Ayrılığın da güzeli olur muymuş demeyin. Bir köprünün iki
ucunda, çaresizce aynı yöne bakabilmeyi dilerken, sevdiğini hayatta tutmanın
tek yolunun ayrı yollarda yürümek olduğunu söyleyebilecek kadar cesursa bir
adam, o ayrılıkta başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir tat vardır. Acı çekmek
ve o acıyı göstermemek için yumruğunu ısırmak bir yana, kendinden vazgeçmenin
ama bunun ağırlığını da zaten yorgun olan kadına yüklememenin cesareti var
Ferhat’ın gözyaşlarında. Aslı “kendimi kaybettim” diyerek son derece haklı bir
isyandayken Ferhat’ın da kendinden vazgeçişini görmezden gelmişim bu güne
kadar. O “kötü” olduğu için değişmek zorundaydı ama ne olursa olsun, o da
yolunu kaybetti bu aşkta. Ne yapacağını bilemediği oldu, her söze inanıp
Aslı’yı hırpaladığı hatta ondan vazgeçtiği çok oldu. Bir yandan hiç tatmadığı duygularla ve aşkla
çoğalırken öbür yandan bastığı yer kaydı gitti ayağının altından. Korkak dedim,
kızdım âşık olmayı bilemiyor diye ama göz ardı ettiğim çok önemli bir şeyi fark
ettim; Ferhat Aslan yıllardır büyüttüğü yalnızlığından, kimsesizliğinden
vazgeçti Aslı için. Şimdi ne yapalım? Terazinin bir kefesine sahip olduğu her
şeyi kaybeden Aslı’yı, diğer kefesine de hiçbir şeye sahip olamayışını kaybeden
Ferhat’ı mı koyalım?
Aslı’nın aşkını kibir zannetmesi Ferhat’ın sevilmeyi
bilmemesinden. Kim yalnızca ve yalnızca “Ferhat”ı sevmiş onda bu güne kadar?
Yeter; zavallı aşkının tek mirasını ve iktidarı sevmiş, Yiğit; ağabeyliğini
sevmiş, hayatına giren kadınlar boyunu posunu, güçlü duruşunu sevmiş, Namık ise
–gerçekten sevdiyse eğer- kanını, yerine hazırladığı veliahdını sevmiş. Ve o
boş aynalar tek bir şey göstermiş; sevilmek için güçlü olmak zorundasın. Sonra
bir kadın girdi hayatına, herkesin güç dediğine zayıflık dedi, herkesin hayran
olduğuna hastalık; Ferhat’ın itinayla yok saydığı taraflarına dokundu. Kendince
o kadar layık değildi ki o aşka, Aslı’nın olmazları oldurma inadını lütuf
zannetti Ferhat. Gördüğü umuda gülümseyen Aslı’yı zafer kazanmış birine benzetti
çünkü aşkla savaş halindeydi.
Peki, aslında olan neydi? Kendine rağmen âşık bir kadın
vardı karşısında. Aşkın büyüsü öyle kuvvetliydi ki; Aslı bir müddet görmezden
geldi neyi kabullendiğini. Ondan kaçmaya yer arayan imkânsız aşkını ürkütmemek
için hiç bakmadı karanlığa, hep cılız da olsa bir ışığa tutundu. Başardı da
aslında, beyazını dokundurdu değişmez denilen adamın ruhuna. Ama öyle bir an
geldi ki, doğrudan olmasa da Ferhat’ın yanında kalmayı seçmesi köklerini ayırdı
tutunduğu topraktan. Ve acıyla fark ediş eş zamanlı geldi; onu Aslı Çınar yapan
mesleğini, koşulsuz sevgi kaynağı abisini, hayat veren ellerini, merhamet eden
yüreğini, korkan ruhunu ve masumiyetini kaybetmişti. Cüneyt’e o silahı
doğrulttuğunda bakışlarındaki acımasızlıktan korktum ben. Hiç ihtimal
vermiyordum ateş edeceğine ama tereddüt bile etmedi. Kesin bir kayıtsızlığın
ardından büyük bir kırılma yaşadı ve âşık olduğu adama dönüştüğü için kendini
suçlayarak itiraf etti; “ölüyorum görüyor musun?” Bu sözleri duyan Ferhat’ın
yüzünün aldığı hali anlatmaya yetecek kelimelerim yok maalesef; bütün hücreleriyle
kendinden nefret etti. Aslı’nın o gece rüyasında Ferhat’ı vurduğunu görüp onun
için korkarak uyanması da yaşadığı ikilemi nefis gösterdi; nefret ettiği şeye âşıktı
aynı zamanda. Söylemesi yapmasından bin kat daha kolay olan bir karar verdi;
“seni sevmek istemiyorum artık!” İnat
dedi, çok büyük yanlıştı dedi, hep âşık oluşu yüzünden hırpaladı kendini. Tıpkı
âşık olduğunu kabullenmek gibi, bu şekilde vazgeçmek de kolay değildi ama Aslı
kendini seçti.
Bu iç acıtan ayrılıktan kendimizi sıyırıp içinde herkesi ve
her şeyi saklayan Emirhan Konağına bir bakalım şimdi. Cüneyt’in bitmek bilmeyen
şansı, Gülsümün aşırı şanssızlığıyla birleşince ortaya patlamaya hazır bir
bomba çıktı. Abidin’in Necdet bebeğin babasının Cüneyt olduğundan haberinin
olmadığını zanneden Gülsümün bu açığını iyi kullandı Cüneyt. Kabul etmek gerek
nefret ettirdiği kadar kahkaha da attırıyor inanılmaz pişkinliği. Kurnaz da bir
taraftan, hem cinayetin kanıtından kurtuldu hem de zamanında yaptığı bir
kayıtla özgürlük biletine kavuştu. Planı kâğıt üzerinde kusursuzdu ama drama
kuralları gereği ölmeyi çoktan hak ettiğinden onun için kolay bir kaçış
olmayacağını tahmin ettik. Azad yine yerinde bir müdahaleyle hem Yeter’in
takdirini toplayacak hem de Ferhat’ı elini kana bulamaktan kurtaracak gibi
görünüyor. Zira Yiğit’le yaptıkları konuşmada savcı kimliğinin doğal olarak
kardeş kimliğinden önce geleceğini açık seçik söyledi. Zaten bir de akıbeti
belirsiz Şahin Cigal meselesi var, Yiğit ve Ferhat’ı bu şekilde karşı karşıya
getirmek yeteri kadar zorlayıcı olacaktır.
Yazı devam ediyor..