Bu ülkede hukuktan dizi olur mu?

Bu ülkede hukuktan dizi olur mu?
‘Yaz kızım, gereği düşünüldü’... Bu bizde ezbere alınmış tek ‘adliye’ cümlesidir. Fakat maalesef gerisi yok. Çünkü işi düşmeyenin bucak bucak kaçtığı bir konudur bu ülkede hukuk. Ya da yakın zamana kadar öyleydi demek lazım.
 
Oysa şu ara hukuk sen kaçsan da, her mecrada gelip seni bulan en popüler konu haline geldi artık. Sağımız solumuz dava. Sıradan bir vatandaşın gündelik bir cümle içinde ‘anayasa mahkemesi’ deme oranı % 500 falan arttı son 2-3 yıl içinde. Bu gidişat böyle olunca neredeyse bin yıl sonra ülke insanı hukuki terimleri öğrenmeye başladı. Ve bence bu yüzden hukuk dizisi için çoktan sular ısındı. Ama bunu gel de yapımcı ve kanallara anlat.

Law&Order
 
Gördüğünüz üzere bu, diziler evreninde hukuk üzerine bir yazı olacak. Gerçi ne yazacağız bilmem. Genelde ahval ve şerait yukarıdaki gibiyken, dizilerin yaşandığı hayali evrende hukuk adına neredeyse hiç bir şey yok... Aslen eskiden de yoktu. Tv öncesi Yeşilçam’a baktığınızda orada da bir kaç eğreti duruşma sahnesi dışında hiç bir şey bulamazsınız. Bizim izleyici hukuku daha çok Amerikan dizilerinden tanır. Hatta ülke insanın bir kısmı da bizim ülkede de adliyeler aynen böyle zanneder. Bunu bir tahmin olarak değil adliyeye götürdüğüm çok sayıda kişinin ‘peki niye itiraz ediyorum diye bağıran yok’ diye sormuşluğundan biliyorum. Şaka değil, çok yaşadım. Uzun yıllar bu ülkede hukuk, sıradan insanın anlamayacağı ya da anlamaması gereken bir şey olarak görülmüş. Mümkün olduğunca birbirlerinden ayrı tutulmuş. Hep aynı hikaye diyebiliriz. ‘Halk anlamaz’ kafası... Halk da Amerikan dizisinde ne gördüyse adliyeyi o sanmış.


Ally Mcbeal
 
Hukukun diline ulaşabilecek vatandaş sayısı o denli azmış ki çoğu kişi kendi imzaladığı yasal metinlerin bile içeriğini bilememiş. Bir vatandaşın adliyeye işi düşmüşse o işe artık torunlar takip eder gözüyle bakılmış. Fakat tüm bunları bizim dizileri izlediğinizde pek anlama şansınız yok çünkü bizdeki dizlerde hukuk bir mayınlı alan gibi, kimse girmek istemiyor.
 
İnsanlar arası ilişkilerin en temel gerçekliklerinden biri olan bu hukuk zemini, sanki dizilerin yaşandığı ülkede hayatın bir parçası değil. Bu da başlı başına sağlam ütopya aslında. Bundan bile dizi olur. Hukukun olmadığı bir ülkede hayat. Ama tabii ki bizdeki yapımcı ve mevcut kanal yöneticilerinin bugünkü bakış açısı ile değil.
 
Senaristin de hukukla pek arası yok...
Belki de doğrusu budur, ülkemizde hukuk o denli kağıt üstünde kalıyor ki TV izleyicisi zaten adaleti henüz dizilerde varlığını arayacak kadar tanımıyor. Eksikliği hissedilmiyor, yokluğu hikayenin gerçeklik algısını bozmuyor. Aslen senaristler de adliyelerdeki yaşam ve ilişki dinamiklerini pek bilmiyor. Hayatında mümkünse bir kere, o da savcılıktan temiz kağıdı almaya gitmişlikten öteye geçmeyen öykücü-adliye ilişkisinden iyi hikaye çıkarılamıyor. İşin bir yönü bu.


Boston Legal
 
Senaryosunu yazdığı dizinin yapımcısıyla arasındaki sözleşmeye bile bir dahli olamayan senaristin hukuk dizisi yazması epeyce fantastik bir beklenti haliyle. Ancak bir yandan da son yıllarda en çok hangi konudan bahsediyoruz diye düşündüğümüzde toplumun tüm kesimlerini bir şekilde etkileyen pek çok davanın ve karakterin adını arka arkaya saymak zorunda kalırız. Şu sıra etrafımdaki çok sayıda genç hukukçu olmak istediklerini söylüyor, belli ki ‘hukuk’ gençlere heyecan veriyor. Kiminle konuşsan hayatta en önemli şeylerden birinin adalete ulaşmak olduğundan dem vuruyor. Ama kanal yöneticileri ve dahi yapımcılar hala hukuk üzerine dizi yapmaktan korkuyor.
 
Dizilerde sadece hukuk ya da adalet kavramları üzerine hikaye kurmaktan kaçılmıyor. Aynı zamanda başka tabanlar üstüne kurulmuş dramatik hikayelere hukukçu karakter yazma cesareti de son derece düşük. Yazılanlarsa pek yavan. Oyuncular daha ‘avukat nasıl davranır?’ noktasını incelemeden çekime girmiş oluyor, maalesef cübbeler o karakterlerin üstünde eğreti duruyor.


Hary's Law
 
Avukatlar neyse de hakim ve savcı yazma meselesinde iş, iyice sarpa sarıyor. Hayatında hiç hakim tanımamış senaristin oradan buradan diyalog devşirip karakter yazmaya çalıştığı hemen anlaşılıyor. Belli ki bu senaristlerin hukukçu danışmanları da yok. Çünkü çok bariz teknik hatalar, oyuncuya benimsetilememiş ağızda eğreti duran olmayacak laflar, ‘yok daha neler’ dedirtecek garip sahneler çıkıyor bazen ortaya. Öyle eşe dosta iki soru sormakla hakim, savcı karakter yazılmaz ama haftada 100 bilmem kaç sayfa bölüm senaryosu yetiştirene de bir şey diyemiyorsun haliyle.
 
Dolayısıyla yazılan bu az sayıda karakter etrafında dönen mevzulara mümkün olduğunca hukuk değil polisiye yaklaşımlar revaçta. Dizilerimizdeki babacan komiserler yerini akademi mezunu bıçkın komiserlere bırakalı çok oldu. Belki de senaristler polisleri hukukçulardan daha iyi tanıdığı için mevzu hep karakolun etrafında dönüyor, Karakterler bir türlü karakoldan çıkıp adliyeden içeri giremiyorlar. Böyle olunca da çoğunlukla mevzuya direkt demir parmaklıklar arkasından devam ediyoruz. Çünkü öylesi dramatik kurgu açısından da çok daha kolay, herkes için çok daha konforlu.
 
Hukuktan şimdilik dizi olmaz. Ancak HBO kavağa çıkınca...
Hukuk dizileri, Amerikan dizileri içinde çok kalın bir hat teşkil ediyor. Sonuçta şu anda o markette ‘legal drama’ denen genişçe bir pazar mevcut. Hem de cirosu epey yüksek bir pazar. İzleyicisi de gayet sadık. Çünkü aslında hukuk, içinde olması her zaman değilse de izlemesi ilginç hikaye ve karakterlerle dolu bir alandır.


How to Get Away with Murder
 
Adliyeye gidip ‘amma sıkıcı yermiş’ dediğiniz hiç oldu mu? Belki korkmuş, çekinmiş, daralmışsınızdır ama sıkılmak... Mümkün değil. Büyük adrenalin vardır adliye binalarında. Kalbin güm güm atar. Mevzusu da çoktur, delisi de, velisi de… Elin Amerikalı’sı bu fırsatı kaçırır mı? Bu ilginç ortamın her köşesini deşip komedisinden, dramına her türlü hukuk dizisini üretiyor ha, üretiyor.
 
Ama Holywood’da da bu hukuk dizileri başarısı sonuçta bir günde olmadı. Çok uzun zamandır gelişerek süren bu çizgideki işler politika ve polisiyeden zaman içinde ayrılıp, tamamen kendi yeni hattını açtı. Bu doğal bir gelişim eksenine Holywoodvari ‘biz en güzel nereden ekmek yeriz’ yaklaşımlarıyla oldu tabi.
 
Bu yaklaşımı kutsamak gibi bir derdim yok. Açıkçası bu dizilerin bazılarındaki klişelerden de epey sıkıldığımı söyleyebilirim. Ama neden bunları biz yapamıyoruz da onlar yapıyor? Çünkü adamların ‘ne yaparız, nasıl yaparız’ diye düşünecek vakti var. Epey önceden ve planlı çalışıyorlar. Bizde ise kastın son isimleri neredeyse sete giden minibüsten telefon açarak tamamlanıyor.


Suits
 
Son yılların en iyi ve ödüllü hukuk dizileri arasında Good Wife, Suits, Ally MacBeall, How to get away with murder, Boston Legal, Hary’s Law, The Practice, The Defenders, Law&Order, Fairly Legal, The Firm, Damages ve şu an aklıma gelmeyen pek çokları var. Hem çok şahaneler hem de çok iyi para kazandılar. Her hafta 10 milyon kişinin üstünde bir izleyici kitlesini al. Reklamın dakikası en az 150- 200.000 dolar civarında bir paradan hesapla. Üstüne Dünya satışlarını da koy. O civar bir şey işte.
 
Bizde avukat ‘itiraz ediyorum’ diye bağıramıyor ya ondan…
Avukatlıktan mütevellit mesleki heves sonucu bir süre önce hukuk tabanlı bir öykü ve proje kurguladığımda görüştüğüm birkaç yapımcıdan aldığım görüşler neredeyse hep aynıydı. ‘Cık, bizde hukuk dizisi tutmaz’. ‘Yahu neden?’ Genelde verebildikleri tek cevap var. ‘Bizim duruşma sistemimizle onlarınki çok farklı, bizde o kadar atraksiyon yapılamıyor duruşmalarda.’Eeee? Yani? Aslı şu demek ‘Kanal yöneticisi de bana böyle izah etti’. Belli ki ne kanal, ne yapımcı mevzuyu üzerinde çalışacak kadar bilmiyor, bilen ekibi de yok. Başarısız ufak tefek birkaç deneme sonrası bu konuyu kapatmışlar. Tekrar denemeye cesaret de edemiyorlar.


The Defenders
 
Oysa yukarıda saydığım hukuk dizilerinden bir tanesini ele alıp, elinde bir kronometre ile otur, tüm dizi süresi içinde kaç dakika duruşma sahnesi var diye bak bu teoriyi anında çökertirsin. Sonra da oturur aklı başında bir hukuk öyküsü yazarsın. Ben bizzat denedim çökerttim mesela. Sayılan dizilerdeki duruşma sahneleri toplam sürenin % 10’unu bile geçmez ve kimsenin bir bölümde 3 ten fazla ‘itiraz ediyorum’ diye bağırdığı falan yok. E o kadarını Çağlayan’da biz de yapıyoruz.
 
Amerikan mahkemeleri 30-40 yıl önce nasılsa şimdi de aynı sistemle işliyor. Ama daha önce bol bol Western yapan Amerika’lılar bugün hukuk ve politika dizilerinden para kazanıyor. Çünkü o arada yaşananlar ve dolayısıyla da yazılanlar değişti, yoksa hukuk sistemi değil.
 
Çoğunlukla her ülkedeki hukuk sisteminde hem ilginç hem de dramatik kesitler mevcuttur. Malzeme insan sonuçta. Ayrıca Amerikan dizilerinde de hukuk sistemi gelişti de zaman içinde böyle bir dizi sektörü yarattı diyemeyiz. Orada dizi sektörü bu alanı çalışıp, buradan drama ve hatta komedi çıkartmanın yollarını buldu zaman içinde. Bizde de yapılması gereken budur.


The Good Wife
 
Bence bu konuya girişilmemesinin asıl sebebi, dizi sektörünün hala, farklı yazma alanlarına acil ihtiyaç duyacak kadar daralmamış olması. Töre, hastanede karışan çocuk hikayesinden, kızın babası tarafından vurulan sevgili, yıllar sonra çıkıp gelen gayri meşru mirasçı, gelin kaynana, öz üvey kardeş hikayelerinin hala su kaldırıyor olmasından. Western tarzı desen ‘düştük bir vadiye, çıkabilene aşk olsun’ kıvamında sürüp gidiyor. Gençlerin avukatlığa özendiği ülkenin orta yaş erkekleri hala mahallenin raconunu kesen adam olma hevesinde. Gerçi ‘panel kötü’ bahanesi bu yamalı bohça hikayeleri ne kadar götürür ondan da çok şüpheliyim. Dizi piyasası her an 7’den büyük bir depreme hazır fay hattı gibi sessiz şu günlerde…
 
Ne zaman yaparız?
Sanırım biraz daha bekleyeceğiz. Bu ülkede biraz haber izleyen, gazete okuyan kesim son 5 yıl içinde epeyce hukuk terimi öğrendi. Artık takipsizlik kararı nedir, Yargıtay ne iş yapar, Anayasa neden var, avukatın cübbesi neden düğmesiz falan gibi gerekli gereksiz pek çok detayı öğrenmiş bir kitle de var dizi izleyicisinin içinde.
 
Bizde de Good Wife’da olduğu gibi izlemesi şahane bir öykü ve bölüm hikayeleri çıkarıldığında her bölümde toplam sürenin % 10’unun bile geçmeyen duruşma sahnesine yetecek kadar adliye atraksiyonu da var. Kimsenin şüphesi olmasın.



Fairly Legal
 
Ama tabii ki adamların dizileri 45 dakika bizimkiler 120, pardon 160… Ya da neyse işte. Dolayısıyla bizim hukukun işlemeyişi ile değil de onların reyting sisteminin çok iyi işleyişi ile ilgili. Bugün ülkemizdeki gündemde olduğu gibi panelin de kökü B ve C’nin ne izlediğiyle çok ilintili. AB tek başına hiçbir işin tutunmasını sağlayamıyor. Geçenlerde konuşulmaya başladığını duyduğum ‘yatay reyting’ kanal yöneticilerinin kötü notları büyük patronlara bir izah şekli mi yoksa gerçekten böyle bir yayılma yaşandı mı zaman içinde anlayacağız.
 
Adliyeler henüz saray değilken…
İstanbul’un Avrupa yakasında Çağlayan’da yeni yapılan koca binada adaletin dağıtıldığı yer henüz bir saray değilken, Şişli’deki eski adliye binası hemen caminin karşısındaki ışıkların hizasındaydı. Bilen bilir oraya da sığılamayınca 2. bina da tutulmuş mahkemelerle icra daireleri birbirinden ayrı binalara alınmıştı.


Manild Manukyan (1914-2001)
 
İşte o ilk bina zamanın ünlü genelev patronu Matild Manukyan’a aitti. Adalet Bakanlığı kiracısıydı kendisinin. Kısa zaman önce baktığımda, kapıda hala MM diye metal plaka çakılıydı. Manukyan 2001’de öldüğü için TV izleyen genç nesil onu bizim kadar tanımaz, en fazla ismini duymuş olanlar vardır. Aynı zamanda bir vergi rekortmeniydi MM.
 
Yukarıdaki mevzu ile ne alakası var diyeceksiniz. Diziler ve adliye deyince nedense aklıma ilk gelenlerden biri bu oldu. Bizim adliyelerin kapısından başlayarak öyle hikayeler yaşanır, öyle hayatlar yanar, söner ki değme senarist yazamaz öylesini. Bir gün koridorda otur izle, gelenden geçenden nedenini sor, dinlediklerine şaşar şaşar da kalırsın. O yüzden hukuktan dizi olmaz demeyi bırakıp ‘şahane malzeme var ama biz beceremiyoruz’ demek lazım. Bu da böyle biline.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER