceylin, hayranınım Sema Ergenekon. Karşısındaki
kişinin duygularını bildiği halde hep ilk adımı atmaktan çekinmeyen kadınlar
görmeyi o kadar özledik ki… Küçükken bize öğretilen masallar, büyükken
izlediğimiz romantik-komediler hep bize bir erkeği elde etmenin kaçmak olduğu gösterilir.
Hep ilk adımı onlar atmalılar. Oysaki her şeyden kaçan Ceylin daha önce de
söylediğim gibi sadece aşktan kaçmadı. Üstelik attığı her adımı karşısındaki
kişiden izin alarak gerçekleştirdi.
“Sarılabilir miyim?
“İzin verirsen seninle uyuyabilir miyim?”
Tüm korkularına rağmen kalbini dinleyerek hiç frene
basmadan, hatta daha da abartıp gazlayarak aşka doğru giden Ceylin de
değiştirmişti Ilgaz’ı. Ama bahsettiği gibi kendi karanlığına doğru çekmemişti
onu, kalbini dinlemeye davet etmişti:
“Hiç sonunu düşünmeden, tasarlamadan, arkasına bakmadın.
Sadece içimden böyle geldi dediğin küçük bir an oldu mu? Hep mi kontrol, sınır?
Hiç aklın seçmediğinde kalmıyor mu? Keşken var mı mesela?
“Olabilir…”
İşte o an hatırlamıştı Ilgaz babasının ona yarattığı dünyada
yaşarken dile getirdiği ‘keşke’leri…
“Annem son nefesini verirken yanında olamadım. Hastalığını
dahi bilmiyordum. İşim her şeyden önemliydi, kutsaldı, asla terk edilemeyen.
Haberim olsa gelir miydim her şeyi bırakıp. Asla bırakmazdım. Biliyorum. Ne
annemin bana ihtiyacın olduğunda yanında olabildim, ne de son nefesinde. Hep
düşündüm nasıldı? Beni yanında görmek ister miydin? Ben çok isterdim ona elveda
demeyi, helalleşmeyi. Yıllardır boğazımda bir yumruk gibi taşıyorum bu acıyı.”
Ve acılarla dolu bir günde kendileri için çaldıkları küçücük
bir anda, sevdiği kadınla “O zaman sonunu düşünmemeye…” diyerek kaldırılan kadehlerden
aldığı ilhamla babasına “Ama bu sefer yapamayacağım. Keşke demeyeceğim. Önüne
arkasına bakmayacağım. İçime inanacağım, teslim olacağım. Kutsallığı işte
meslekte aramayacağım. Feda etmem gerekiyorsa, feda edeceğim. Yanında duracağım
sonuna kadar…” cevabını vererek kurtuldu ailesinin ona taktığı prangalardan.
Aşk insana kontrolünü kaybettirir. Tıpkı Neva’ya yaptığı
gibi. Pars’ın kardeşinin karşısına geçip “Değer miydi bir aşk uğruna? Aşk
dediğin nedir ki? Ne kadar sürer? Kaç gün, kaç mevsim? Hayatını yıkıp geçmeye
yeter mi?” diye sorguladığı an hala dün gibi aklımda. Neva’nın “Ilgaz bana
baktığında ben kendimi dünyanın en güzel kadını gibi hissediyordum, güvende,
değerli. Başarıda, meslekte, kariyerde bulamadığım bir şeyi birilerinin
gözlerinde ellerinde bulmak nedir biliyor musun?” cevabı da… Kontrolünü
kaybederken kimin için kaybettiğini bilmek de önemlidir. Arkasına bakmadan gitmiş
birinin peşinden gitmek için kontrolünü kaybetmekle sevdiğin ve seni seven kadının
elinden tutmak adına kontrolünü kaybetmek arasında dağlar var.
Her ne kadar Ceylin ile Metin Amir aşkın Ilgaz’ı
değiştirdiğine inansa da aslında bazen aşk yüzünden aldığın delice kararlarla
kontrolünü kaybetmiş gibi görünürsün ama aslında kendi hayatın için en doğru
yola gidiyorsundur. Belki de Ilgaz’ın varoluş biçimi savcılık değildir; belki “İnsanım
ben, duygularım var, sıkıştığım, isyan ettiğim şeyler var.” sözleriyle dile
getirdiği gibi kendi duvarları, kuralları arasında sıkışıp kalmak ona hiçbir
zaman iyi gelmemiştir; belki ona hep “en iyi olanı yap” dayatıldığı için
oradadır. Sonuçta doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir. Kim bilir… Tek
bildiğimiz her zaman ama ne olursa olsun dürüst olmayı tercih eden savcı
beyimizin bu kararı aldığında çok rahatladığını dile getirmesidir.
Dürüstlük… Herhalde Ilgaz’ı anlatacak en güzel kelimelerden
biri. Ne yaparsa yapsın hiçbir zaman ödün vermediği tek özelliği. Engin herkese
18:00’e kadar hak verdiğinde ilk itiraf eden de o oldu, mesleğinden ayrılırken
kendi adını kirletmeden istifa eden de… Genellikle hikayelerde hep gerçek
üçüncü şahıslardan öğrenilirken o her zaman gerçeği kendi söylemeyi tercih
etti. Ceylin’e istifasını söylediği gibi. Onun üst yollardan giderek tercih
ettiği dürüstlüğü, Ceylin’in alt yollardan giderek bildiği kestirmeler de
“Ceylin x Ilgaz Kaya Hukuk Bürosu”nun başarıya giden anahtarıdır. Sonuçta onlar
birbirilerini kusursuzca tamamlayan bir takım arkadaşı hatta hayat arkadaşı
değiller mi?
Bir katilin peşinden denk gelip çıktıkları yolculukta
birbirlerinin her haline şahit olan iki insandı onlardı. (Ki bu karşındaki
insanı çok daha yakından tanımanı sağlar) En dibi de birlikte gördüler, en
yakınlarının onlara attıkları kazığı da… (Ki bu karşındaki insanı çok daha
yakından tanımanı sağlar.) Biri diğerini tamamlayarak ya da hata yapmasını
engelleyerek doğruya varmışlardı. Üstelik bunu yaparken ne Ilgaz denildiği gibi
değişmişti aslında, ne de Ceylin. Evet aşk için fedakarlıklar, çılgınlıklar
yapıldı belki ama ikisi de onları onlar yapan hatta muhteşem bir uyumu sahip
olmalarını sağlayan özelliklerinden hiçbir zaman vazgeçmediler. Ceylin hep
diyor ya “Sen bana çekilme, ben sana geleyim” diye… Değişmek, yıllar boyu sen
sana yapan özelliklerden sıyrılmak o kadar kolay bir şey değil. Sevdiğin için
bazı huylarını törpülersin ama değişemezsin. Bence Ceylin ile Ilgaz da bunun en
güzel örnekleriydi. İkisi de hep eşit adımlarla birbirlerine yaklaştılar, biri
diğerine benzemek yerine farklılıklarıyla birbirlerini tamamlamayı seçtiler.
“Düşersen kaldırım, kaldıramazsam yanına yatarım” ya da “Belki bu bir hata,
hayatımın hatası. Belki yıkılacağım, devrileceğim, çok pişman olacağım. Ama
yine yanımda ol, elimi tut.” diyecek kadar. Bu nedenle onların birbirlerinden
aldıkları güçle ormanda on kaplan gücünde olabileceklerine dair hiç şüphem yok.
Bu arada şunu da söylemeden geçmek istemem tabi ki
karşımızda ne eski Ceylin var ne de eski Ilgaz. Acının içinden geçerek dışarı
çıkmayı başarmak insanı güçlendirir. Onlar da ailelerinin onlara yaşattığı
acının içinden birlikte el ele ve değişerek geçtiler. Artık odak noktaları
sadece aileleri değil. Kendilerinin de bir birey olduğunu hatırladılar, kendi
istekleri ve ait oldukları başka bir yer olduğunu… Geçmişte yaşananlardan
aldıkları dersleri ceplerine koyarak ilerlemeye başladıkları yepyeni bir yol
var önlerimde. Evet yine engel oldu, hatta bir öncekinden daha da karmaşık. Ama
onların birbirine verdikleri güç ve birbirlerine karşı duydukları sonsuz güven
karşılarına çıkacak tüm engelleri daha da güçlenerek aşmalarını sağlayacaktır.
Çünkü hayat aslında neye ihtiyaçları varsa onu veriyordur
onlara, sonsuz sevgi ve güveni…
“Ben varım. Varsan varım, korkmazsan korkmam, buradayım
hiçbir yere gitmiyorum. Çünkü hiçbir yere gidemiyorum.”
“Yanındayım, ben buradayım, seni seviyorum! Ne olursa olsun,
seni seviyorum!”
Artık onlar tek bir vücutlar. Karanlık ile aydınlık, savcı
ile avukat hanım, ben ile sen değil “BİZ”ler. Ilgaz’ın evi Ceylin’in huzur
bulduğu yer, Ceylin’in ofisi Ilgaz’ın yeni hayatı oldu. İkisi de birbirlerinin
hayatına usulca girip her yeri kapladılar. Artık üzüleceklerse birlikte
üzülecek, korkacaklarsa birlikte korkacak, güleceklerse birlikte gülecek,
savaşacaklarsa da birlikte savaşacaklar. Biri diğerinin her zaman hatasını dile
getirmekten çekinmeyecek ama hatasına da rağmen onun elini tutmak, ona
güvenmekten vazgeçmeyecek. Aynı fikirde olmasalar bile… Pars savcım merak
ediyorsan söyleyeyim bu onların yeni versiyonu, yeni güncellemeler için ama
yine de bekleme kalmadı öneririm. Ceylin’in de dediği gibi “Her şey kısmet!”