Bu yazıda da son dönemde ekrana gelen iki yeni diziden bahsedeyim diyorum.

Netflix'te ekrana gelen mini dizi 1 Mayıs'ta ekranla buluştu. Ryan Murphy'nin yeni Netflix dizisi ve mini dizinin sezonu 7 bölümden oluşuyor. Kadrosunda Darren Criss, Jeremy Pope, David Corenswet, Patti Lupone, Holland Taylor, Dylan McDermott, Samara Weaving, Jim Parsons, Maude Apatow, Joe Mantello, Laura Harrier ve Jake Picking gibi oyuncular yer alıyor.

"Tinseltown" adıyla da bilinen Hollywood'un 40’lı yılları anlatılıyor. Savaş sonrası bir dönemde film yapımcıları ve aktörlerden oluşan bir grup Hollywood'da kendilerine yer edinmek için uğraş veriyor. Bu grubu bir araya getirense yeni bir filmin çekimi oluyor.

Ryan Murphy dizilerini genelde takip ederim. Bir araya getirdiği kadrolar ilgi çekici oluyor. Üstelik Hollywood'un perde arkasını anlatmak için yola çıkan konusu ve sezonun 7 bölüm sürmesi cabası. 

Hollywood için tam bir Ryan Murphy dizisi demek doğru olur. Anlatmak istediğini pembe dizi hoşluğunda ve oyunculuğuyla anlatıyor. Bunu da özellikle böyle yaptığı belli oluyor. Siyahlar, Latinler, Uzak Doğulular, eşcinseller, kadınlar ve daha fazlası derken vermek istedikleri mesajları bölümlere yaya yaya ve göze soka soka veriyor.

Gerçek kişilerin kurgu versiyonlarını da bulunduran bir dizi aynı zamanda. Ama yine de yaşanmış tarihe o kadar da bağlı değil. Alternatif bir versiyon sunuyor. Dolayısıyla 2020'de görmediğimiz şeyleri bazen 1948'de bulmanın acayip geldiği oldu hani. Bu da aslında genel olarak problem değil. Dizinin başlarından sonunun nereye varacağı çıkarılıyor zaten. Yalnız finaline itirazım var diyebilirim, bu bahsettiklerim ütopik seviyeye çıktığı için gözüme girdi artık.

Jack, Ernie, Rock, Avis, Ellen ve Richard, sezonun ilgimi çeken karakterleri oldular. Anna May ve Hattie de bonus. Benzer şekilde oyunculara da sevgiler. Henry'yi sevmek pek mümkün olmasa da Jim Parsons'ın hakkını vermek lazım. Eleştirileri ortaya karışık, bu da gayet anlaşılabilir. Ama bir tarafından ilginizi çekiyorsa deneyin derim.