Beyaz Diş: Dünya klasiği bu kez animasyon olarak perdede

Beyaz Diş: Dünya klasiği bu kez animasyon olarak perdede
Animasyon çıkışlı Alexandre Espigares, ilk uzun metraj denemesinde Jack London’ın dünyaca ünlü eseri “Beyaz Diş”i (White Fang) uyarlıyor. Espigares, meraklı bir kurt yavrusu olan Beyaz Diş’in hayatını, mücadelesini, gelişimini ve birbirinden farklı karakterdeki üç sahibiyle olan ilişkisini konu alan hikayeyi kendine özgü çizgileriyle anlatıyor.

Kitabın aksine film biraz ileriden, Beyaz Diş’in kardeşlerinin ve babasının çoktan öldüğü, annesi ile bir başlarına kaldığı yerden başlıyor. Annesi Kiche, meraklı yavrunu bir vaşağın saldırısından korurken yaralanıyor ve birkaç günlük iyileşme süresi boyunca zorlu geçen Yukon kışına ve henüz yavru olmasına karşın annesine bakma görevini üstüne alıyor. Kendilerine yemek ararken Kiche ve yavrusu yerlilerin yaşadığı köye gidiyor, köyün büyüğü Gri Kunduz ise bir zamanlar kızak çeken Kiche’yi tanıyor ve yavrusuyla birlikte onu köye alıyor. Beyaz Diş’e de adını o veriyor. Kitabın aksine köydeki tek yavru olan Beyaz Diş burada kendisini kanıtlamak için mücadele ediyor, uğraşıyor, didiniyor. Annesi Kiche başka bir yerliye satıldığında ise grubun liderliğini üstlenmek üzere diğer köpeklerle mücadele etmek zorunda kalıyor (film bu şiddeti göstermiyor). Sonrasında Gri Kunduz, Beyaz Diş ile birlikte köyünü kurtarmak için Yukon’a gidiyor, burada Güzel Smith’i ile karşılaşıyor. Güzel Smith’in oyununa gelen Gri Kunduz Beyaz Diş’i satmak zorunda kalıyor ve Smith Beyaz Diş’i köpek dövüşlerine sokuyor. Karşısına çıkan her köpeği haklayan Beyaz Diş ikiye karşı tek başına olduğu dövüşte yaralanıyor, ancak o sırada Yukon şeriflerinden Weeden Scott dövüşlerin yapıldığı mekanı basıp Beyaz Dişi kurtarıyor. Beyaz Dişi istemeye istemeye sahiplenen Weeden ve karısı Maggie, ona önceki iki sahibinin aksine sevgiyle yaklaşıyor, karşılığında da aynı sevgiyi ondan görüyorlar. Öyle ki Weeden’ın eski düşmanı eve gelip intikam almaya çalıştığında Beyaz Diş onları korumak için canını ortaya koyuyor.

Jack London’ın “Beyaz Diş”ini (White Fang) okuduğumda 11 yaşındaydım sanırım. İngilizceydi,  ama başlangıç seviyesindekiler için hem basitleştirilmiş hem de kısaltılmış bir baskısıydı. Yine de hemen her detayını daha dün okumuş gibi hatırlarım, bazı detaylarını yaşımın verdiği toylukla kaçırmış olmama rağmen beni derinden etkilenmişti, henüz bir çocuk olan ben için bile hikayesi oldukça güçlüydü. Dolaysıyla filmden beklentim de yüksekti. Bu bakımdan filmin yapımcıları arasında festival izleyicilerinin yakından tanıdığı Canal+’un yer alması önemli.


Beyaz Diş animasyonu çizgileri itibariyle bana Disney animasyonlarını hatırlattı. Evet, Beyaz Diş’teki karakterlerin hatları daha keskin, biraz daha sert. Dolayısıyla da çocuk dünyasından biraz uzak, Disney’in o yumuşak hatlarına sahip değil. Yine de sahneleri ve tekniği itibariyle insana 90lardaki klasikleri hatırlatan bir tarafı var. Hikayesi itibariyle yeterince nostalji kokan filmin çizgileri de tüm o sertliğine rağmen insana samimi geliyor, geçmişi hatırlatıyor. Beyaz Diş’in yavruykenki tatlılığından söz etmiyorum bile!

Beyaz Diş ile ilgili önemli bir nokta var: Filmden alacağınız keyif ile beklentiniz arasında ilişki. Alexandre Espigares her ne kadar bir çocuk animasyonu ile yetişkin animasyonu arasındaki o ince çizgiyi korumayı başarmışsa da bazı tavizler vermek durumunda kalmış. Şiddet öğelerini (Beyaz Diş’in köpek savaşları ya da Güzel Smith’in ona saldırması) göstermemesi bir artı, ebeveynlerin çocuklarını korkmaksızın filme götürmesine imkan tanıyor. Buna karşın senaryodaki kimi değişiklikler, hikayenin yapısına zarar veriyor. Evet, bir Amerikan yerlisini alkolik göstermemelerini anlayabiliyorum, hatta bu haliyle çok daha masumane olmuş ama Weeden Scott ile Gri Kunduz arasındaki farkın daha belirgin olmasını dilerdim. Zira Beyaz Diş’in karakter gelişiminde onun otoriter tutumu etkin bir rol oynuyor. Ancak bu halinin çocuklar için daha uygun olduğu da bir gerçek.

Kitabı okuyanlar için 85 dakika kısa gelebilir, zira karakter gelişimine dair kafalarda soru işaretleri bırakan tarafları var; Beyaz Diş’in aniden acımasız bir katile dönüşmesi gibi. Kısacası izleyiciye sindirme imkanı pek tanımıyor. Fakat zaten yeterince durağan bir film olduğunu düşünürsek süreyi uzatmanın özellikle de çocuklar için filmi sıkıcılaştırabileceği de kaçınılmaz bir gerçek. Dediğim gibi, eğer Jack London’ın o sert, acımasız ve gerçek Beyaz Diş’ini bekliyorsanız, biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Fakat 13 yaşa bile hitap etmekte zorlanabilecek olan öylesi sert animasyonun aksine 10 yaş ve üzerini rahatlıkla götürebileceğiniz böylesi bir Beyaz Diş’i ben tercih ederim. Zira benim çocukluğumda okuduğum daha basit ve o daha masum olan kısa Beyaz Diş’e daha yakın bir animasyon olmuş. İnanılmaz Aile 2 vizyona girmeden önce çocuklarını sinemaya götürmeyi isteyenlere duyurulur.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER