Popstar mevzuu bende derindir. İlk Popstar yayınlandığında
gençliğimin tatlış baharında "Abidin mi kazanacak Barış mı yoksa arka kulvardan
Firdevs gelip ikisini de geçecek mi" diye uzun uzun düşünmüşlüğüm vardır. Abidin
tam da final zamanı Firdevs’e âşık olduğunu ilan ettiğinde Firdevs’in düşecek
oylarını düşünüp üzülmüşlüğüm, Bayhan’ı gizli gizli sevmişliğim yok desem,
yalan olur.
Televizyon izlemeyi seven ve
reality showlara fazladan ilgi duyan birisi olarak (Şimdiki nesil
anlamakta zorlanabilir ama o zaman internet böyle elimizin altında değildi,
telefon hattı kullanılarak bağlanılırdı ve ADSL henüz hayatlarımıza
girmemişti, oradan uzun uzun program izlemek yoktu o yüzden.) Popstar’dan çok
etkilenmiştim ne yalan söyleyeyim. Bir kere pattadanak Armağan Çağlayan girmişti hayatımıza. Zekiydi ve aşırı eleştireldi. İnsanlara
kusurlarını bu kadar pata küte söylemek bize ayıp diye öğretildiğinden Armağan
Bey’in o zamanki halleri aşırı seyirlikti. Dediğim gibi o zaman yabancı
programlara böyle erişimimiz olmadığı için bunun bir jüri tipi olduğu ve
aslında Armağan Çağlayan’ın emsallerinin yanında aşırı kibar kaldığı gibi
bilgiler yoktu elimizde. Sonra o sırada onlarca O Ses Türkiye de görmemiştik
henüz ve yarışmacı arkadaşların -en azından bir kısmının- şöhretlerinin ileride
de süreceğini sanmıştık. Ne naif ve ne tatlıymışız.
Yıllar yıllar geçti, aralarında
türlü çeşitli Popstarlar da olan binlerce yarışma izledik. Özellikle O Ses
Türkiye ile birlikte kendine nazik süsü veren jüri konsepti geri döndü,
yarışmacıları ittirip kaktırmanın modası geçti. İttirip kaktırma işi bitti ama
yarışmacıların çok istisnai durumlar haricinde pek de meşhur olamadığını gördük
ve bu da haliyle mevzuya verdiğimiz önemi azalttı. Sadece bu değil elbette, o
kadar çok yarışma ve o kadar çok SMS görevi düştü ki izleyiciye, her yarışmaya
yetişemez olduk haliyle. Yarışmaya da doyduk, yarışmacıya da. Zaten dünya da o
kadar başka yerlere gitti ki oturup ‘Ne oldu bu Popstar?’ diyen de olamadı pek.
Şimdi bunca zaman sonra Popstar,
Armağan Çağlayan, Bülent Ersoy, Can Bonomo ve Deniz Seki’den oluşan jürisiyle
Kanal D ekranlarında geri döndü, üstelik sunuculuğunu da Osmantan Erkır
yapıyor. Teknoloji geliştiğinden mütevellit jürilerin önünde emojiler var
anladığım kadarıyla, bir de içerikle ilgili açıklama yapıldıysa bu dediğimi
görmezden gelin lütfen ama pop olan çok az şey var izlenecek, bildiğin bir ufak
açıp efkârlanacak ortam var şarkılarda. En pop şarkı bile damardan damardan
söyleniyor (Birkaç istisna hariç elbette), artık Bülent Ersoy’un gözüne girmek
için mi yoksa toplum olarak ruh halimiz arabeske kaydığı için mi bilemiyorum. Emojilere
ilave olarak programın 2003’te değil de günümüzde geçtiği gösteren bir diğer işaret
ise jürideki Can Bonomo. Bülent Ersoy’la
yan yanalıkları tatlı bir çelişki gibi hayal edilmiş olabilir ama en azından
ilk bölüm için söyleyebilirim ki; değil. Can Bonomo’yu severim, o ayrı. Üç
jürinin de koltuğu varken Bülent Ersoy’un tahtı var misal, bir zamanlar
bu çok etkileyiciydi belki ama artık değil. Sonra misal Armağan Çağlayan’ın ‘laf
sokmaları’, ‘Kilolu olduğunuz için olabilir mi acaba?’ demeleri geçmişe bir
özlem adeta, yeni bir şey değil.
"Zamanı geçmeyen bir klasik"
tanımını "sıradan ve sıkıcı bir tekrar"dan ayıran şeyin ne olduğunu yazıya
dökemem belki ama gördüğümde bende uyandırdığı hisse bakarak hemen anlayabilirim. Popstar 2018'in nazarında ikincisi
olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. İzleyenlere iyi seyirler ve
programa bol reytingler dilerim.