Üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen
hala daha iyisinin yapılmadığına tüm ergen ruh halimle inandığım bir film
vardır; You’ve Got Mail. Meg Ryan’ın aşırı tatlılığı, New York’un güzelliği, o yıllarda daha yeni tanıştığımız modem sesiyle birleşince You’ve Got Mail bir filmden
ziyade, bunca yıl sonra bile canım sıkıldıkça açıp izlediğim bir mutluluk kutusudur
benim için.
Filmin en güzel sahnelerinden
biri, Meg Ryan ve Tom Hanks’ın evlerinden ayrı ayrı çıkıp, o sırada
birbirlerinden habersiz olarak aynı sokaklarda ellerinde kahveleriyle misler
gibi yürüdükleri (insanın aklını alacak kadar güzel bir New York sonbaharında üstelik) ve Meg Ryan’ın dünyanın en güzel
kitapçısı olan işyerine girdiği andır. İşte tam o sırada The Cranberries- Dreams
çalar fonda. Sanki evim hemen o köşedeymiş de her gün oradan geçermişim gibi
yoldaki kahvenin kokusu gelir neredeyse burnuma. Sahneyi sinemada ilk izlediğimde ne
hissettiğimi, nefesimin nasıl kesildiğini hala hatırlarım. Dünyanın güzel bir
yer olduğuna inandırır beni o sahne, hayatın sürprizlerle dolu olduğuna,
iyilerin sonunda hep kazandığına ikna eder. Kendinize bir güzellik yapmak isterseniz açın izleyin, teşekkür edeceksiniz bana.
Sırf bu şarkı yüzünden, sırf hayatta
beni en mutlu eden anlardan bir tanesine hep onun sesi eşlik ettiği için bile
çok ama çok üzüldüm Dolores O’Riordan’ın erkenden aramızdan ayrılışına. Daha
bunun her şarkısını ezbere bilmesi var, ortaokul yıllarına fon olan Just My
Imagination’ı 30 yaşında bile aynı etkilenmeyle dinleyebilmesi var. Hepsinden
geçtim, iyiliğine inandığın, hayatının bir kısmında sana bir sürü pencere açmış
bir insanın artık yeryüzünde olmaması var.
Bu satırları yazdığım sırada ölüm
nedeni belli olmamıştı, üstelik ne önemi var? Hiç tanımadığı milyonlarca insandan kendine bir aile yaratmış herkes gibi o da hiç unutulmayacak elbette. Huzur içinde yatsın.