Siyah Beyaz Aşk: Aslında her şey yarım kalmıştı…

Siyah Beyaz Aşk: Aslında her şey yarım kalmıştı…
"Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken" diye başlar gerçek dışı masallar. Ama herkes bilir deveden tellal, pireden berber olmadığını. Hanginiz annenizin beşiğini salladı peki? Eğer beş yaşında çocuk değilseniz bu masallara asla inanmazsınız. Kaldı ki şimdiki nesil zehir gibi, benim beş yaşındaki kızım bile "pireden berber mi olurmuş anne sen çocuk musun" diye çarpar lafı yüzüme ve tam da orada kal gelir bana. İşte deveden tellal, pireden berber olmadığı gibi Ferhat’tan da romantik bir aşık olmazdı tabii ki; aksine inanan varsa; Kırmızı Başlıklı Kız'daki tilkinin, neneyi bir yutmada yediğine ve avcının tilkiyi kesip midesinden sapasağlam çıkardığın da bu kadar inanıyor musun diye sorarım o vakit. Sevmeyi on iki yaşında bırakmış bir adamdan bahsediyoruz. Ferhat Aslan kanı deli, yüzü karanlık, evi bataklık bu kadar kolay olmayacağını hepimizin biliyor olması lazımdı ama birçoğunuz mantıktan öte duygularınıza yenik düşerek Ferhat’a sonsuz saydırdınız gece boyu ki ana sayfam komple Ferhat kaynıyordu. Tebrikler fandom! Artık ne kadar saydırdıysanız Ferhat elli sekiz bin tweet ile Türkiye gündemine girmeyi başarmış. Ee, ama aşk olsun bari saydırırken Ferhat Aslan yazaydınız, Somera verilerine de katkısı olurdu olmadı bu böyle artık bir daha ki sefere...

Neyse gelelim konumuza. Ah Ferhat, yaman Ferhat, sen ne dersen tamam Ferhat, değil tabii ki. Vurdun kırdın savunduk, sırtını döndün yattın savunduk, şimdi sen söyle bana! Nerede nasıl savunayım seni? Kaldı ki ben de birazcık kızmış olabilirim sana ilk etapta, azıcık be, tamam tamam o saat elime geçseydin ümüğüne yapışır gırtlağını sıkardım. "Sen kim köpek" diyesim gelmedi değil yani. Ama artık sakinim, hadi yine kıymetimi bilirsen ben her şekilde seni savunacak bir şeyler bulup, içinden binlerce anlam çıkarıp dökeceğim ortalığa…

Ferhat’ı sırf hapse tıkmak için, canımın içi dediği kardeşinin gözleri önünde bileklerine kelepçe takıp götüren Cem komiserin ağabeyliğinden de, iyi niyetinden de şüphe ederim, kimse kusuruma bakmasın. Aslı’nın Ebru’da ve mutsuz olduğunu öğrendiğinde gidip hiç tereddüt etmeden Ferhat ile konuşabiliyorsan, onun yüzüne karşı "Ben Aslı’nın gözlerinde seni gördüm" diyebiliyorsan azıcık da "ben Ferhat’ı el pençe götürürken Aslı ne hisseder?’’ diye de sorsaydı ya kendine. Sen nasıl bir ağabeysin diye sorgularlar adamı Cem Efendi. Sonra da ‘bana kızdı, arıyorum açmıyor bir de sen ara Ebru’ açarsa aklına tükürürdüm. Bu arada aşırı duygusal davrandın Cem Komiser, azıcık mantıklı düşünseydin her şeyden önce Ferhat’ın asla ama asla bir tetikçi tutmayacağını öğrenmiş olurdun, hele ki bu bir çocuksa. O işini kendi görür kimseye minnet etmez! Bunu yaz bir kenara sonra lazım olacak…

Ferhat’ın sessiz sedasız hapse gidişine herkes bir anlam yüklemiştir muhakkak, tabii gerçek amacını öğrenene kadar. Fırsat Ferhat’ın ayağının altına cuk diye gelip oturmuştu ve karşılaştığı bu olumsuz durumu avantaja çevirebilecek zekaya sahipti. Daha önce de söylemiştim ortada hafife alınmayacak kadar büyük bir "Ferhat Aslan Zekası" diye bir şey vardı. Buna rağmen Aslı, Ferhat diye bağırdığında dönüp usul usul bakan Ferhat’ın gözlerinden "ben bunu daha önce denedim Aslı, belki şimdi şu anda değil ama ben seni öldürmeyi denedim ve beceremeyince, sen çırpındıkça seni bataklığıma çektim. Evet ben senin katilinim" sözlerini okuyabildim net bir şekilde…

Savcı Yiğit bu dizide çözemediğim karakterlerin arasında yer alıyor diyebilirim. Hem Ferhat’ın ipini çekmek için uğraşıyor hem karşısına dikilip"sen yapmadın" diyebiliyor. Gerçekten ona inanıyor mu yoksa kondurmak mı istemiyor siz karar verin. Bir önceki bölümde Ferhat için döktüğü gözyaşlarını da göz ardı etmeyin ama. Kardeşinin ona inandığını gördüğünde gözlerinin içi gülen bir Ferhat çizmeyi de unutmayın şuraya…

-Sen ve Namık Emirhan bir sürü pis iş cevirdiniz, delilim yok ama, bu işte var.

-Neymiş o

-Aslı’yı öldürecek emiri sen vermezsin. (çünkü ona aşıksın bunu anlamayacak insanın aklından şüphe ederim)

-Öyle mi delilin mi var? (delil gözlerin)

-His diyelim…

-Senden iki şey isteyeceğim.

-Söyle.

-Bir daha arabamın lastiklerini patlatıp durma ha, seni şikayet edeceğim bak! (canım benim en son sen patlattın diye biliyorum ama neyseee)

-İkincisi?

-Aslı sana emanet, sana! (Dudaklarından Aslı’nın adı çıkarken bile gözlerinin nasıl çöktüğünü mü söyleyeyim size, yoksa çaresizlik içinde yutkunarak çıkan titrek ses tonunu mu? Ferhat Aslan öyle bir yangın içine düştün ki; su döktükçe harlanıyor, sönmesine imkan ihtimal yok. Daha çokkk yanacaksın çokk. E artık hayrını gör.)

-Bir delil istiyordun ya al sana delil. ( savcım bilmediğin bir şey var; Ferhat’a göre an itibari ile Aslı’nın katiliydi o artık, zaten ona dokunan herkes ölüyordu Aslı da bundan nasibini almıştı az önce.)

Aslı bir nefeste kendini karakolun önünde bulur, halbuki ne çok istemişti Ferhat’ı orada o şekilde görebilmeyi. Nasıl olduğunu bilmeden karışmıştı Ferhat’ın karanlığına. Ona göre Ferhat her şeyi yapabilirdi ama asla ona zarar vermezdi, Ferhat yapmadı yapamazdı. Ve karşısına çıkan herkese bunu haykırabilirdi. Önce ayak sesi gelmişti Aslı’nın, parmaklıkların arkasındayken Ferhat. Demir parmaklıklara yaklaşıp dokunduğunda Aslı, kim bilir ne kadar çok istemişti ona dokunmayı Ferhat da, cesaret edememişti. Farkındasınız değil mi, Ferhat’ı korkutan tek şey Aslı. Ona dokunmaya korkuyor, onu sevmeye korkuyor ve her şeyden önemlisi ona bir şey olacak diye ödü kopuyor…

-Çok soğuk burası. (Ferhat hiç sıcak olmadı ki Aslı, o hep soğuktu, hep kara kıştı, yazı baharı hiç olmamıştı sana kadar.)

-Sıkıntı yok alışkınız biz. (Hiç toz kondurma kalıbına sen Ferhat aman ha, siyahına çamaşır suyu dökülür gri olursun sonra.)

-Yatacak yer de yok burada. (Ferhat’ın yatacak yeri zaten yok Aslı, arkasında bıraktığı cesetleri unutma! Ay tamam şaka yaptım alışkındır o kuzum sen dert etme, zaten senin olmadığın yerde onu yer paklar artık. Seni havaalanına bıraktığı gün şahit olduk biz buna ama Ferhat’cığım bu kez yalnızsın Ustura yok.)

-E, beş yıldızlı değil ne yapalım. (İstersen bir de havuzlu olaydı içinde aqua parkı olsun.)

Aralarındaki iletişim sıradanın dışında ama çok eğlendiren cinsten değil mi? Onların bu tatlı atışmalarını sadece ben sevmiyorumdur herhalde. Aslında o kadar iyi çözmüşler ki birbirlerinin dilini, söyledikleri her iğneleyici lafın altındaki gerçeği her ikisi de net görebiliyordu artık. Öyle ki Aslı’nın ‘’sen yapmadın biliyorum’’ demesini öylesine geçiştiren Ferhat sanki Aslı’nın gözlerinden "Sen yapmadın biliyorum yüreğini avuçladım az önce ben. Gözlerinin derinliklerinde kaybolup karanlığına karıştım. Sen yapmadın biliyorum, çünkü sen benim canımı yakmayı bir kenara koy, beni öperken bile ağlayan adamsın…’’ dediğini okuyabiliyordu. Az önce sarıp sarmaladığı karşısındaki adam değilmiş gibi sert bir kayaya toslamıştı sanki Aslı; yabancı değildi ona, işin garibi o an tuhaf da gelmemişti Ferhat’ın bu halleri, belki de artık tanıyordu kocasını ve bu gel-gitlerle çok karşılaşacağına da emindi…

-Uyuz oluyorum sana. (Ay vallahi ben de olmuyorum diyemem haddinden fazla sinir etti beni bu adam bu bölüm ama işte kıyamıyorum. Evlat atsan atılmaz satsan satılmaz.)

-Oluyor öyle, bazen ben de kendime uyuz oluyorum sıkıntı yapma. (Oldu canım başka derdin?)

Aslı, Yiğit’le beraber evde deli gibi Ferhat’ı kurtaracak bir işaret ararken, Ferhat kendisinden de soğuk nezarethanede Aslı’nın dokunduğu parmaklıklara dokunarak ısınmaya çalışıyordu. Ferhat’ı anlamak için ağzından çıkan kelimeleri duymana gerek yoktu aslında; o baktığı her yere, dokunduğu her şeye bir anlam yüklüyordu ve o da farkındaydı içinde bulunduğu karanlıkta bir tek Aslı ısıtabilirdi. Bir lafıyla, bir bakışıyla, bir dokunuşuyla, bir tek Aslı tenine ateşi yayardı canını acıtmadan…

Ah, o mahkeme kapısı bekleyişleri ahh! Ferhat’ın suskunluğu, kendini bile isteye içeri tıktırışı ve üzerine basa basa Yiğit’e ‘sana emanet’ deyip durması... Yaa demek ki neymiş? İnsan en değerlisini yine en değerlisine emanet edermiş Ferhat Efendi. Normalde yan karakterleri dile getirmeyi çok sevmiyorum çünkü Aslı ve Ferhat’ın dilini konuşmak bana daha ayrı bir haz veriyor. Onların aldıkları her nefesi ayrı ayrı, ilmek ilmek işlemek istiyorum her defasında ama burada Yeter Hanım'a değinmeden duramayacağım, zira kendisi haddinden fazla hadsiz. 

Ferhat için bu çocuk oyuncağı Yeter Hanım! Elinde çerez gibi! O ömrünün en güzel günlerini hapishanede geçirdi zaten, şimdi bu kadar kirlenmişken hapiste olsa ne, olmasa ne yazar? Sen kimsin ki Yiğit’in kardeşliğini sorgulayabilecek hakkı kendinde görüyorsun? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ferhat babasının katilini öldürürken, Yiğit kurşunların arasında kalıp sakat kalırken, Gülsüm dibinde yasak aşk yaşayıp çocuk doğururken senin anneliğin neredeydi diye sormazlar mı adama? Ben söyleyeyim, bütün çocuklarının hayatını mahveden Namık Emirhan’daydı senin anneliğin. Sahi sen hem babaanne, hem anneanne oldun değil mi? Üçünü de sen doğurdun kardeş diye ama senin büyütmediğin bariz belli nihayetinde. Cennet her annenin de ayağının altında olmuyor ha, bunu da bil yani. Şimdi izin verirsen az edep koy kendine ve çekil köşene bırak da en azından Yiğit yardım etsin ağabeyine. İçime azıcık Ferhat Aslan kaçmış olabilir. Hoş görün artık, bu kadın beni çileden çıkarttı…

Aslı Ferhat’ı gömüldüğü sessizliğinden çıkması için bir kez daha şansını denedi denemesine de pek faydalı olamadı tabi ki. Çünkü Ferhat’ı anlamak için biraz da Ferhat’ın buna izin vermesi gerekir ki şuanda bunu istediğinden pek emin değilim. Aslı ‘’Ferhat neden konuşmuyorsun? Sen yapmadın’’ diye sorduğunda tam da benim düşündüğüm şeyi söyledi Ferhat ‘’bir seferinde az daha yapıyordum doktor’’ işte tam o dakikada sensin doktor diye televizyona bağırdığım doğrudur. Zira Ferhat her doktor dediğinde sinir tepemin üzerinde dolanıp duruyor yemin edebilirim. Sevgisiz şey diyesim geliyor ama kıyamıyorum. Neyse konu neydi? Aslı’nın dediği gibi yapmadın ama değil mi ve siz bir anlaşma yaptınız Aslı senin karın olacaktı ve sen onu hep koruyacaktın. Sen yanındayken bile kaç kez ölümle burun buruna gelmişken Aslı sen söyle şimdi; kim nasıl koruyacak onu. Ve evet sen bozdun bu anlaşmayı Aslı! Ferhat’ın kalbindeki o ateşi sen harladın, sen anladın onu, sadece sen tanıdın, kendinden bile çok sen sevdin, çirkin olduğunu bile bile ve tüm kalbinle… Aslı’nın ‘neden susuyorsun’ sorusuna içinden verdiği ‘ikimizin de bildiği başka şeylerden susuyorum’ cevabı ile Aslı’nın içinden söylediği ‘aynı şeylere susuyoruz ondandır’ cümlesi aynı anlamları taşımıyor mu sizce de? İkisi de biliyor Aslı’nın bahsettiği o bataklıkta ikisi birden boğuluyordu. Asla sevgisiz ve aşksız değildi yaşadıkları şey ama evet bir anlıktı. Ferhat bir anlık duygu yoğunluğu ile salmak istedi kendisini. Belki bir an için olsun Aslı’nın onu o karanlıktan çekip çıkaracağına inandı ama hep beraber tecrübe ettik sonu hüsran oldu. Eee şimdi onu nasıl koruyacaktı kendisinden? Ferhat battıkça Aslı’da onunla beraber batacaktı bu saatten sonra. Ondan değil miydi ki nezarethanede Ferhat Yiğit’e ‘Aslı casusculuk oynamayı çok sever onu bulaştırma’ demişti. Hangimizin içi erimedi Ferhat’ın hoşça kal deyişinin ardından Aslı’nın cılızca ‘’Ben sana nasıl güle güle diyeyim hoş geldin diyemedim ki’’ deyişine. Ben razıydım sana keşke sen de razı kalsaydın bana…

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER