Sinema; sanat mı, bilim mi yoksa eğlence mi olduğu yıllardır tartışılan bir alan. Bense bir mesajı filmin bütününe yedirmeyi başararak izleyiciyi koltuğuna çivileyen gişe filmlerine ciddi anlamda bayılıyorum. Çünkü o koltuktayken sıradan bir seyirciyim ve yaşamın tüm gerçekçiliğini ve zorluğunu koltuğumun arkasında bırakıp o bembeyaz perdenin olaylarında kaybolmak istiyorum.
Kingsman The Secret Service, eğlence ve şiddeti harmanlamış leziz bir film. Henüz salona girmeden önce son yıllarda yapılan aksiyon filmlerinin ne kadar da aksiyondan uzak ve hantal olduğunu düşünerek çekinmiştim açıkçası. Filmin açılışında helikopterlerin saldırdığı bir kaleden düşen taşların jenerikteki isimlere dönüşmesi bile seyircinin ilgisini çekecek türden bir trick olmuş. Küçük Eggsy babasını gizli bir görevde kaybediyor. Karşılığında kendisine bir madalya veriliyor ve başı derde girdiği anda arkasındaki numarayı araması söyleniyor. Büyüdüğünde hayli zıpır bir gence dönüşüyor ve numarayı aramakta pek de geç kalmıyor. Sonrasında kendini Kingsman gibi gizli bir ajan servisinin derslerinde buluyor. Gerisi malum; işler karışık ve dünya her zamanki gibi tehlikede.

Film 60'lı ve 70'li yılların Bond filmleriyle benzerlikler taşıyor. Ama bu biraz daha, nasıl desem, genç işi! Bir nevi o eski filmlerle dalgasını da geçiyor fakat karizmatik ajan karakterleri (takım elbiseleri muhteşem) ve aksiyon sahneleriyle de selamını çakmayı eksik etmiyor. Hep bir argo ve zerafet çatışmasını izliyoruz aslında ve o genç çocuk bireyselliğini kazanırken biz de takım elbisesiyle sakince ortalığı yıkan ajanlara gıpta ile bakıyoruz.

Yönetmen Matthew Vaughn görsellikleri çarpıcı biçimde eğlenceli kılmış ve sıkılmak film süresince bir miktar imkansız. Karakterler fazlasıyla karikatürize edilmiş fakat işin ilginci onlarla bağ kurmamız hiç de zor olmuyor! Onlar için duygulanıyoruz, heyecanlanıyoruz ve hatta olacaklardan endişe ediyoruz.

Ortada dünya nüfusunun yüzde 99'unu yok etmeyi kafasına koymuş bir kötü adam (Valentine) var. Valentine (Samuel L. Jackson) insanlığı patlatılması gereken bir sivilce gibi görüp hunharca yok etmeye soyunan fakat kan görmeye bile dayanamayan, oldukça da renkli giyinen bir kötü karakter imajı çiziyor. Bu eğlenceli hali de onu kolaylıkla yıllarca unutulmayacak kötü karakterler arasına yerleştiriyor.

Bir de kilise sahnesi var ki, nazarımda sinema tarihinin en kaliteli sekansları arasına yerleşti bile! Aksiyon işin içine girmeden önce verilen vaaz ise sahnenin can suyu adeta. Filmde tek içime sinmeyen şey sonu oldu. O yavan, ucu sabitlenmemiş ve eğri büğrü final benim gibi birçok seyirciyi tahmin etmemiştir diye düşünüyorum. Yine de klişeleri bu kadar fazla kullanıp klişelerden bu kadar sıyrılan bir film ortaya koydukları için çok seviniyorum ve sadece IMDB puanının bile durumu ne kadar da özetlediğini söylemek istiyorum. (8,2) Velhasıl izleyelim, izletelim. Var olsun eğlence sineması!