İstanbullu Gelin: Süreyya kimi affetti?

Süreyya, Faruk’u değil kendini affetti. Çünkü yukarıda söylediğim gibi sonradan haksız olduğunu anladığı bir sebep yüzünden hiçbir şey söylemeden, izahat izni ve açıklama şansı dahi vermeden “Bitti!” deyip gitmişti. Fakat sonra öğrendi ki  olup bitenler onun düşündüğü gibi değildi. Yani aslında “bir hiç uğruna, olmayan bir şey uğruna” gitmişti. Ve bunun bir müeyyidesi olmalı insan zihni için. Faruk, onu terk ettiği için Süreyya’ya bir daha bir şey demedi. Bunun konusu dahi bir daha geçmedi. Gitti onu Prag’ta buldu; getirdi ve bu konu bitti. Böylece zamanında yapılmış bir hata, uçsuz bir çemberin içinde sonuçsuz kalıverdi.
 
İnsan zihni çatışmaları çözmek ve dengesizlikleri gidermek üzere kurgulanmıştır. Bir yerde bir eksiklik ya da fazlalık; dengesizlik yaratacak herhangi bir bulanıklık varsa bunu hemen çözmek ister. Süreyya Prag’ın müeyyidesini görmedi. Ve bu yüzden kendini içten içe suçlu hissetti. Tıpkı Faruk’un o kadınla ilişkisi açığa çıkmadığı her gün içi içini yemesi gibi. Bir kabahat işlediğinizde ortaya çıkana kadar diken üstünde ecel terleri dökersiniz. Hatta sırf bu yüzden kimisi gidip ‘Ben yaptım!’ der, itiraf eder. Diyeti neyse çekip bu mevzuyu kapatmak için. Bitsin diye. Aksi halde yaptığının karşılığını görmediği için ve bir gün muhakkak göreceği korkusuyla insanın içi içini yer. Çünkü insan, tamamlanmayan çemberleri, dinmemiş huzursuzlukları sürekli yaşamaya devam eder. Ve tamamlanana kadar da huzura eremez. İşte Süreyya’nın yaşadığı bence böyle bir şeydi. Bilinçaltında Faruk’u bırakıp Prag’a gitmesinin ağırlığını ve bunun sonuçlarının sorumluluğunu hep hissetti. Bu yüzden bu olayı öğrendiğinde zihninden Faruk’un onu sevdiği ve zamanında onun Faruk’a haksızlık ettiğine dair replikler geçti.
 
Süreyya, kendini affetti. Bu yüzden bu kadar kolay olmuş gibi göründü. Süreyya bir süredir belli ki bir ‘Prag pişmanlığı’ yaşıyormuş. Yoksa böyle bir refleks veremezdi.  Hem insan, kendinden uzun süre nefret edemez. İnsan kendisiyle uzun süre küs kalmayı bile beceremez. İçten içe belki de ödeşmiş oldu; ödeşmiş olduğunu düşündü bilinçaltında. Faruk’tan çok kendisiyle. İlk andan sonuna kadar zihninden geçenler Faruk’u affedip affetmemekle ilgili değil, kendini affetmekle ilgiliydi. İlk araba sahnesini ve Esma’yla çimlerdeki konuşmayı bir de bu gözle izlerseniz belki bana hak verirsiniz. Özellikle çimlerdeki dertleşmeyi. Süreyya, Esma’ya ‘sen’ diye hitap edecek kadar yalın ve çıplaktı. Ve bu haldeyken düşündüğü şey; bu konudaki en saf duygusu ‘Hak ettim mi?’ oldu…


 
En başından itibaren tüm düşündükleri, her söylediğiyle kendini affetmek için programladı kendini. Affedilmeye ihtiyacı vardı ve affetmeye hazırdı kendini. Bu yüzden bu kadar çabuk oldu. Prag ucu açık kalmış bir çemberdi, sonunda bu döngüden kurtuldu…

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER