Aslı ile Ferhat aynı anlarda gerçekle yüzleşti. Aslı’nın zeki
olduğunu zaten biliyorduk bunu da Ebru’yu çözerek kanıtladı tekrardan.
Ferhat’ın gerçek anlamda Aslı’yı kaybetme korkusu yaşadığı ilk andı
hapishanede ‘açın kapıyı karımı arayacağım’ diye bağırmaları. Kapıyı
kırıp delirmesi bana her ne kadar saçma gelse de Aslı için duyduğu o
korku anlatılmaz yaşanırdı muhakkak. Zannımca Ferhat karanlığa
karıştıktan sonra ilk kez Aslı için bu kadar dayak yemiştir. Yüreğimi
parça parça eden sahne ise yerde nefes almaya çalışırken ağzından gelen
kana rağmen son gücünü de Aslı diyerek kullanması oldu. Kendine gelip
can havli ile Aslı’yı araması, sesini duyduğundaki korku ile huzurun
karıştığı o ses tonu, binlerce kez seyretmeye değer diyebilirim.
Ferhat’ça rahatlamakta telefonu kapattıktan sonraki dolaba attığı yumruk
olsa gerek. Emanetine sonsuz sahip çıkıldı Ferhat Aslan emin
olabilirsin…
Hayatımda seyrettiğim en saçma
sahne diyebilirim Ebru’nun ölme sahnesi. Kaldı ki ölüm noktasından
vurmayıp sadece yaralayabilirdi, alenen Yiğit’in katil olmasının bir
anlamı yoktu aslında en azından o şekilde. Burada da Erkan hocanın
kalemine güveniyor ve bir bildiği vardır diyorum. Ardından sana
sesleniyorum Savcı Yiğit demek ki sevdiklerini korumak için insan doğru
bildiklerinden bir anda vazgeçip karanlık tarafa geçebiliyormuş değil
mi? Öyle ki mesleğinden olmak adına emanetine sahip çıkmak için katil
oldun ve bundan hiç mi hiç gocunmadın.
Gelelim
herkesin var gücü ile Ferhat’a saydırdığı sahnelere; benim görmek
istediğim kocaman bir sarılma, Erkan hocanın verdiği Aslı ve Ferhat’ın
arasında ki kalınca duvarlar. O zaman hep beraber hayaller hayatlar
diyelim mi? Neyse yine de hakkını yemeyelim birbirlerine iyi misin
demeyi es geçmediler en azından. Sanki bir gün önce birbirlerini seven
onlar değilmiş gibi. Çok yalancısınız bu arada, ikinizde hiç ama hiç iyi
değişiniz aslında, ikiniz de sudan çıkmış balık gibi ne yapacağını
bilmez bir şekilde çırpınıyorsunuz çünkü yarımsınız. (Dipnot: Cem
Komiser çok gözüme batıyorsun az uzak dur bizden)
En
az ‘Aslı sana emanet, sana’ repliği kadar içime işleyen repliklerdi
Ferhat’ın Yiğit’i nezaret haneye ziyarete gittiğinde arasında geçen
konuşmalar;
-Ebru’yu indirmişsin. (İndirmek ne Ferhat koskoca Savcı karşındaki.)
-Başka çarem yoktu, kıymetli bir emanetim vardı.
Dediğinde Ferhat’ın dili eyvallah derken, gözleri ve düğüm düğüm olan boğazı
ne kadar çok şey anlatıyordu halbuki. Duymayın, sadece görün, anlayın ve
hissetin derim ben size.
Ferhat aslında hiç
değişmemişti, hep bildiğimiz kale gibi soğuk, karanlık Ferhat’tı; ben
çok arzu etsem de hapisten çıktığında Aslı’ya özlemle sarılmasına hiç
ihtimal vermemiştim. Çünkü onlar çok normal diyebileceğimiz bir şey
yaşamadılar. Hep sustular anlayabilecekleri kadar anladılar ama ispat
edemediler. Yarım kalmışlıklar kale gibi sardı etraflarını. Ama Aslı’da
artık tahammül seviyesi dolunca Ferhat’ın sessizliğine, açtı ağzını
yumdu gözünü;
-Evet konuşuyorum çünkü sen
susuyorsun Ferhat, susuyorsun. Ya ben seni hapishaneden kurtarmak için
oradan oraya koşturdum durdum, Ebru beni neredeyse öldürecekti, sen bana
bir tek soru bile sormadın. İçeriden bir şekilde nasıl olduysa bir
telefon buldun aradın beni, iyi misin diye sordun sağ ol ama sonra
dışarı çıktın arabaya bindin, basıp gidiyorsun yüzüme bakmıyorsun eve
geldiğinde ne yapmak istiyorsun? Neden? Ben sana nedenini söyleyeyim;
ben bundan bir anlam çıkarmayayım, bir şeyler başlıyormuş gibi
düşünmeyeyim, bundan korkuyorsun, korkma! Korkma ben bunları
düşünmüyorum. Korktuğun şey gerçek olmayacak ve hala taş gibi
susuyorsun… (O konuştu ben yoruldum valla! Ferhat’ın dediği kadar var
annecim çok konuşuyor cidden az susta motorun soğusun bir.)
-Evet
susuyorum! Duydun mu beni? Evet susuyorum çünkü Yiğit seni kurtarmak
için katil oldu ha! Duydun mu beni? Şimdi içerde o adam savcı adam
içerde…
Çok mu kızdınız Ferhat’a? Aşkından mı
şüphe ettiniz? Ferhat karımı arayacağım diyerek isyan çıkartıp kapı
kırdığında, Aslı diye sayıkladığında içiniz akıyordu ama! Evet susuyordu
çünkü tam da Aslı’nın dediği gibi onu seven herkes bataklığından
nasibini alıyor, onu seven herkes yara alıyor ve Ferhat hep severken
öldürüyordu. Aslında kızgınlığı sadece kendisineydi. Ne Aslı’yı sevmek
Aslı’ya iyilik katacaktı nede Yiğit’i sevmek. Aslı onun yüzünden kaç
kere ölümden döndü ve Yiğit’in kaç kere onun yüzünden hayatı mahvoldu.
Bilmiyorsanız söyleyeyim; Yiğit yüreğime sahip çıkmak için katil oldunun
Ferhat’casıydı aslında, Yiğit seni kurtarmak için katil oldu demesi.
Bütün serzenişi kendisineydi ama Aslı nasiplenmişti maalesef.
Son
sahnede Ferhat odadan içeri girdiğinde, hoyratça oradan oraya savurduğu
duygularını dindirmiş ve gözlerinde Aslı’yı incitmenin verdiği
pişmanlık vardı. O kadarki Aslı’nın, ‘bir daha sakın bana dokunma’
deyişinde kapadığı gözlerinde ve iç çekişinde binlerce anlam vardı bana
göre. Aslı’cığım Ferhat’ı tanıdığın, anladığın kadar bir nebzede
sabredip düşünebilseydin, bütün hırçınlığının sevdiklerine zarar
vermesinden olduğunu net anlardın. Ve sakinleşince sana geri geleceğini
görebilirdin. Ferhat sana gelmişti bence, geçte olsa gelmişti, iş işten
geçse de gelmişti. Ama artık yine ve yeniden ortada bir anlaşma vardı…
Zaman
geri sardı Ferhat ile aslı artık başladıkları yere geri döndüler. Ama
başladıkları gibi değiller kesinlikle. İkisinde de asla kontrol altına
alamayacakları bir tutku ve kendilerini bile korkutacak kadar büyük bir
aşk var artık…
Gökten üç elma düşmüş. Biri siz
sevgili okurlarıma, biri Aslı’ya biride benim başıma. Ferhat’ın payına
düşense ayva. Zira ancak ayva yer Ferhat Aslan bu saatten sonra…