Siyah Beyaz Aşk: Aslında giden değil kalandır terk eden*

Siyah Beyaz Aşk: Aslında giden değil kalandır terk eden*
Kendi kendime bir söz vererek geçtim bu hafta ekran başına; zihnimde bir beyaz sayfa açıp en baştan çizdim Aslı ve Ferhat’ı. Özellikle son bölümlerdeki olmamışlıkları arka odalara kilitledim ve ikisine başka pencerelerden bakmayı denedim. Yine izlerken yorulduğum yerler, duymamış olmak isteyeceğim replikler vardı ama daha az eleştirel daha çok kabullenici bir gözle izledim bölümü ve sürpriz; oldukça beğendim! Haftalardır o kadar çok koştuk ki olayların akışında, biraz durup nefes almak iyi geldi. Aslında bir sürü yüzleşme yaşandı, büyük kırılmalar da oldu ama hastane, karakol, adliye gibi farklı ve kaotik ortamlara sürüklenmediğimiz için olayların değil duyguların peşinde koşmak bana yorucu değil tam aksine sakin geldi.

Başlangıç sahnesinden final anına kadar Aslı’nın duyguları çığ gibi büyüyüp gelişti. Şömine başında uyku toplarken, yani ilk sorduğunda, Ferhat kaçmadan yüzüne söyleseydi boşanmak istediğini ve açıklasaydı sebebini, gözyaşlarını tutamayan, kırgın ve çaresiz bir Aslı görecektik belki. Başlangıçta saf bir acıyla, ondan gizli de olsa bir cevap bekledi. Her sorup cevap alamayışında gidişinin taşlarını döşedi bir bir, bu sırada öfkelendi, kalbindeki kırık yer derinleşti. Doğrudan sordu olmadı, dolaylı sordu olmadı, Ferhat ondan kaçmayı bir türlü bırakmadı. Her iması Ferhat’ın o yüce dağlarına çarpıp düştü tekrar kucağına. Herkes bir ağızdan Ferhat sana çok âşık, sen onu çok değiştirdin desin, ne geçecek Aslı’nın eline? O, mesafeleri aştığını zannettikçe kabuğuna saklanan bir korkak var karşısında, o adam cesaretini toplayıp elini tutmadıkça bilmesi neye yetecek? Yetmedi de zaten, yarı yolda bırakılmaktan, sebebini sorgulamadan arkasında durduğu aşkına hoyrat davranılmasından, ne yapacağını bilemeyen o adamdan yoruldu.

Tek derdi Ferhat olsa iyi! Bütün kırgınlığını, yorgunluğunu bir kenara koyup Gülsüm’e abla, Yeter’e de kalkan olmak zorunda üstelik. Aşkının hor kullanıldığı yetmiyormuş gibi insanlığından sınanıyor bir de. Yalancılıkla suçlanıyor, kim olduğunu sorgulayacak kadar ileri gidebiliyor Ferhat ve Aslı her seferinde en doğru zamanda hatırlatıyor kim olduğunu. “Ben senin karınım!” cümlesi Ferhat’ın öfkesinin el freniydi bu bölüm ve Aslı’nın da isyan çığlığı. Başlarda bu gerçeği Ferhat sık sık hatırlatırken şimdi Aslı buna mecbur kaldı. Defalarca kere kapıyı gösterdi Ferhat ve bir iki kez de bizzat bıraktı, şimdi Aslı boş verildiğini, kolay vazgeçilebildiğini düşünmesin de ne yapsın. Bu duyguları hazmetmesi öyle zordu ki hastanede bir anda rolleri değişmişken bulduk; önden yürüyen, kısa cümleler kuran ve ilk defa kendini anlatmayan bir Aslı, ne yapacağını iyice şaşıran ve onu anlayamamaktan kıvranan bir Ferhat! Aslı “Benim ev” dediğinde Ferhat’ın yüzünün o hale geleceğini adı gibi biliyordu. 

Ormandan dönerken ikisinin evi olan Ferhat, Dilsiz’e doktoru evine götür dediğinde gittiği o tavan arasından ayırdı ilk defa kendini, Aslı o an için gidemese de yokluğunun neye benzeyeceğini hissettirdi. Ama çok önemli bir şeyin farkında değil; Ferhat’ın kalbi bu duyguları taşıyabilmek için çok tecrübesiz. Hayatını sorular ve cevaplarla şekillendirdiğini düşünüyor ama o hep soran kısımda, iş cesaret gösterip cevap vermeye gelince böyle tepetaklak oluyor işte. Sadece Aslı’yla ilgili de değil, Gülsüm’den neden uzak durduğuna, neden iyi bir abi olamadığına da verecek cevabı yok. Azad’ın her söylediğine hak verdi çünkü biri onun yerine söyledi ne hissettiğini.  Ama Azad, bilmediklerini de söyledi; incitme dedi mesela, senin dikenli dalların yırtıyor o gülün yaprağını, hoyrat olma, güneş ol ısıt, yağmur ol can ver aşkınıza, sana tutunmaya çalışan ellerini tut ve yaptığının, söylediğinin arkasında dur dedi. Azad biraz fazla kitabi konuşsa da Ferhat’ın aşkına iyi bir yol gösterici, belki de zamanında aynı hataları yaptığı içindir kim bilir. Bence bu konuşması da işe yaramıştı, belki onu kendinden uzaklaştırmadan onunla olmanın bir yolunu arayacaktı ama geç kaldı; Aslı’nın da sabrının bir sınırı vardı.

Çatı katından çıkarken o notu yanına, böyle bir son düşündüğü için mi aldı bilemesem de gidişi çok incelikli ve en acıtacak şekildeydi Aslı’nın. Bir noktada gitmesi gerekecekti tabii ama babasının başına geleni Ferhat’a yaşatmayacağını düşünmüştüm ben hep içten içe. Belki daha ağırını yaparak, onardığı yerleri kanatarak hatta yeni yaralar açarak gitti. Daha önceden söylediklerinin Ferhat’ı nasıl bir kafese hapsettiğini bizzat Ferhat’ın ağzından duymuşken Aslı, “anlatsaydın dinlerdim, acını paylaşırdım ama sen karanlıkta kalmayı seçtin” diyip onu terk ederek o kafesi denizin en derin yerine attı. Ferhat’ın Aslı’dan duyduğu en ağır cümle olabilir “Hepsi benim kabulümdü!”, onu kazanmak için hiç çaba göstermeyişini, sözlerinin arkasında duramayışını vurdu yüzüne ve bunu görmenin onu nasıl tükettiğini. Sahnenin geriliminin en yüksek olduğu yerde bir anda pat diye kesilse de baştan sona müthiş bir tirattı. Her söylediği Ferhat’ın inkâr edemeyeceği, karşı çıkamayacağı kadar doğruydu ve kaçacak hiç yer bırakmadı ona. Hem kendine ve duygularına sahip çıktı hem de bu kadar yalnız kalışına isyan etti. “Bıraktın zaten” derken sesinde engel olamadığı isyanıyla birlikte, Ferhat’ın Aslı’nın yüzüne bile bakamayarak saçlarının arasına saklanıp kokusuna sığınması müthiş bir aşk sahnesiydi. Keşke yine tuhaf bir öpücükle bağlanmak yerine öylece sarılırken bıraksaydık onları. Ferhat tek bir kelime bile etmeyerek Aslı’nın söylediği her şeyde ne kadar haklı olduğunu gösterse de sonu gelmedi ne yazık ki. Bu bölümde diğer karakterlerle konuşmakta bir hayli yol alan, düzgün cümleler kuran, aynı şeyleri tekrarlayıp durmayan Ferhat, iş Aslı’ya duygularını anlatmaya, kendini savunmaya gelince lal oldu yine.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER