Siyah Beyaz Aşk: Ayrılık Aramızda Bir Köprü*

Siyah Beyaz Aşk: Ayrılık Aramızda Bir Köprü*
Ayrılık, zaman değil, yol değil/ Ayrılık, aramızda bir köprü… / Kıldan ince, kılıçtan keskin. 
Ayrılık, aramızda bir köprü. / Seninle diz dize otururken de..*
Ayrılığın da güzeli olur muymuş demeyin. Bir köprünün iki ucunda, çaresizce aynı yöne bakabilmeyi dilerken, sevdiğini hayatta tutmanın tek yolunun ayrı yollarda yürümek olduğunu söyleyebilecek kadar cesursa bir adam, o ayrılıkta başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir tat vardır. Acı çekmek ve o acıyı göstermemek için yumruğunu ısırmak bir yana, kendinden vazgeçmenin ama bunun ağırlığını da zaten yorgun olan kadına yüklememenin cesareti var Ferhat’ın gözyaşlarında. Aslı “kendimi kaybettim” diyerek son derece haklı bir isyandayken Ferhat’ın da kendinden vazgeçişini görmezden gelmişim bu güne kadar. O “kötü” olduğu için değişmek zorundaydı ama ne olursa olsun, o da yolunu kaybetti bu aşkta. Ne yapacağını bilemediği oldu, her söze inanıp Aslı’yı hırpaladığı hatta ondan vazgeçtiği çok oldu.  Bir yandan hiç tatmadığı duygularla ve aşkla çoğalırken öbür yandan bastığı yer kaydı gitti ayağının altından. Korkak dedim, kızdım âşık olmayı bilemiyor diye ama göz ardı ettiğim çok önemli bir şeyi fark ettim; Ferhat Aslan yıllardır büyüttüğü yalnızlığından, kimsesizliğinden vazgeçti Aslı için. Şimdi ne yapalım? Terazinin bir kefesine sahip olduğu her şeyi kaybeden Aslı’yı, diğer kefesine de hiçbir şeye sahip olamayışını kaybeden Ferhat’ı mı koyalım?
 
Aslı’nın aşkını kibir zannetmesi Ferhat’ın sevilmeyi bilmemesinden. Kim yalnızca ve yalnızca “Ferhat”ı sevmiş onda bu güne kadar? Yeter; zavallı aşkının tek mirasını ve iktidarı sevmiş, Yiğit; ağabeyliğini sevmiş, hayatına giren kadınlar boyunu posunu, güçlü duruşunu sevmiş, Namık ise –gerçekten sevdiyse eğer- kanını, yerine hazırladığı veliahdını sevmiş. Ve o boş aynalar tek bir şey göstermiş; sevilmek için güçlü olmak zorundasın. Sonra bir kadın girdi hayatına, herkesin güç dediğine zayıflık dedi, herkesin hayran olduğuna hastalık; Ferhat’ın itinayla yok saydığı taraflarına dokundu. Kendince o kadar layık değildi ki o aşka, Aslı’nın olmazları oldurma inadını lütuf zannetti Ferhat. Gördüğü umuda gülümseyen Aslı’yı zafer kazanmış birine benzetti çünkü aşkla savaş halindeydi.
 
Peki, aslında olan neydi? Kendine rağmen âşık bir kadın vardı karşısında. Aşkın büyüsü öyle kuvvetliydi ki; Aslı bir müddet görmezden geldi neyi kabullendiğini. Ondan kaçmaya yer arayan imkânsız aşkını ürkütmemek için hiç bakmadı karanlığa, hep cılız da olsa bir ışığa tutundu. Başardı da aslında, beyazını dokundurdu değişmez denilen adamın ruhuna. Ama öyle bir an geldi ki, doğrudan olmasa da Ferhat’ın yanında kalmayı seçmesi köklerini ayırdı tutunduğu topraktan. Ve acıyla fark ediş eş zamanlı geldi; onu Aslı Çınar yapan mesleğini, koşulsuz sevgi kaynağı abisini, hayat veren ellerini, merhamet eden yüreğini, korkan ruhunu ve masumiyetini kaybetmişti. Cüneyt’e o silahı doğrulttuğunda bakışlarındaki acımasızlıktan korktum ben. Hiç ihtimal vermiyordum ateş edeceğine ama tereddüt bile etmedi. Kesin bir kayıtsızlığın ardından büyük bir kırılma yaşadı ve âşık olduğu adama dönüştüğü için kendini suçlayarak itiraf etti; “ölüyorum görüyor musun?” Bu sözleri duyan Ferhat’ın yüzünün aldığı hali anlatmaya yetecek kelimelerim yok maalesef; bütün hücreleriyle kendinden nefret etti. Aslı’nın o gece rüyasında Ferhat’ı vurduğunu görüp onun için korkarak uyanması da yaşadığı ikilemi nefis gösterdi; nefret ettiği şeye âşıktı aynı zamanda. Söylemesi yapmasından bin kat daha kolay olan bir karar verdi; “seni sevmek istemiyorum artık!”  İnat dedi, çok büyük yanlıştı dedi, hep âşık oluşu yüzünden hırpaladı kendini. Tıpkı âşık olduğunu kabullenmek gibi, bu şekilde vazgeçmek de kolay değildi ama Aslı kendini seçti.
 
Bu iç acıtan ayrılıktan kendimizi sıyırıp içinde herkesi ve her şeyi saklayan Emirhan Konağına bir bakalım şimdi. Cüneyt’in bitmek bilmeyen şansı, Gülsümün aşırı şanssızlığıyla birleşince ortaya patlamaya hazır bir bomba çıktı. Abidin’in Necdet bebeğin babasının Cüneyt olduğundan haberinin olmadığını zanneden Gülsümün bu açığını iyi kullandı Cüneyt. Kabul etmek gerek nefret ettirdiği kadar kahkaha da attırıyor inanılmaz pişkinliği. Kurnaz da bir taraftan, hem cinayetin kanıtından kurtuldu hem de zamanında yaptığı bir kayıtla özgürlük biletine kavuştu. Planı kâğıt üzerinde kusursuzdu ama drama kuralları gereği ölmeyi çoktan hak ettiğinden onun için kolay bir kaçış olmayacağını tahmin ettik. Azad yine yerinde bir müdahaleyle hem Yeter’in takdirini toplayacak hem de Ferhat’ı elini kana bulamaktan kurtaracak gibi görünüyor. Zira Yiğit’le yaptıkları konuşmada savcı kimliğinin doğal olarak kardeş kimliğinden önce geleceğini açık seçik söyledi. Zaten bir de akıbeti belirsiz Şahin Cigal meselesi var, Yiğit ve Ferhat’ı bu şekilde karşı karşıya getirmek yeteri kadar zorlayıcı olacaktır.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER