Gelelim bölümün “şoke eden” olayına. Cem’in gidişi benim dört
gözle beklediğim bir virajdı ama malesef kötü alındı. Özellikle Aslı’yla
diyalogları bu sonu daha vurucu yapmak için yerleştirilmiş olsa da yukarıda
saydığım sebeplerden dolayı neredeyse hiç etki bırakmadı. Ne çeşit bir polis
kendini korumadan baskına gider ve dahası elindeki silahı suratına doğrultan
bir şüpheliye öyle pervasız yaklaşır bilemiyorum. Daha kötüsü Cüneyt’in Cem’i
vurması için bize verilen tek sebep Cem’in onu tanımış olması. Yeterli mi ?
Asla. Cüneyt "Namık’la geldim" deyip bu işin içinden çok rahatlıkla sıyrılabilecek
durumdaydı. İşte izlediğimiz şey hiçbir açıdan tatmin edici olmayınca
hikayesindeki mantıksızlıklar böyle göze batıyor. Üzülerek söylüyorum ki
başından beri Cem ve Aslı’nın bir araya geldiği ve keyifle izlediğim bir sahne
bile yok. Ancak bu kadar lafta kalırdı abi- kardeş ilişkisi. Diğer kardeşleri
düşünüyorum da, onların arasındaki bağı çok daha kuvvetli hissediyorum, hem
içsel hem görsel olarak.
Aslı, Gülsüm’le kıyaslanamayacak kadar güçlü bir kadın
olduğundan, Cem’in onu korumaya çalışması bende hep buruk bir tat bıraktı,
inanamadım bir türlü Cem’e ve ağabeyliğine. Ama gidişiyle Aslı’yı bir anda ailesiz
bıraktı işte. Babasından sonra abisine de aynı şekilde veda etmek Aslı’yı
sonsuz bir acıya boğacak ön görmesi zor değil. Benim umudum Ferhat’ın ona
derman olmaya çalışması yönünde, yoksa Cem’in sözleriyle yapamadığını ölümüyle
yapması ve Aslı’nın bir şekilde Ferhat’a öfke duyması en başta Aslı’nın
kişiliğine hakaret olur. Yalnız Cem diğer kardeşlerinden bahsetti, ölümü
muhtemelen ona ve yeni bir hikayeye yer açacak. Böyle bir gelişmeye memnun
olurum çünkü Ferhat’ın ve ailesinin çevresinde dönen hikayenin direksiyon kırıp
Aslı’nın geçmişine ve yaşamına bakması demek olur bir ablanın hatta annenin
gelişi. Yan hikayeler konusunda Azad’ın varlığına kadar pek başarılı olamasak
da buradan seyir zevki yüksek bir öykü çıkmasını bekliyorum, hatta daha çok
umut ediyorum.
Azad ve Ayhan en çok ilgimi çeken iki karakter, dolayısıyla
Azad’ın Yeter’e aşkını anlattığı ve dün gibi zihninde tekrar yaşadığı sahneyi pür
dikkat izledim. Yeter bu itiraftan sonra zaten pek de kaçmadığı Azad’a daha da
yakınlık duyacak belli oldu. Ayhan ise Azad’ın annesiyle ilgili tepkisizliğini
ve Ferhat’la ilgili aşırı tepkilerini doğal olarak Yeter’in varlığıyla
ilişkilendirdi. Baba-kız yüzleşmesi bu kadar arada derede geçiştirilmeseydi de
Ayhan’ın içinde yanmaya başlayan intikam ateşini daha net görseydik diye
aklımdan geçmedi değil ama belki de acele ediyorumdur. Bu hikayeyi merak
ettiğim için güzel anlatılmasını önemsiyorum, umarım sindirerek izleyecek kadar
vakit ayrılır ve aceleye getirilmez.
Hızlı akan ama kötü dizayn edilmiş kaçırılma aksiyonu
yüzünden hayal kırıklığıyla ve sıkılarak izlediğim bir bölümü devirdik bu
hafta. Taş evden çıkmak istemeyen Aslı’ya bir kez daha hak verdim, gerçekten
onların dünyası hariç her şey sallantıda. Bir taraftan yapılırken bir yandan
yıkılan kağıttan bir kule gibi hikaye. Mantık hatalarına odaklanmaktan abisini
kaybeden Aslı’ya üzülemedim bile, üstelik görmemek için haftalardır çabaladığım
halde. Ambalaj da güzel olmayınca paketin boşluğu böyle zihin oyalıyor işte. Kendi
adıma, bölümün finali Aslı ve Ferhat’ın taş evden çıktıkları andır, sonrasında
izlediklerim üzerinde daha fazla düşünmemeye çalışacağım. Dilerim artık açık
kalan son kapı da kapanmıştır ve kendimizi sağlam bir kurguya gözlerimiz kapalı
emanet edebileceğimiz bir güven oluşturur gelecek bölümler. Sizde durum nedir
bilemiyorum ama ben böyle bariz çatlaklar gördükçe hep diken üzerinde izliyorum
diziyi; atılan düğümlerin çözüleceğini değil kesilip atılacağını düşünerek ve
hatta göreceklerimden korkarak. Zihnimizi yormayan, zekamıza saygı duyan ama
aşkı da kurban etmeyen nice bölümler izlemek dileğiyle. Sevgiyle kalın.
*Cihan Mürtezaoğu-Bir Beyaz Orkide