TRT Arşiv'deki mücevher: Şaşıfelek Çıkmazı

TRT Arşiv'deki mücevher: Şaşıfelek Çıkmazı
TRT Arşiv sitesi açıldığından beri yüreğim pırpır ederek Şaşıfelek Çıkmazı’nın yüklenmeye başlamasını bekledim. Sevenleri bilir, Youtube’a yüklenen bölümleri  59’da biter (tam da en heyecanlı yerinde) ve biz Nurşim’le İsmet’in evlenmesindeki maniyi bir türlü izleyemeyiz. Evvelden izlediklerimizi saymıyorum tabii, insan istiyor ki her an elinin altında olsun tüm seçme.

Nihayet hayallerim gerçek oldu ve dizi siteye yüklenmeye başladı. Bu satırları yazdığım sırada 25.bölüm yüklenmişti bile, bu hızla giderse bir kaç hafta sonra 60.bölüme kavuşmamız işten bile değil. Ben de bu vesileyle benim gibi bekleyenleri varsa mutlu haberi paylaşmak, bu diziyi daha önce hiç duymamış olanlar varsa da ellerindeki her işi gücü bırakıp TRT Arşiv’e koşmalarını önermek isterim.

Mahinur Ergun’un bir süre hem yazıp hem yönettiği ve sonrasında yönetmenlik kısmını Çağan Irmak’a devrettiği Şaşıfelek Çıkmazı her zaman bir dizi olmanın çok ötesinde oldu benim için. Orası benim mutlu yerim, moralim bozulduğunda gözümün önüne sahneler getirerek kendime geldiğim, en olmadık yerde bile aklıma mahalle sakinlerinin diyaloglarından getirip ortama nanik yaptığım yer. Şaşıfelek’teki hayat çok havalı kurumsallıklara, her şeyi çok bilenlere ve maçoluğa ekranlarda bugüne kadar verilmiş en iyi yanıtlardandır. Mahinur Ergun muhteşem cümlelerini cömertçe paylaşır bizimle. Her karakter aynı anda hem inanılmaz doğal ve her gün görüyormuşuzcasına sıradan, hem de eşine benzerine rastlanmayacak kadar kıymetlidir.

Suzan Aksoy tarafından şahane canlandırılan Terzi Nuran’dan bahsedelim mesela. Kızları Seda ve Ceyda ve kasaplıkla evini geçindiren kocası Alim ile oturan kendi halinde bir mahalle terzisidir aslında. Ama işte karşı komşu Cesur’a bebekliğinden beri aşık büyük kızı Seda’yı, Cesur’un Ceyda’ya aşık olmasının üzüntüsünden korumaya çalışırken bin kaplan gücündedir. Terlik atar kızlara, ‘Dışarlarda gezmeyin’ der ama bir yandan da kendini ciddi ve muhafazakar bir aile babası sayan Alim’le hem inceden dalga geçerek hem de bunu zerre çaktırmayarak aileyi çekip çevirir. Hem binlerce ailede olduğu gibi ama hem de kendi ailelerine özel.

Cesur demişken, Fikret Kuşan’a ve elbette Cesur’un ablası Aysel ile onu pek güzel canlandıran Derya Alabora’ya değinmeden olmaz. Cesur ve Aysel öyle şahane bir abla kardeştir ki onların gerçekten kardeş olmadıkları bir cümle duyamazsın. Aysel canı çok sıkılıp evden taşınmaya karar verdiğinde ‘aile meclisi’ toplanır misal, ‘Bırakalım biraz gitsin, dinlenmek, eğlenmek onun da hakkı’ derler zira aslında aile dediğin tam da öyle bir şey olmalıdır. Aysel’in büyük oğlu annesinin bir sevgilisi olduğuna bozulduğunda ona Aysel’in anne de olsa bir kadın olduğunu ve kimsenin kimseye karışamayacağını anlatan Cesur’dur. O mahallenin orta yerinde, sanki bin okul okumuş da gelmiş gibi sözleri öyle bir ortaya bırakırlar ki zevkten dört köşe olursun ama bir yandan da sanki o mahallede böyle yaşanmasından daha normal hiçbir şey yokmuş gibi gelir. Senaristin, yönetmenin ve oyuncuların mucizesidir bu.

Her karakter için uzun uzun yazabilirim aslında ama hayatta en sevdiğim kadınlardan biri olan Saadet ile bitirmek istiyorum yazıyı bu seferlik. Kendinden genç ve çok muhtemel Saadet’in parasının peşinde olan kocası Murat ile aşkı ve o sırada yaşadıkları festivallik filmdir adeta. Mutsuz olduğu bir an bahçedeki masada reçel yediği bir sahne vardır misal, her saniyesini durdura durdura izlemek ister insan. Kriz geçirdiği için eve psikaytr çağrıldığında ‘Porselen tabakları çıkarın dolaptan, çayı da kristal bardaklarla verin’ diyebilir mesela birden ve ‘Bu ne ya?’ demeyiz, Saadet’in ruh hali olduğu gibi geçer bize. Bunda senaryo ve yönetmen kadar karakteri canlandıran Füsun Demirel’in de çok büyük rolü vardır elbette, ellerine sağlık.

Yazının sizi Şaşıfelek Çıkmazı’nın en azından bir bölümünü izlemeye niyetlendirmesini ve kendinize bu iyiliği yapacağınızı umuyorum. İyi seyirler dilerim. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER