Kendimin aynısını, "Ruhumun Aynası"nı buldum!

Kendimin aynısını,
Uzun konuşacağım, kaçmayın!
Normalde de çok kısa konuşmam. Akılda soru işareti kalmayacak şekilde her şeyi detaylarına kadar anlatırım. (Spoiler premsesi) Ama gerçekten, bu sefer sazı elime alıyorum zira Ruhumun Aynası benim için öyle kısa anlatabileceğim bir hikâye değil.
 
Ruhumun Aynası hayatımıza nasıl girdi?
 
Fox TV’nin 2014 yaz ekranı için hazırladığı üç iddialı yapımdan biriydi Ruhumun Aynası. Yapım Bando Film’e, senaryosu ise Zehra Çelenk’e aitti. Dizinin yönetmen koltuğunda ise Bülent İşbilen oturuyordu. Tuba Ünsal, Filiz Ahmet, Özgürcan Çevik, Ayşen Gruda, Engin Alkan, Suzan Aksoy, Murat Akkoyunlu, Barış Yalçın, Haktan Pak, Bora Akkaş ve Alpay Şayhan’dan oluşan güçlü bir oyuncu kadrosuna sahipti. Nedendir bilinmez, aynı kanalda başlayan Kiraz Mevsimi ve Kocamın Ailesi reyting sıralamasında üst sıralardayken Ruhumun Aynası hep bir adım geride kaldı. Gel gelelim işler yolunda gitmedi. Olmadı. Ekranlarda görmeyeli uzun zaman olan sıcak bir mahalle hikâyesini izleme şansından mahrum bırakıldık. Başlaması için sabırsızlandırğım Ruhumun Aynası bir anda ekranlara veda etti.
 
 
Belki de Gülpare ruhumun aynası:)

Kendimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki bu durum bir izleyici olarak televizyon izleme motivasyonumu oldukça aşağılara çekiyor. Zira izleyiciye hakkıyla, doğru düzgün bir finali bile hak görmeyen kanalları neden izleyeyim anlayışı böyle böyle zihnime yerleşti.
 
Dizi daha başlangıç, maceraya devam!
 
“Atacak kalp kafeste durmaz.” Ruhumun Aynası da aynı o hesap oldu.
 
Ekrana taşıyamadığı ancak çakacak o kadar çok selamı, anlatacak o kadar çok derdi vardı ki. Ancak dizinin öyküsü ve senaryosunun yaratıcı beyni Zehra Çelenk daha önce yapılmayanı yapacak, Ruhumun Aynası roman haline gelecekti. Dizi daha başlangıç, maceraya devamdı! (Güzel röportaj, haber ve lansman fotoğrafları için Devrim Toyran’a selam olsun. bahsettiğim röportajı buradan okuyabilirsiniz.)

Şubat ayının ortalarında piyasaya çıkan kitabın tanıtım bültenini hemen aşağıya iliştiriyor ve kitaba beraber göz atalım istiyorum:

"Aile, içine doğduğun değil, seçerek kurduğun; ev, aileni bulduğun yerdir. Hayatsa, hayatta olmazlardan ibaret...

Otuzlu yaşların en belirgin özelliği buydu işte. Hayatınızı değiştirecek gücü bulabileceğiniz kadar genç; ilk fırsatta alışılmış olanın konforuna dönmek isteyeceğiniz kadar geç…

Kâğıt üstünde mükemmel bir hayata sahip, güzel, başarılı psikiyatrist Elçin, 35. doğum gününde başına gelen bir dizi olayla, hayatını "sil baştan" kurmasını gerektirecek bir noktaya gelir. İstanbul'un en güzel semtlerinden birindeki muayenehanesinde varlıklı ve ayrıcalıklı insanların sorunlarıyla ilgilenen Elçin, yaşadığı ruhsal patlamanın etkisiyle hayatının rotasını tümden değiştirir. Güçlü, dayanıklı, neşeli, hayat okulundan mezun asistanı Gülpare'nin yaşadığı Beykoz'da yeni bir muayenehane açmaya karar verir. Mahalleliyle Elçin birbirine o kadar zıttır ki, bu cesur karar, her adımıyla zor ama renkli bir maceraya dönüşür. Bu yeni dünyada Elçin ve Gülpare'yi bekleyen, daha önce tatmadıkları türden aşklarsa sürprizlerin en büyüğüdür!
"Aşkın ve dostluğun gücü, hayatın tüm planları altüst eden sürprizleri üzerine şaşırtıcı ve güçlü bir roman. Unutulmaz karakterleriyle derin, kahkahalar attıracak kadar komik, kıpır kıpır, içinize işleyecek kadar sıcak ve duygusal. Bu iki kadının hikâyesine âşık olacaksınız!"
-EKİP ARTEMİS-

Ruhumun Aynası macerası televizyonda başlamıştı. Ve evet, bundan böyle romanda sürecek.

Türkçe
530 s.-2.Hamur-Ciltsiz-13 x 21 cm
İstanbul, 2015
ISBN : 9786051425993

Kitabın tanıtım lansmanı ise 24 Şubat 2015-Salı, Cihangir’de bulunan Bitiyatro'da, Laçin Ceylan ev sahipliğinde gerçekleşti. Lansmana hikâyenin Elçin’i Tuba Ünsal da katıldı.

Laçin Ceylan ve Zehra Çelenk

Peki, ruhumuza ayna tutan bu hikâye neydi?
 
 “İyi insanlar, kalabalığın, çıkarcılığın, açgözlülüğün arkında olmadıkları için değil buna rağmen insanlara güvenmeyi tercih ettikleri için iyidirler.”
 
Tanıtım bülteninde de bahsettiği üzere aslında her şey psikiyatrist Elçin’in 35.yaşını kutladığı günün sabahında ofisinde çıkan yangınla başladı. O yangının yepyeni bir hayatın ilk kıvılcımları olacağını kim bilebilirdi ki. 
Aslında Elçin’in hayatı herkesin hayranlıkla, imrenerek baktığı bir hayattı. Standardın çok yüksek bir şartlara, başarılı bir kariyere sahipti. Aşk hayatı… Yolunda sayılırdı. Hem birisine bağlı hem de özgürdü. İnsanın sevgilisi savaş fotoğrafçısı olunca tabi. Anlayacağınız Elçin, doğuştan şanslılardandı. Birçok insanın gece ellerini açıp, dua ettiği her şey tek bir bedende toplanmıştı. Gülpare ise Elçin’in hayat üniversitesi bitirmiş hali. Aslında birbirlerine zıt karakterler olarak görünseler de Elçin’den tek farkı şansı ya da şanssızlığıydı.Demem o ki Elçin güzel, başarılı bir psikiyatrist Gülpare ise onun sekreteri olarak Bebek’teki ofislerinde gül gibi yaşayıp giderken bahsettiğim o meşhur yangının çıkmasıyla devreleri komple yaktılar ve radikal bir kararla Bebek’ten Beykoz’a taşındılar. Şebnem Ferah’ın da dediği gibi:
Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak,
Sil baştan sevmek gerek bazen, Her şeyi unutmak.

Elçin, yolunun yarısında tüm hayatını sil baştan yazmaya, yaşamaya başladı. Elçin’in yaydığını o muhteşem enerji Gülpare’yi de etkisi altına almış olacak ki bu değişimden başta Gülpare olmak üzere etraflarındaki tüm insanlar nasiplerini alacaklardı.
Elçin, ofisini taşıdı, olaylar gelişti, çiftlerimiz birbirini buldu ve final. Dizideki trafiği bir tablo ile açıklamak gerekirse:

Tüm oklar seni gösteriyor, Kemal.
 
Peki, kitapta farklı olan ne, neden okumalıyız?

Doğru dürüst bir final yapma fırsatı bile vermeyen kanallara inat yaşasın kitap deyip başlıyorum.

Her şeyden önce Zehra Çelenk pat diye bitirilen diziye inat kitabını “kapak” diye tabir ettiğimiz cinsten güzel bir final ile bitirmiş. (“Kapak” kendi fikrimdir, kimseyi bağlamaz.)

Yukarıda kendimce tasvir etmeye çalıştığım tablo kitaptaki akış ile daha anlamlı bir halde. Her şey neden-sonuç ilişkisi içinde, yere daha sağlam basan bir hikâye örgüsü oluşturulmuş. (Fırsat verilseydi bu anlamlı hali dizide de görebilirdik.) Spoiler vermemek için çizmediğim öyle oklar, öyle isimler var ki… Naçizane tavsiyem kitabı tek başınıza ya da sağlam bir “Hadi be!” çektiğinizde sizi yadırgamayacak kişilerin yanında okumanız. Bu durum bana Zehra Çelenk dizi ile roman arasındaki farkı ortaya koymuş, romanı okuyanı adeta ödüllendirmiş dedirtti. Ayrıca roman içindeki hikâye kronolojik olarak aylara göre gidiyor ki sıfır kafa karışıklığı.  Her şey çok sistematik. Karakter ise bizim bildiğimiz Gülpare, Kemal, Nezaket, İnci… Hepsi, hepsi. Çeken iyi çekmiş, oynayan iyi oynamış, yazan iyi yazmış arkadaş!

Kitap ile ilgili dikkat çeken bir diğer özelliği ise anlatım dili. Kitabı karıştırma fırsatını yakalarsanız dikkat ediniz. Kitapta iki farklı yazım karakteri kullanılmış. Bu farklı yazım karakterlerinden biri, alışık olduğumuz üçüncü tekil kişi anlatımı. Diğeri ise Gülpare’den. Gülpare anlattıkça içinizden “Gülpare’ciğim çayın bitmiş, tazeleyim mi tatlım?” diyesiniz geliyor. O kadar samimi, o kadar sıcak.
 
Karakterlerin genel özelliklerine zaten diziden aşinaydım. Buna rağmen şaşırdıklarım da oldu. Sanırım bu durumu açıklayacak olan tek şey kitabın televizyona göre çok daha özgür olması.
 
Lafı toparlarsam: Bu roman, güçlü kadınların hikâyesini anlatıyor. Bu aralar aradığımız tek şeyin samimiyet olduğunu düşünürsek dizisi gibi romanı da gayet samimi buldum. Su gibi akan, kırk beş bölümü sanki kırk beş dakikada okumuş gibi nasıl bittiğini anlamadığım bir kitap olmuş. Bunun dışında kitabın kapağında hayatımın mottosu, düsturu, anahtar cümlesi, her şeyi olan şu sözler bulunuyor:
 
Aile, içine doğduğun değil, seçerek kurduğun; ev, aileni bulduğun yerdir. Hayatsa, hayatta olmazlardan ibaret…
 
Belki de bu kitap ruhumuzun, hayatımızın aynası olacaktır, kim bilir. Elde paketlenmiş, mühürlenmiş bir dizi var, bir de roman.
 
Haydi, hayat, bize hayatta olmazlarımızı göster!
 
“Hoş bundan altı ay önce biri bana bu olacakları anlatacak olsa ben de ne diyeceğimi bilemezdim. Heyhat, hayat! Ya da hey hayat! Her ne haltsa ya da. Hayat işte!"
 
 
Önemli not: Zehra Çelenk Ruhumun Aynası romanını öyle güzel ve anlamlı bir yerde bitirmiş ki insan devamını arıyor derken güzel haber geldi: Romanın devamı gelecek. (Serinin ilk kitabında bu kadar kendimi bulduysam ikinciyi tahmin bile edemiyorum.)
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER