Bizim Hikaye: RahDen - Mesele ne yaptığın değil..

Bizim Hikaye: RahDen - Mesele ne yaptığın değil..
Evet, bir Rahden yazısında daha buluşmak temennisiyle -kendi kendine gelin güvey olmuşsun sen diyenleri buraya alayım- ayrılmıştık. Aslında yapmak istediğim başka bir şeyler vardı ama benim. Ama hayatın deli koşuşturmacası; kan, ter, gözyaşı buna asla izin vermez diye aklımda çok uzak bir köşeye atmıştım. Kadercilik, boyun eğme, oluru yok, cık cık cık… Derken derken… Yazmayı bu kadar çok seven ben, tabii ki bu kadar çok sevdiğim bir eylemi yapmak ve hayatın balyozundan kaçmayı en çok istediğim zamanlarda bir fırsatı değerlendirmek, yaratmak için durmadım, duramadım. Hayrolsun!. O yapmak istediğim şey ne diye merak ediyorsan -Allah aşkına birisi merak ettiğini söylesin ama ya- yakında anlayacaksın. Çok yakında. Çok çok yakında. After the finger.

Ben bu iki deliyi en son nerde bırakmıştım? Hmm… Hatırladım, hatırladım. En son Deniz’e bel altı küfür sıralıyordunuz, hatırladım. Gerçi bu kız sürekli hakaret yediği için bir şekilde, en son bıraktığım yer de olmayabilir bu. Her zaman bıraktığım yer orası galiba. Düşüneyim ben bunu bir. Sahi ne oldu? Biraz üzüldünüz değil mi son bölümden sonra? E kötü kızdı hani? Şeytandı? Saf kötüydü? Ateşler, alevler, cehennem temaları YA NA CAK SIN!!! Puf, puf. Hı? Neyse oralara da geleceğiz. Kendi kendine gelemiyorsun belli ki, beraber gelmeyi deneyelim bu sefer de. Yıldım senden, yıldım. :)

En son hademe odasında bırakmıştık bizim ikiliyi. Bir balo lafı dönüyordu. Ne zaman olacak acaba diye düşünürken çok bekletmediler bizi. Pembe kazağı ve saçtığı ışığıyla Deniz girdi sahneye. Ne kadar da kötü kalpli bir kız. Gülümsüyor, herkesle fotoğraf falan çekiliyor. Kötü kız. Hani daha önce konuşmuştuk ya -kendi kendime konuştuğum şeye seni de dahil ediyorum ama yadırgamıyorsun inşallah- bu çifti okumak zor diye. Deniz’i okumak daha da zor diye. Mesela Rahmet’i gördüğünde değişen bakışlara dikkat etmen gerek. Geçen bölüm çocuğa yapmadığını bırakmayan kalbi kırık bu kızın ertesi bölüm yine yumuşamasını neye yoracağını biliyorsundur bence sen. :) Ya bir insan başka bir insana bu kadar güzel bakmamalı.

“Aşık olduğun kızın nerde olduğunu ablasına mı soruyorsun? Çok ilgili bir aşıksın gerçekten.” Rahmetciğim bu kızın bir tane bile boş repliği olmuyor sana karşı. Birazcık dinlesen mi acaba? Kafanı açar, ufkun genişler.

“Tabii ki biliyorum ama sen öğrenmeyi hak etmiyorsun.” Neden hak etmediğini sen biraz daha düşün Rahmet. Çok zekisin ya, düşün sen.

Mesela kıskançlıktan elindeki ruloyu Deniz'le Tolga’ya fırlatacağını bir an düşünen tek kişi değilimdir bence. Deniz o kadar farkında ki her şeyin. Bir de göz kırpıyor. Tabii biz alışık değiliz esas kızın algı düzeyinin bu kadar gelişmiş olmasına. Sen elinde mendil ağlayacaktın Deniz, sevdiğin adam için. Seni ezecekti, hor görecekti, onla bunla takılacaktı falan. Sen de etrafında dönecektin. Seni kıskandırırken kıvranacaktın. Ühü ühü. Senin bir kadın olarak dizilerdeki misyonun bu. Böyle şeyler yapma, sonra bel altı laflar yiyorsun. :(

“Benim yaptığım bir şey yok oğlum, sen yanlış anlamışsın.” Sen bir gerildin gibi Rahmet bunu söylerken. Hayırdır? Ne anladın ki?

Tolgacığım bu ikisi birbirine aşık olduğu için deli gibi, gaz fren modunda hayatın doğal akışı gereği arada oluyor öyle. Bak Deniz’e. Geçen bölüm alev okları fırlatıyordu Rahmet’in üzerine. Mehter Marşıyla saldırıyordu. Bu bölüm yine yumuşadı bir şekilde. Takılma sen. Üç harfli bir kelime işte. Hem sebep, hem sonuç.

Seni gördüğü zaman kimyası değişiyor resmen. Çarpı iki kontrolden çıkıyor.” Aşkın pek çok tanımı arasına bir yenisi daha eklendi. En büyük kontrolsüzlük değil miydi aşk zaten? Ya da daha doğrusu aşk, kontrolü karşındaki kişiye verecek kadar kontrolsüz olma hali değil miydi?

Adam sana nedenleriyle sonuçlarıyla yaşadıklarını ve neden hayallerinden vazgeçtiğini anlattı Derin. Keşke birazcık anlamaya çalışsaydın. Lafta değil, gerçekten anlamaya çalışsaydın. Keşke... Derin’i öpmemen ve ondan bir nevi uzaklaşman hoşuma gitti Rahmet. Ama diyorum bazı sınırları artık çok geç olmadan çiz. Senin yüzünden sürekli günah keçisi ilan edilip hakaret yiyen birileri var çünkü. Senin suçlarının da omzuna yüklendiği birileri… Bir dişi. Bir kadın. Allah Allah…

“Konuştuğumuz şeyler o kadar azdı ki daha başlamadan bitti.” Doğrusunu bildiğim yalanları dinlerken ben de aynen böyle oluyorum. Bir ortamda Deniz varsa Rahmet’in bütün ilgisinin Deniz’e dönmesi kaç puan peki?

Parti olayı beni çok gerdi açıkçası. Bu kelimeye alerjim olduğu için artık tırnakların birinci sırasını kemirip ikinci sıraya geçmiştim ben çoktan. Neden diye sorma. Nedenini bence gayet iyi biliyorsun. Rahmet’in asla tanışmasını istemediğim eski bir matematik profesörü vardı. O geliyor aklıma istemsizce. İlginç…

Ama hiç beklemediğim yerden geldi gol. Derinciğim ablan alenen taciz edilmiş. Bu durumu “Abuk sabuk bir videosu.” diye geçiştirmek senin kadar iyi -Bir daha söyle. İyi. Bir daha. İyi. Şimdi kızlar. “İyi.” Bütün erkekler. “İyi.” Hep beraber. “İyi.”- bir kıza yakışmıyor.. Ama bunu duymaya daha fazla dayanamaman Rahmet, çok güzel oluyor. Çok hem de. Erkekler sevecekseniz böyle sevin.

Şimdi mesela Deniz’i neden seviyorsun diye soruyorlar. O anda insanlar: “Yoo.'' Kız net. Kız ultra gerçekçi. Derin’e söylediklerinden sonra nasıl sevmeyelim? Ne asıl?

“Bayılıyorsan bu haline bayıl. Profesör olma ihtimaline değil.” Derin, Rahmet’i hademe olduğunu bilerek öptü diyen herkese selam olsun. Bu durum Rahmet’ten bir profesör yaratma ve istemediği halde sırf kendisi doğru olduğuna inandığı için çocuk adına kararlar alma hakkını kendinde gördüğü gerçeğini değiştirmiyor. Bu senin verebileceğin bir karar değil Derin. Hademe olmak “Böyle kalmak istiyorsan.” denilecek bir şey de değil. İnsanlar adına onları anladığımızı belirttikten sonra kararlar alamayız. Niyetimiz ne kadar ‘iyi’ de olsa bunun yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Böyle bir hakkın yok tatlı kız. Çünkü böylesinin adı arkadan iş çevirme oluyor. Biraz da iki yüzlülük. Az biraz da insanları yönetme.

“Eğer gerçekten sana aşık olsaydı Tanrıça bile gelse aklını karıştıramazdı.” Gerçek şu ki bir Tanrıça geldi. Bir Tanrıça geldi ve hem Rahmet’in hem de bizim aklımızı çok pis karıştırdı.

Deniz'in çocuğa yaptığı şeyi çok beğendim. Bayıldım hatta. Sen gidip kızın birini haplayacaksın, sonra da videosunu çekeceksin ve bu yanına kalacak öyle mi? Queen hak edene hak ettiği gibi davranır tatlım, yapacak bir şey yok. Ne kadar acı? Babanızın size böyle bir konuda inanmaması ne kadar da acı. Deniz’e empati yapmak hiç tercih etmediğin bir şey, biliyorum ama yine de deneyelim biz. Ha, bunun için cezalandırılıp sürgüne gönderilmek peki? Denesenize ya. Taciz konusunda, tecavüz konusunda, şiddet konusunda kendi çocuğunuza inanmayı denesenize. Kızın üzerinde nasıl bir tahribat yaratmıştır kim bilir? Gerçi özür dilerim, bu senin pek de umrunda değildi, sorry.

Bir şey soracağım. Derin’e bu kostümü kim giydirdi? Kız bir de kafayı buldu. Sarhoş melek, tövbe tövbe. Buradaki “Sıkıcısın.” repliklerinden bizlere mesaj mı çakıyordu sayın senarist? Mükemmeliyet kanatları, cennet teması, huriler, Rahmet isimli bir çocuk… Birazdan da Nihat Hatipoğlu giriş yapacak. Sinirlerim bozuldu benim. Beni salın, devam edin siz.

“Sen bu çocuğun tuzağına nasıl düştün?” Deniz burda duraksadı. Bakışlarındaki o şeyi gördün mü sen de?

“İnsan her içtiğini kontrol edemiyor?” Ben biraz gerildim. Bilmiyorum seni de gerdi mi bu. Deniz, ses tonunda ne var?

“Niye böylesin ya sen?”

“Nasılım?” Rahmet gerçekten duygusal zekanın bu kadar geri olması… Kız güzel bir laf söyle diye nasıl beklentiyle bakıyor.

“Böyle işte.” Rahmetciğim böyle bakma. Laf söz oluyor sonra. Birisi görse yanlış anlayacak. Çok dikkat çekiyorsun, yapma. Birbirinize bakmayın. Göz teması yasak olsun bu ikisine.

“Sanki yarının yokmuş gibi yaşıyorsun.” Birbirinize temas etmeden durabilme ihtimalinizi sevdim ben sizin.

“Belki de yoktur, ne biliyorsun?” Hah. Parti ya, bir şekilde olay gelecek, bulacak bizi, patlayacak bize. NE DEMEK BELKİ DE YOKTUR? Nasıl acılar bunlar, bunlar nasıl acılar? Hayır, ben güvenemiyorum senaristlere. Bu kadar ince ince işleyen kişiler, hayatta boşuna yazmaz bunu. Benim kafamda birleşti birkaç parça.

Karanlık oda sahnesi, o kırgın ses tonuyla partiye eksik kalıp ölürsün falana verilen “Belki de.” cevabı.

Kıymetli olan vaktim.” repliği. Ya biz, maksimum 15 dakika sahnesi olan bir yan çiftiz. Yapmayalım. Yok. Dıt. Hiç gerek yok. Zaten bir dizi çiftini izleyerek çekilebilecek tüm acıları zamanında çektik hiç merak etmeyin. Biz sıramızı savdık. Ben kıyamam Deniz’e. Düşündüğüm şey çıkmasın. Neyse sustum, kötü düşünceleri savalım.

Deniz seni izlemek içimde gerçekten çok garip bir hüzün bırakıyor. Gülüşün, ses tonun, mimiklerin, her şeyin… Anlam veremiyorum. Neden böyle? Gerçi veremiyordum desem daha doğru olur.

“Ben Tolga’ya bitti dedim, kapandı gitti… Ama Derin seninle beraber olmayı bekliyor.”

“Ben gerçekten onla birlikte olmak istiyorum.”

“Ol o zaman Rahmet. Neyi bekliyorsun?” Şu kızın duygusal zekasının yüzde biri Rahmet’te olsa hepimiz rahata ermiştik.

“Sen benden değil, kendinden kaçıyorsun canım. Bunu kabullendiğinde gel, buralardayım.”

“Olmasan keşke.” 

Rahmet, aşk korkakların değil, cesurların işidir. Şu an yaptığın şey Derin’i kullanmak, onun duygularıyla oynamak. Onu kendine ve duygularına kalkan olarak kullanmayı bırakman gerek. Tamam, ayrıldın bir nevi ondan ama kapat artık bu konuyu tamamen. Çok uzadı. Derin’e aşık olmadığını, Deniz’e aşık olduğunu bile bile, sırf adının önüne yerleştirdiğiniz üç harfli bir sıfat var diye, Derin'le olsun isteyen arkadaşlar, üzgünüm, aşk sizin de işiniz değil. Çünkü aşk bir galibiyet değil, mağlubiyettir. Aşk, insanın kendine karşı en büyük mağlubiyetidir hem de. Bir galip arıyorsanız onun burda işi yok. Varsa da adına aşk denmez zaten.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER