Siyahın riyakarlığı,
kendi içine hapsedip kirletişi sevdayı bile, beyazın günahsızlığı, kendine
saklanıp kirlenişi sakınırken ve kırmızının dimdik bakışı, gölgeyi bile kendi
rengine boyayışı, günü geceyi apaçık ortaya koyuşu... Altıdan Sonra Tiyatro'nun
Eylül 2017'den bu yana sahnelediği III. Richard,
bize bu üç rengin dansını, kavgasını ve kadere teslim oluşunu gösteriyor sert
yorumuyla.
Sahnede olup biten
hiçbir şey seyirciye sürpriz değil belki-öyle ya
Shakespeare bu, 500 yıldır konuşulup durdu, tekrarlanmadık bir cümlesi kalmadı,
ama temsil biçimleri yepyeni, bambaşka-
zira Shakespeare hâlâ tüketilemedi, bize hâlâ yeni bir şeyler sunabiliyor ve
onun süzgecinden geçerken bugüne, bize, hayata ve kadere dair yine de yeni bir
şeyler söylenebiliyor.
Shakespeare'in
dünyasında hiçbir insan kusursuz, hiçbir sevda lekesiz, hiçbir iktidar sonsuz
ve hiçbir düşman zaafsız değildir, hayat gibi. Zaten bu yüzden bütün dünya bir
sahnedir ve sahne dünyanın aynasıdır.
Söz sahneden
açılmışken, Kumbaracı50'nin, ortasından iki kolonun
geçtiği sahnesinin oyuna, oyuncuya ve seyirciye kattıklarından da söz etmek
gerekir. Oyun alanında kolonların varlığı pek alışıldık bir şey değil, ama
Kumbaracı50 örneğinde görebileceğimiz gibi bu, oyunu ve
seyri imkansızlaştıran bir durum da değil. Kolonlar, oyuncular
için bazen görünmez: onlar yokmuş gibi oynuyorlar. Bazense önlerindeki bir
engele dönüşüyor kaçınılmaz olarak. Seyirci için yalnızca bir engel gibi
görülebilir ilk bakışta, ama tek yönlü düşünmemek gerek, bunun da artıları var.
Öncelikle, kolonların konumu seyirciyi, karşılıklı iki duvar önüne, yani
karşılıklı oturmaya zorunlu kıldığı için birbirlerinin tepkilerine tanık olmaya
da zorluyor. İkincisi, doğal olarak oyunun bazı kısımları görülemiyor; oyuncu
arkasını dönmüş olabiliyor örneğin ve karşılıklı konuşmada kişilerden birinin
yüzü tamamen görüş açısının dışına çıkabiliyor. Bu da, sahnedeki oyunun içeriği
kadar sahneye koyuluşunun da hayat gibi olmasını sağlıyor: Başımıza gelen ya da
çevremizde gelişen olayları da aslında alışıldık bir tiyatro sahnesini izler
gibi izleyemiyoruz; bazı boşlukları gördüklerimizle değil duyduklarımızla,
önceden bildiklerimizle ve güvendiklerimizle dolduruyoruz. Oyunu izlerken de
bunu yaşamak mümkün oluyor kolonlar sayesinde. Boşuna "İnsanı insana kolonla anlatan tiyatro" demiyorlar kendilerine, mekânın sahipleri…
Mekanın ruhuna (ve
zorunluluklarına) uygun olarak oldukça sade bir dekoru var oyunun. Fazlasına
hiç gerek olmadığını, oyun sırasında bizzat tecrübe ediyorsunuz, vahşetin kanlı
canlı önünüze serildiğini görünce. Haldun Taner'in yazdığı gibi, esasında tiyatro
iki kalas bir hevesten ibaret ve hevesi olana iki kalas -ya da iki kolon- bir
saray, iki tel bir taç ediverir; hem sahnede, hem de zihinlerde.

Bu yorumda
Shakespeare'in metninden fazlaca sayıda karakter eksiltilmiş. Ama bu müdahale
oyundan, III. Richard'ın ruhundan hiçbir
şey eksiltmemiş. Oyunun tanıtım broşüründe "Shakespeare
ustanın her şeyi mubah gören omurgasızlığıyla eze çiğneye, kanırta kanırta en
tepeye yükselen krallarından III. Richard, görmeyenler ve ille de görmek
istemeyenler için kim bilir kaçıncı kez tiyatro sahnesinde."
ifadesi var; bu benim açımdan oyunun metninde ve mizansende yapılan tüm
değişiklikler için tatmin edici bir gerekçe. Zira Richard'ın trajedisi,
etrafındaki insanları ve hikâyeleri sınırlandırarak azaltılacak türden bir
trajedi değil. İktidar hırsının kişiyi yok oluşa götürüşünün görkemli hikâyesi III. Richard, hem performansların
sağlamlığıyla hem de özgün işleyişiyle gücünden hiçbir şey kaybetmeden gözler
önüne seriliyor.
Shakespeare'in pek
çok önemli karakteri gibi Richard da kendisi hakkında ve çevresinde olup
bitenler üzerine düşünebilen, bunu da büyük bir ustalıkla yapan bir karakter.
Bu durum, onun hırsları ve arzuları kadar kederinin de büyük olması ve sonunun
böylece gelmesi sonucunu doğuruyor. Bir yazarın karakterine verebileceği en
büyülü ve en kahredici özellik işte budur.
Böylesine bir içgörü
ve dışarıdan bakışa aynı anda sahip olan bir karakteri bu özelliklerin
değerinden eksiltmeden sahneye koymak ve onu bir karikatüre ya da harcıalem bir
tipe dönüştürmeden oynayabilmekteki ustalık da bizzat Yiğit Sertdemir'e ait.
Onu her izleyişte daha çok sevmemin bir nedeni de bu; izleyeceğim şeyin
şahaneliğinden emin olarak otursam da koltuğuma, başka bir yönünü, başka bir
mucizesini gösterip yine de şaşırtabiliyor, yine alabiliyor aklımı.
Bana sorarsanız onun
olduğu sahnede geri kalan herkesin işi fazlasıyla zor, sadece işlerini iyi
yapmaları yetmez, ışığı üzerlerine çekebilmek için fazladan çabalamaları ve bu
çabayı gölde yüzen kuğuların ayakları misali görünmez kılmak zorundalar. Bana göre
bu oyunda bunu en iyi yapan kişi Clarence rolüyle Erkan Baylav oldu. Kendisini
öldürmeye gelen katillerle karşılaştığı sahnede önce dimdik durarak, sonra
çaresiz yalvararak oynadığı oyun beni gerçekten oturduğum yerde titretti.
Feride Çetin'in kifayetsiz Elizabeth'i giyinişi de ona keza, o ürkek ama
içindeki büyük hıncı gizleyemediği için bir türlü masum ve kırılgan olamayan
hesapçı bakışları uzun zaman çıkmayacak aklımdan.
Hiç kuşkusuz, oyunun
bu yorumunun en özgün yanı kahin karakteri. Yiğit Sertdemir'in Shakespeare'e
yaptığı Şekspiryen ekleme, oyunu hiç beklenmedik yerlere götürüyor, hem
hikâyeyi hem seyirciyi farklı boyutlar arasında gezdiriyor, izleyeni,
yabancılaşma ile seyircilik arasındaki salınımda soru işaretleriyle baş başa
bırakıyor, çok çok sevdim.
Neticede Richard
bildiğimiz Richard, İngiliz monarşisi her zamanki gibi entrikalar ve
ihanetlerle bezeli, insan kötü, hırslarına yenik, savaşsa da kaçsa da kaderinin
esiri ve suç, her zaman, her yerde suç… Yine de sürprizlerle dolu bir seyir ve
oyundan aklında sorularla çıkan seyirci mümkün. Shakespeare, zaten bunun için Shakespeare; tiyatro bunun için
tiyatro!
"Yaşasın yeni kral! Huzur içinde şimdi uykular!"
Künye:
Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Bülent Bozkurt
Yöneten: Yiğit Sertdemir
Dramaturg: Sinem Özlek
Kostüm Tasarımı: Candan Seda Balaban
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Müzik: Burçak Çöllü
Hareket Düzeni: Senem Oluz
Afiş Tasarımı: Önder Sakıp Dündar
Fotoğraflar: Yücel Kurşun
Yönetmen Yardımcıları: Burcu Özhızalan Yazıcı, İsmail Sağır
Asistanlar: Merve Karabulut, Mutlu Ünsal
Oynayanlar: Burakhan Yılmaz, Cemre Gümeli, Ceren Sevinç, Deniz Gürzumar, Eren
Demirbaş, Erkan Baylav, Feride Çetin, Tolga Bayraklı, Yeşim Sarı, Yiğit
Sertdemir