Dürüst olmak gerekirse I,
Tonya filmi öncesinde Tonya Harding’in adını daha önce duymamıştım, bu
sebeple “Tonya Harding şöyle bir insandı, yalnız paten dünyasının değil spor
camiasının da önemli isimlerinden biriydi” gibi yorumlarda bulunabilecek bir konumda
değilim. Bunda elbette Türkiye’de patene önem verilmemesinin, televizyonlarda
olimpiyat oyunları dışındaki yarışmaların gösterilmemesinin önemli rolü de var,
ancak televizyonculuktan konuşmaya başlarsak bu yazı okunamayacak uzunlukta
olur, sizin gözünüz okumaktan benim de parmaklarım yazmaktan/tuşlamaktan
yorulur.
Kısaca tanıyayım, Tonya
Harding Amerika’nın belki de en yetenekli artistik buz patencilerinden
biri. Amerika tarihinde üçlü axel olarak bilinen atlayışı bir yarışmada deneyen
ve başaran ilk kadın patenci olma unvanını elinde bulunduran Tonya Harding’in hayatı ise
yeteneklerini gölgede bırakır nitelikte. Bir buz patencisine yakışan zarafete
sahip olmamasının da ötesinde bir “tomboy” Tonya
Harding, maskülen karakteri karşısında feminenliği gölgede kalan bir
karakter. Artistik buz pateninin belalı çocuğu Tonya Harding’in hayatı ise mücadelelerle dolu. Kocasıyla
mücadelesi, annesiyle mücadelesi, jüriyle mücadelesi, federasyonla mücadelesi
ve hepsinin de ötesinde yasalarla mücadelesi. “I, Tonya” filmi de Amerikalıların sevdiği, Amerika’nın ise nefret
ettiği Tonya Harding’in yükselişini,
çöküşünü ve kariyerine noktayı koyan “hadiseyi” anlatan bir biyografi.
Şans Olimpiyat oyunlarında Tonya'nın yüzüne gülmüyor maalesef...
Yönetmenliğini Craig
Gillespie’ın, senaristliğini ise Steven
Rogers’ın üstlendiği filmde Tonya
Harding’i ise kariyerinin parlak dönemindeki Margot Robbie canlandırıyor. Tonya’nın annesi LaVona’ya Allison Janney, kocası Jeff’e Sebastian Stan, antrenörü Diane’e Julianne Nicholson ve koruması Shawn’ı
ise Paul Walter Hauser canlandırıyor.
Bir biyografi olduğu için hikaye ve senaryoya dair
söyleyecek pek fazla şey yok, zira Tonya
Harding’in hayatı ortada, kariyerinin nasıl bitiğini, verdiği mücadeleleri
merak edenler üşenmeyip ya internetten okusun ya da daha iyisini yapıp filme
görmeye gitsinler. Filme gelecek olursak, röportaj tekniğinin sıkça
kullanıldığı filmde bir yandan hikayeyi dinliyoruz, bir diğer yandan da
olaylardaki tarafların yorumlarını dinliyoruz ki karmaşık ilişkiye sahip
karakterleri anlama noktasında yardımı olmuyor değil röportaj müdahalelerinin. Bunun
yanı sıra yönetmen Craig Gillespie
filmin birçok yerinde Margot Robbie
(ve dublörünün) buz pateni yaptığı sahneleri bolca kullanıyor, Margot Robbie de buz üzerindeki
performansıyla göz dolduruyor.
Bir biyografi olmasına karşın I, Tonya filmi Tonya Harding’in
yaşadığı haksızlıklar ve verdiği savaşlar üzerinden iktidarın (ki burada
iktidar Amerika uluslararası arenadaki sembolik varlığı) sporun ayrımcılık
mekanizması içinde üstlendiği rolü gözler önüne seriyor .Zarafetin sporu olan
buz pateninin spordan çok belli bir kesimi temsil eden bir sembol olduğuna
noktasına dikkati çekiyor. Tonya’nın uğradığı haksızlığın gerekçesi olarak bu
durum filmin bir noktasında dile getirilerek somutlaşıyor. Amerika’yı gerçek
bir Amerikalının temsil edemiyor oluşuna vurgu yapıyor.
Allison Janney bu rolle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar'ını kesinlikle hak etti...
Margot Robbie’nin
her zaman olduğu gibi yine izleyiciyi kendine hayran bıraktığı I, Tonya filminde Mom dizisini
izleyenlerin yakından tanıdığı ve hayran olduğu Allison Janney ise yine
alkışları hak eden bir performans sergiliyor. Beginners ve 20th Century
Women filmleriyle adından söz ettirmiş olan Jennifer Johnson’ın kostüm tasarımda harikalar yarattığı yapım Tonya Harding’in inip çıkışlarla dolu
hayatını vahşi bir dille ekrana taşıyor. Öyle ki filmden sonra insanın düzene,
haksızlıklara ve hayatın b**ktanlığına isyan edesi geliyor. Allison Janney’e ve Margot Robbie’ye şimdiden bol şanslar,
umarım hak ettikleri değeri görürler.