Bir Delinin Hatıra Defteri… Gogol
tarafından 1942 yılında kaleme alınan, farklı tiyatro grupları ve farklı
oyuncular tarafından defalarca sahnelenmiş önemli bir eser. Ancak Türkiye’de Bir Delinin Hatıra Defteri dendiğinde
akla ilk gelen iki önemli isim var: İlki, üç bölümden oluşan eseri toparlayıp ilk
kez sahneye koyan Genco Erkal ve 2008-2014 arası temsilleri kapalı gişe devam
etmiş olan Erdal Beşikçioğlu.
(Kişisel
bir not: Bir Delinin Hatıra Defteri’nin
benim için özelliği ise “Ben de Ranini.tv’de yazmak istiyorum.” dediğimde
Ranini’ye gönderdiğim iki yazımdan biriydi. Bir nevi referans mektubu.)
Eseri,
2014–2015 sezonunda Devlet Tiyatroları’nın oyunları arasında göremediğime çok
üzülmüştüm aslında. Taa ki Tatbikat Sahnesi’nin İstanbul’daki yeni sahnesini Bir Delinin Hatıra Defteri ile açacağını
öğrenene kadar. Fırsattan istifa hemen o yazımı bulup RaniniTv okurlarıyla
paylaşmak istedim zira güzelliklerin paylaşıldıkça çoğalacağına inananlardanım.
Onlar hazırlar. Peki, ya sen?
Oyunla
ilgili izlenimlerimi paylaşmadan önce yaşadıklarımı anlatmak istiyorum aslında.
Bir oyun düşünün internet gişesi açılmadan biletleri bitiyor. Biliyorsunuz,
Devlet Tiyatroları’nın biletleri oyundan on üç gün önce saat 10’da tiyatroların
gişelerinden;10’u 10 geçe ise internet gişesinden satışa çıkar. Birkaç
başarısız internet gişesi denemesinin ardından gişeye gitmeye karar verdim. 10’a
10 kala gitmem yeterli diye düşünmüştüm. Gittim ve sıra bana gelmedi. “Ya nasıl
olur?” derken bir sabah, saat 7’sinde gişeye yapıştım. Burada “yapışmak”tan
başka uygun bir fiil bulamadım. Temizlik görevlileri, benden önce sıraya giren
bir arkadaş dışında da kimse yoktu. Koltuklarda biraz tilki uykusunun ve saati
9 buçuk etmiştik. Bu seferde obamı gişenin önünce kurmaya karar verdim. Okumu
attım ve sırama geçtim. Önümde bir, arkamda beş kişi vardı. Saat 10’da gişe
açıldı. Kimlik ve cep telefonu numaramı vererek biletimi aldım. Arkamdaki beş
kişiden üçü ise bir sonraki temsili beklemek durumunda kaldılar. Onlar adına
üzülmüştüm ama asla yılmamaları gerektiğini söyleyip tiyatrodan ayrıldım. Ne
derler bilirsiniz: Yenildiğinde değil, vazgeçtiğinde kaybedersin.
Ve
oyun günü geldi. Temsili, temsil kadar efsane olan Hababam Sınıfı’nın ilk kez vizyona girdiği, eskinin sineması olan
Akün Sahnesi’nde izledim. Bilet gibi temsile de saatler öncesinde gitmem
gerektiğini bana söyleyen arkadaşa da selam olsun. Hemen sıraya girdim.
Kapılar, temsilden on beş dakika kadar önce açıldı. Açıldığında gördüğüm
manzara… Nasıl anlatsam. Hani esas kız mekâna girer, kamera alttan 360 derece çevresinde
döner ya onun gibiydi. Ortada bir vinç, vinçin tepesindeki kafeste biri. Herkes
fısıldaşıyor: “Vinçin tepesindeki kim?” O mu? Az sabır. Birazdan kafamızdaki
tüm soruların cevabını bulacağız.
Evet,
oydu! Erdal Beşikçioğlu, bir vinç kafesinin içinde temsile başladı. Ama karşımda
Erdal Beşikçioğlu yoktu. Popriçin tam karşımdaydı ve ilk kez bir “deli” ile göz
göze bakıyor, onu yakından izliyordum. Eric Morris: “Gerçek ancak olduğu yerden
yaratılabilir.” der ve Erdal Beşikçioğlu’nu Bir
Delinin Hatıra Defterini oynarken gerçekten oradaydı ve oydu.
Popriçin’in
beyni de bedeni gibi o kafese sıkışmıştı. Nasıl aklını kaybettiğini daha iyi
anlamaya başlıyordum. Çünkü o, etrafındaki insanlar tarafından hep hor görülmüş
basit bir memurdu. Bazen özgür kalmak, yeni şeyler görmek için vinçin yer
değiştiriyor, vinçin ince kolları üzerinde yürüyordu ama sıkışıktı işte her
şey. Git gide daha da çok deliriyordu.
Gogol,
trajikomik durumları kendine has bir yolla, daha çok “vurma” yöntemi ile
gönlüme taht kurmuş bir yazardır. Gogol’un bu özelliği ile Erdal Beşikçioğlu’nun
performansı birleşince seyrine doyum olmaz bir oyun ortaya çıkmıştı. Şimdi
söyleyeceğim şeyi belki milyarlarca kez söylemişimdir ama dayanamıyorum yine
söyleyeceğim. Bir delisin, vinçin tepesindesin, vinçi sürekli hareket
ettiriyorsun, tonlamalar yapıyorsun, gerçekten deliriyorsun. Er meydanı kavramında doz aşımı. Tiyatro sahnelerinde görmek istediğimiz
hareketler bunlar.
Erdal
Beşikçioğlu’nun performansından tekrar oyuna dönecek olursak Popriçin’i ne
delirtmişti bu kadar? Ne olmuştu da bu hale gelmişti? Hâlbuki işinde gücünde
olan bir devlet memuruydu o. Tabi ki AŞK! Dünyalar savaşı çıkartacak kadar
güçlü bir düşman aslında o. Popriçin’in aşkı dışında o güne (hatta bu güne)
ışık tutan ayrıntılar da yüzümüze yüzümüze vuruluyordu. Bazı durumlar hiç
değişmiyor aslında. Kamudaki aksaklıklar, çifte standartlar, baskılar… Zavallı Popriçin
ilk önce köpeklerle konuşmaya başlıyor devamında ise kendini İspanya kralı
zannediyordu. ( Hatta o “İspanya Kralı” babamı bir hanımla evlendirmeye bile
kalktı. :)
)
Oyun
ses efektleriyle, replikleriyle, kostümüyle, dekoruyla gerçekten harikaydı. Fazla
sisten boğuldum boğulmasına ama kimin umurunda.
Artık
o “deli” kendi evinde, Tatbikat Sahnesi’nde. Yönetmen koltuğunda yine Cem
Emüler ve Popriçin yine Erdal Beşikçioğlu. Üstelik (Bunu söylediğim için çok
üzülüyorum ama) Devlet Tiyatroları’nın “kontrolü” olmadan, daha özgür olacağını
tahmin ediyorum. Ne yapın edin sezon bitmeden bu oyunu izlemeden geçmeyin derim.
Künyesi ve bilet bilgilerini aşağıya iliştiriyorum. Şimdiden iyi seyirler.
Oyunun Tatbikat Sahnesi künyesi:
Yazan: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Uyarlayan ve Yöneten: Cem Emüler
Işık Tasarım: Musatafa Bal
Ses Efekti Tasarım: Tayfun Gültutan
Yönetmen Yardımcısı: Erdal Beşikçioğlu
Sahne Amiri: Yunus Daştan
Oynayan: Erdal Beşikçioğlu